E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
TURKDERM - Turkish Archives of Dermatology and Venereology - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 54 (2)
Volume: 54  Issue: 2 - 2020
1.Cover

Pages I - VI

ORIGINAL INVESTIGATION
2.Changes in the expression pattern of epidermal stem cell markers in acute and chronic psoriatic lesions
Osman Köse, Murat Demiriz
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2019.99083  Pages 41 - 45
Amaç: Derinin tipik morfolojisi, deri hastalıklarında bazal tabaka ve kıl follikülünde yer alan epidermal kök hücrelerce sağlanmaktadır. Bu çalışmada, epidermal kök hücrelerin lokasyonu saptanmaya çalışılmış ve akut ve kronik psoriatik lezyonlar gibi hiperproliferatif deri hastalıklarından nasıl etkilendikleri araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bilinen epidermal kök hücre belirteçlerinden beta 1 (β1) integrin, sitokeratin 15 (CK15), melanom-ortakları kondroitin sülfat proteoglikan çekirdek proteini (MCSP), transkripsiyon faktörü (p63) ve proliferatif faktör Ki-67, normal ve akut/kronik psoriatik lezyonlarda immünohistokimyasal metotla boyanmışlardır. Normal deri (n=4), akut (n=5) ve kronik (n=5) psoriatik doku örnekleri, bu epidermal kök hücre belirteçlerine karş geliştirilen monoklonal antikorlar ile boyanmışlardır.
Bulgular: Bu ön çalışmada, akut psoriatik lezyonlarda, β1 integrin ve p63, bazal ve suprabazal tabakada kuvvetli ekspresyon gösterirken kronik lezyonlarda sadece bazal tabakada ekspresyon göstermişlerdir. Akut lezyonlarda, Ki-67 pozitif hücreler bazal tabakada dağınık ekspresyon gösterirken kronik lezyonlarda bazal ve yakın suprabazal tabakada yoğun ekspresyon gözlenmiştir. CK15 ve MCSP, akut/kronik psoriatik lezyonlarda eksprese olmamışlardır.
Sonuç: β1 integrin and p63 (+) interfoliküler epidermal kök hücreleri özellikle akut faz psoriazisde yüksek iken, kronik psoriatik lezyonlarda Ki-67 yüksek bulunmuştur. MCSP ve CK15’in psoriazis patogenezinde herhangi bir rolü saptanamamıştır.
Background and Design: The characteristic morphology of skin is maintained by the self-renewal of epidermal stem cells located in the basal layer and in hair follicles in skin diseases. In this study, we tried to determine the pattern of epidermal stem cell location and how it is influenced by hyperproliferative skin disease such as acute and chronic psoriatic lesions.
Materials and Methods: Known epidermal stem cell markers such as beta 1 (β1) integrin, cytokeratin 15 (CK15), Melanoma-associates chondroitin sulphate proteoglycan core protein (MCSP), transcription factor (p63) and proliferative factor Ki-67 were stained in normal skin (NS) and in acute/chronic psoriasis for comparison, using immunocytochemistry. Normal skin (n=4), acute (n=5) and chronic (n=5) psoriasis tissue samples were immunostained with monoclonal antibodies against these epidermal stem cell markers.
Results: In this preliminary study, β1 integrin and p63 showed strong expression in basal and suprabasal layer of the epidermis in acute psoriatic lesions while basal expressions were detected solely in chronic psoriatic lesions. Weakly positive Ki-67 positive cells in acute lesion were scattered in the basal layer. In chronic lesions, Ki-67 expression was abundant in the basal and adjacent suprabasal layer. CK15 and MCSP are not expressed in all psoriatic lesions.
Conclusion: β1 integrin and p63 (+) interfollicular epidermal stem cells especially participate in acute phase of psoriasis while Ki-67 predominates in chronic psoriatic lesions. No role of MCSP and CK15 in pathogenesis of psoriasis has been determined.

3.Evaluation of cutaneous manifestations in patients under treatment with thyroid disease
Ersoy Acer, Esra Ağaoğlu, Göknur Yorulmaz, Hilal Kaya Erdoğan, Elif Sevil Alagüney, Zeynep Nurhan Saraçoğlu, Muzaffer Bilgin
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2020.04742  Pages 46 - 50
Amaç: Tiroid hastalıkları sıklıkla saç, deri ve tırnaklarda çeşitli bulgulara neden olur. Bu bulguların bazıları tiroid hastalığının tedavisi ile gerileyebilir. Bu çalışmada tedavi altındaki tiroid hastalarında deri bulgularını değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Bu kesitsel çalışmaya tedavi altındaki 97 tiroid hastası ve 50 sağlıklı kontrol dahil edildi. Tiroid hastalığı otoimmün ve nonotoimmün olarak sınıflandırıldı. Tüm deri bulguları ve dermatolojik hastalıklar kaydedildi.
Bulgular: Hasta grubunun 56’sında (%57,7) otoimmün, 41’inde (%43,3) non-otoimmün tiroid hastalığı mevcuttu. Seksen dört (%86,4) hasta tiroid hormon tedavisi, 13 (%23,6) hasta anti-tiroid tedavi alıyordu. Otoimmün grubun %73,2’sinde, non-otoimmün grubun %71,4’ünde ve kontrol grubunun %52’sinde en az bir deri bulgusu vardı (p=0,05). Kseroz (p=0,026), kaşıntı (p=0,00), fasiyal eritem (p=0,036), flushing (p=0,004), kuru saç (p=0,008), kırılgan tırnaklar (p=0,02), kuru tırnaklar (p=0,013) ve tırnaklarda uzunlamasına çizgiler (p=0,02) otoimmün grupta non-otoimmün ve kontrol grubuna göre daha sıktı. Alopesi (p=0,00) non-otoimmün grupta daha sıktı. Ayrıca, hasta grubunda diffüz hiperhidroz (p=0,016), tırnaklarda incelme (p=0,059) ve rozase hastalığı (p=0,03) kontrol grubundan daha sıktı. Tiroid hormon tedavisi alanlarda, en az bir deri bulgusu, kserozis ve çeşitli tırnak bulguları anti-tiroid tedavi alanlara göre daha sıktı. Ancak istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu.
Sonuç: Bu bulgular, tedavi altındaki tiroid hastalarında da çeşitli deri bulgularının görülebileceğini göstermiştir. Tiroid hastalığı tedavisinin kütanöz bulgular üzerindeki etkisini netleştirmek için tedavi altında olan ve olmayan tiroid hastalarını karşılaştıran daha ileri çalışmaların gerekli olduğu düşünüyoruz.
Background and Design: Thyroid diseases often cause various findings in hair, skin and nails. Some of them may be regressed by the treatment of thyroid disease. We aimed to evaluate the cutaneous manifestations in patients with thyroid disease under treatment.
Materials and Methods: This cross-sectional study included 97 consecutive patients with thyroid disease under treatment and 50 healthy controls. Thyroid disease was classiffied as autoimmune and non-autoimmune. All skin findings and dermatological diseases were recorded.
Results: Of the patient group, 56 (57.7%) had autoimmune, 41 (43.3%) had non-autoimmune thyroid disease. Eighty-four (86.4%) patients were under thyroid hormone therapy and 13 (23.6%) patients were under anti-thyroid therapy. 73.2% of the autoimmune group, 71.4% of non-autoimmune group and 52% of the control group had at least one cutaneous manifestation (p=0.05). Xerosis (p=0.026), pruritus (p=0.00), facial erythema (p=0.036), flushing (p=0.004), dry hair (p=0.008), brittle nails (p=0.02), dry nails (p=0.013) and longitudinal streaking on nails (p=0.02) were more frequent in the autoimmune group than in the non-autoimmune and control group. Alopecia (p=0.00) was more frequent in the non-autoimmune group. Furthermore diffuse hyperhidrosis (p=0.016), thinning of nails (p=0.059) and rosacea disease (p=0.03) were more common in the patient group than in the control group. At least one cutaneous manifestation, xerosis and various nail findings were more common in patients under thyroid hormone therapy than in patients under anti-thyroid therapy, but there was no statistically significant difference.
Conclusion: These findings have shown that various cutaneous manifestations can also be seen in patients with thyroid disease under treatment. We believe that further studies comparing thyroid patients who received and did not receive treatment are necessary to clarify the effect of thyroid disease treatment on cutaneous manifestations.

4.Epidemiological evaluation of non-melanoma skin cancer according to body distribution
Soysal Baş, Şafak Çakır, Yunus Ertaş, Fatih Irmak, Ayşin Karasoy Yeşilada
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2020.09125  Pages 51 - 57
Amaç: Non-melanom deri kanseri en sık görülen kanser çeşitlerinden olup; epidemiyolojik verilerin ortaya konması, halkın bilinçlendirilmesi açısından önemlidir. Bu çalışmada tümör lokalizasyonuna göre epidemiyolojik verilerin ortaya konması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya, Mart 2014 ile Mart 2019 tarihleri arasında non-melanositik deri kanseri tanısı ile cerrahi tedavi uygulanan 464 hasta dahil edilmiştir. Hastalar yaş, cinsiyet, tanı, histopatolojik tipi, tümör lokalizasyonu ve uygulanan cerrahi tedavi açısından retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmada 464 hasta ve 547 lezyon değerlendirilmiştir. Çalışmaya dahil edilen hastaların 271’i erkek (%58,5), 193’ü kadındı (%41,5). Hastaların yaşı 13 ile 100 arasındaydı (ortalama: 66,3±13,45 yıl). Hastaların %69,8’i (n=321) bazal hücreli karsinom, %28,2’si (n=131) skuamoz hücreli karsinom, %1,9’u (n=9) bazoskuamoz hücreli karsinom sebebiyle opere edilmişti. Kadınlarda bazal hücreli karsinom ve skuamoz hücreli karsinom oranı 3 iken erkeklerde bu oran 2,3 olarak saptandı. Tümörlerin 450’si (%82,2) baş-boyu bölgesinde, 61’i (%11,1) gövdede; 18’i (%3,2) üst ekstremitede ve 16’sı (%2,9) alt ekstremitede yerleşimli idi. Tüm lezyonlarda nüks oranı %5,6 saptanmıştır. Ek olarak, baş-boyun bölgesinde nüks oranı bazal hücreli karsinom için %4,9 ve skuamoz hücreli karsinom için %7,6 olarak saptanmıştır.
Sonuç: İstanbul’da yapılan bu çalışmada melanom dışı deri kanserleri ağırlıklı olarak baş ve boyun bölgesinde yer almaktadır. Türkiye genç nüfusa sahip bir ülkedir. Bununla birlikte, genç nüfus özellikle endüstriyel ve tarımsal işlerle uğraşmaktadır. Güneşin kümülatif etkileri göz önüne alındığında, bu veriler baş ve boyun bölgesini güneşten koruma önlemlerinin artırılması gerektiğini göstermektedir.
Background and Design: Non-melanoma skin cancer is one of the most common types of cancer and epidemiological data are important for public awareness. In this study, we aimed to reveal an epidemiological data according to tumor location.
Materials and Methods: Four hundred sixty-four patients with non-melanocytic skin cancer who had surgical operation between March 2014 and March 2019 were included. Patients were retrospectively evaluated in regards to theirage, sex, diagnosis, histopathological type, tumor location and surgical treatment.
Results: In this study 464 patients and 547 lesions were evaluated. Two hundred and seventy-one of the patients were male (58.5%) and 193 were female (41.5%). The patients ranged in age from 13 to 100 years (mean: 66.3±13.45). 69.8% (n=321) of the patients were operated for basal cell carcinoma, 28.2% (n=131) of squamous cell carcinoma and 1.9% (n=9) of them were operated for basosquamous cell carcinoma. The rate of basal cell carcinoma and squamous cell carcinoma in women was 3, this ratio was found to be 2.3 in males. 450 (82.2%) of the tumors were in the head and neck and 61 (11.1%) in the trunk, 18 (3.2%) in the upper extremity and 16 (2.9%) in the lower extremity. The recurrence rate was 5.6% in all lesions. In addition, recurrence rates were found to be 4.9% for basal cell carcinoma and 7.6% for squamous cell carcinoma in the head and neck region.
Conclusion: Being conducted in İstanbul, Turkey, this study researched nonmelanoma skin cancers which are predominantly located in the head and neck region. Turkey is a country with a young population. However, the young population is particularly engaged in industrial and agricultural fields. Considering the cumulative effects of the sun, this data shows that measures to protect the head and neck region from the sun should be increased.

CASE REPORT
5.Elephantiasis nostras verrucosa associated with chronic constipation in a low-weight patient
Çağrı Turan, Işıl Göğem İmren, Sonay Aydın, Pınar Çelepli, Hatice Meral Ekşioğlu
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2019.25483  Pages 58 - 61
Elefantiyazis nostras verrükoza (ENV), obezite ile yakından ilişkili kronik, ilerleyici bir hastalıktır. Burada, Hirschsprung hastalığı nedeniyle uzun zamandır kabızlığı olan hastada ileus atakları sırasında uzun süren abdominal distansiyon gelişmesi nedeniyle venöz dönüşte azalma ve nihayetinde ciddi düzeyde ENV kliniği gelişen 51 yaşında zayıf bir erkek hasta bildirilmiştir. Hastanın abdominal tomografisinde genişletilmiş kolon segmentlerinin iliak venleri sıkıştırdığı görülmektedir.
Elephantiasis nostras verrucosa (ENV) is a chronic, progressive disease closely associated with obesity. We report a weak 51-year-old male patient with a long history of constipation due to Hirschsprung’s disease, a decrease in venous return due to prolonged abdominal distention during ileus attacks, and eventually a severe ENV clinic. Abdominal tomography of the patient shows that the expanded column segments compressed the iliac veins.

6.A challenging diagnosis: Recurrent nevus or melanoma
Gonca Elçin, Sema Koç Yıldrım, Özay Gököz, Sibel Doğan Günaydın, Önder Bozdoğan, Harald Kittler
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2019.34270  Pages 62 - 65
Melanositik tümör eksizyonu sonrası skar üzerinden gelişen pigmentasyonlar, melanoma benzerlikleri nedeniyle kafa karıştırıcı olabilmektedir. Malignite ile karışabilen bu durumlar, tanıda güçlüklere de neden olmaktadır. Bu çalışmada, birleşik nevüs eksizyonundan kısa bir süre sonra skar yerinden gelişmiş bir melanom olgusu sunulmuştur.
Recurrent pigmentations on scars after melanocytic tumor excision can be confusing due to its similarities to melanoma. Meanwhile, these conditions which can be mixed with malignant conditions also cause difficulties in diagnosis. Herein, we present a melanoma case developed on a scar region after a while later compound nevus excision.

7.Ibrutinib-associated hematoma and ecchymosis in a patient with basal cell carcinoma who underwent Mohs micrographic surgery
Sema Koç Yıldırım, Gonca Elçin, Serdar Özer, Özay Gököz
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2020.58708  Pages 66 - 68
Bazal hücreli karsinom (BCC) en sık görülen deri kanseridir. BCC tedavisinde, altın standart yöntem cerrahidir. Nüks açısından yüksek riskli BCC’de en yüksek kür oranlarını sağladığı için önerilen cerrahi yöntem Mohs mikrografik cerrahisidir. Aspirin, warfarin, klopidogrel gibi bazı ilaçların dermatolojik cerrahi sırasında kanama komplikasyonlarına neden olduğu çok iyi bilinmektedir. Buna karşılık ibrutinibinin de bu ilaçlara benzer kanama yan etkilerine sahip olduğu iyi bilinmemektedir. Burada Mohs mikrografik cerrahisi uygulanan BCC’li bir hastada ibrutinib nedeniyle gelişen hematom ve ekimoz sunulmuştur.
Basal cell carcinoma (BCC) is the most common skin cancer. The gold standard therapy is surgery in the treatment of BCC. The recomended surgical method is Mohs micrographic surgery, as it provides the highest cure rates in high-risk BCC in terms of recurrence. It is well known that certain drugs such as aspirin, warfarin and clopidogrel cause bleeding complications during dermatologic surgery. In contrast, it is not well known to have bleeding side effects similar to these drugs. Herein, we present ibrutinib-associated hematoma and ecchymosis in a patient with BCC who underwent Mohs micrographic surgery.

LETTER TO THE EDITOR
8.Acute generalized exanthematous pustulosis induced by hydroxychloroquine associated with human leukocyte antigen-B51 (HLA-B51), DR1101,04, DQ03,05, and for the first time in the literature with HLA-B15
Eleni Klimi
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2020.06888  Pages 69 - 70
Abstract |Full Text PDF

9.Recommendations on the use of systemic treatments for urticaria and atopic dermatitis during the COVID-19 pandemic: Statement of Dermatoallergy Working Group of the Turkish Society of Dermatology
Andaç Salman, Sibel Alper, Nilgün Atakan, Emel Bülbül Başkan, Murat Borlu, Filiz Canpolat, Teoman Erdem, Yasemin Erdem, Ülker Gül, Selda Pelin Kartal, Rafet Koca, Özlem Su Küçük, Zerrin Öğretmen, Esen Özkaya, Hayriye Sarıcaoğlu, Ekin Şavk, Oktay Taşkapan, Serap Utaş, Emek Kocatürk
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2020.80000  Pages 71 - 75
Abstract |Full Text PDF

DERMOSCOPY FOR ALL DERMATOLOGISTS
10.Trichoscopic clues for the diagnosis of alopecia areata
Güldehan Atış, Zeynep Altan Ferhatoğlu
doi: 10.4274/turkderm.galenos.2020.00344  Pages 76 - 78
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale