E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
TURKDERM - Turkish Archives of Dermatology and Venereology - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 41 (2)
Volume: 41  Issue: 2 - 2007
EDİTÖRYEL
1.Responsibility and Obligations Physician by Legal Regulations
Sermet Koç
Pages 33 - 38
Abstract |Full Text PDF

DERLEME
2.Palmar Erythema
Sadiye Kuş, Tülin Ergun
Pages 39 - 46
Palmar eritem avuç içlerinde simetrik yerleşimli kızarıklıkla kendisini gösteren bir durumdur. Çok farklı nedenlerle ortaya çıkabilen ve sık görülen bir durumdur. Çoğu kez asemptomatik olarak seyreder ve zaman zaman sağlıklı bireylerde de yapısal bir özellik olarak görülebilir. Etyolojisinde sistemik hastalıklar, ilaçlar, kimyasallar, neoplaziler, infeksiyonlar rol oynamaktadır. Çoğu kez göz ardı edildiğini düşündüğümüz palmar eritemin eşlik ettiği patolojilerin gözden geçirilmesi, değişik formlarının tanımlanabilmesi ve bu yakınmayla başvuran hastalara yaklaşımda rehber olabilmesi amacıyla bu derleme hazırlanmıştır.
Palmar erythema is a clinical sign presenting with symetrical erythema of both palms. It is usually asymptomatic and may seldom be seen in healthy individuals. Systemic diseases, drugs, chemicals, neoplasms and infections may play a role in the etiology. We prepared this review on palmar erythema, an issue which we believe is usually clinically underestimated, in order to view associated pathologies, to describe different forms and to be a guide in patient assessment.

ORIGINAL INVESTIGATION
3.Photrichogram Findings in Women Complaining of Hair Loss for Long Duration
Özgür Yürüker, Tuğba Rezan Ekmekçi, Adem Köşlü
Pages 47 - 50
AMAÇ: Fototrikogram (FTG), saç hastalıklarının tanısında kullanılan yarı invaziv bir metoddur. Bu çalışmada, uzun süreli saç dökülme şikayeti olan 55 kadın hastadaki FTG bulguları araştırıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Hastalar Ludwig sınıflaması ve saç çekme testine göre üç gruba ayrıldı. Hem midskalp hem oksipital bölgelerine dermoskopa bağlanan dijital kamera yoluyla FTG uygulandı. Saç dansitesi, ince ve uzamayan saç yüzdeleri hesaplandı. BULGULAR: Hastaların 14’ü AGA, 10’u saç çekme testi(+), 31’i saç çekme testi(-) idi. AGA grubunda saç dansitesi midskalpte oksiputa göre anlamlı olarak düşükken, ince ve uzamayan saç yüzdeleri yüksekti. Saç çekme testi(+) grupta saç dansitesi midskalpte oksiputa göre anlamlı olarak yüksekken, saç çekme testi(-) grupta uzamayan saç yüzdesi yüksekti. Midskalpte saç dansitesi AGA grubunda diğer iki gruba göre anlamlı olarak düşükken, ince saç yüzdesi yüksekti. Midskalpte uzamayan saç yüzdesi AGA ve saç çekme testi(+) grupta, saç çekme testi(-) gruba göre anlamlı olarak yüksekken, oksiputta saç çekme testi(+) ve saç çekme testi(-) grup arasında anlamlı fark vardı.
SONUÇ: FTG, tek başına tanı koydurucu değildir. Üç parametrede de standart sapmaların yüksekliği, normal değerden bahsetmeyi imkansız kılar. İki bölge karşılaştırılarak yapılacak FTG, erken dönem AGA da tanı koymaya yardımcı olabilir.
Backgorund and Design: The phototrichogram (PTG) is a deminvasive test to define hair loss. In this study, PTG findings in 55 women complaining of hair loss for a long time were examined. MATERIALS-METHODS: The patients were divided into three groups according to Ludwig classification and hair pull test. FTG was applied to the patients’ midscalp and occipital regions by digital camera attached to a dermoscope. Hair density, percentages of thin hair and non-growing hair were estimated. RESULTS: Fourteen of patients were AGA, 10 were hair pull test (+), 31 were hair pull test (-). In AGA group while hair density was statistically lower on the midscalp than occiput, percentages of thin hair and non-growing hair were higher. In hair pull test (+) group, hair density was higher on the midscalp than occiput. In hair pull test (-) group, percentage of non-growing hair was higher. On the midscalp, while hair density was statistically lower in AGA group than the other groups, percentage of thin hair was higher. On the midscalp percentage of non-growing hair was statistically higher in AGA group and hair pull test (+) group than hair pull test (-) group. On the occiput there was statistically difference between hair pull test (+) group and hair pull test (-) group. CONCLUSION: PTG alone isn’t enough diagnostic tool. Because standart deviations of three parametres are high, their normal value can not be mentioned. PTG done by comparing two regions can be helpful to diagnose early AGA.

4.Comparison of Anxiety Levels in Patients with Hyperhidrosis and Healthy Subjects
Şemsettin Karaca, H. Murat Emül, Mustafa Kulaç, Ömer Özbulut, Özkan Güler
Pages 51 - 53
AMAÇ: Esansiyel hiperhidroz kesin etyolojisi bilinmeyen aşırı terleme bozukluğudur. Aynı zamanda psikiyatrik yönü önemli bir hastalıktır. Özellikle sosyal anksiyete bozukluğunun önemli bir parçası olmasına karşın psikiyatrik yaklaşımlar sınırlıdır. Çalışmamızda esansiyel hiperhidrozlu olguların sosyal fobik kaygı ve kaçınma düzeyleri ile durumluk ve sürekli kaygı derecelerinin sağlıklı kontrol bireylerle karşılaştırılması amaçlanmıştır.
GEREÇ-YÖNTEM: Yirmi altı esansiyel hiperhidrozlu ve 22 kontrol grubunda sosyal ortamlarda fobik kaygı ve kaçınma düzeyleri ile durumluk ve süreklilik kaygı dereceleri ölçülmüş ve karşılaştırılmıştır.. BULGULAR: Hastalar 26 (E/K: 11/15) ve kontrol grubu ise 22 (E/K: 11/11) kişiden oluşmaktadır. Hasta grubunda Liebowitz sosyal fobi ölçeği, kaygı düzeyleri 24–74 (47.1±11.5) arasında ve kaçınma düzeyleri 24–80 (44.1±11.5) puan arasında değişmekteyken kontrol grubunda sırasıyla 26–66 (43.0±13.4) ve 26–83 (41.5±13.3) puan arasında saptandı. Hasta grubunda durumluk kaygı puanı 23–58 (39.7±7.1) arasında, süreklilik kaygı puanı 42-59 (49.6±4.5) arasında, kontrol grubunda ise sırasıyla 21–66 (36.2±11.3) ve 29–71 (43.3 ± 10.5) puanlar arasında bulunmuştur.
SONUÇ: Kişinin içinde bulunduğu koşullardan bağımsız olarak kendini nasıl hissettiğini ölçen sürekli kaygı düzeyi hiperhidrozlu grupta sağlıklı gruba göre anlamlı yüksek saptanmıştır. Bu sonuç bize esansiyel hiperhidrozun psikolojik yanları olan dermatolojik bir hastalık olabileceği izlenimini vermektedir.
Background and Design: Essential hyperhidrosis is a disorder without obvious etiology. At the same time, hyperhidrosis is a disease with considerable psychological features. Although it is particularly an important part of social anxiety, psychiatric approaches are limited. In this study, we aimed to compare the scores of social phobia, anxiety and avoidance levels and state and trait anxiety points of essential hyperhidrosis with healthy individuals. MATERIALS-METHODS: The scores of social phobia, anxiety and avoidance of 26 patients with essential hyperhidrosis and 22 healthy individuals were measured.
RESULTS: The patient group and control group are consisted of 26 (M/F: 11/15) and 22 (M/F: 11/11) individuals, respectively. In patient group Liebowitz social phobia scores, anxiety and avoidance levels were being changed with between 24–74 (47.1±11.5) and 24–80 (44.1±11.5) points, respectively. In control group the points were between 26–66 (43.0±13.4) and 26–83 (41.5±13.3). State and trait anxiety points were 23–58 (39.7±7.1) and 42-59 (49.6±4.5) in patient group, 21–66 (36.2±11.3) and 29–71
(43.3 ± 10.5) in control group, respectively. CONCLUSION: Trait anxiety levels were statistically higher in hyperhidrosis group than healthy controls. So we should suggest that hyperhidrosis is a dermatologic disease with psychological features.

5.Tuberculin skin reactivity and T-lymphocyte subgroups in patients with chronic idiopathic urticaria
Burhan Engin, Mustafa Özdemir, İnci Mevlitoğlu
Pages 54 - 56
AMAÇ: Otolog serum testinin (OST) otoimmün ürtiker tanısında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu çalışmada OST ve hücresel immünite belirleyicilerinin ilişkili olup olmadıklarını araştırdık. GEREÇ-YÖNTEM: Bu amaçla 68 hasta ve 37 kontrol grubuna OST ve tüberkülin deri testi (TDT) uygulandı ve T-lenfosit alt grupları ölçüldü. BULGULAR: OST kontrol grubuna göre ürtikerli hastalarda anlamlı olarak pozitif bulundu. TDT yanıtı 32 hastada pozitifti. T-lenfosit alt grupları CD4: %41.3±3.4, CD8: %34±6.5, CD4/CD8: %1.2, CD3: %66±8.8 şeklindeydi. SONUÇ: Sonuç olarak kronik ürtiker hastalarında OST’nin, TDT yanıtı ve T-lenfosit alt grupları ile ilişkili olmadığını belirledik.
Background and Design: It has been demonstrated that the autologous serum skin test (ASST) has an important role in clinical test for detection of autoimmune-based urticaria. The aim of this study was to evaluate the ASST and cell immunity modifiers.
MATERIALS-METHODS: We examined 68 patients and 37 control subjects, performed ASST and tuberculin skin reactivity (TST) and measured T-lymphocyte subsets.
RESULTS: ASST was significantly positive in urticaria patients compared to control subjects. Thirty-two patients had positive TST reactivity. T-lymphocyte subsets were as follows: CD4: %41.3±3.4, CD8: %34±6.5, CD4/CD8: %1.2, CD3: %66±8.8. ASST was not related to the TST reactivity and T-lymphocyte subsets. CONCLUSION: These data provided that ASST does not seem to be associated with TST reactivity and T-lymphocyte subsets.

6.Expression of Cell Proliferation Markers in Benign, Premalignant and Malignant Lesions and Human Papillomavirus Isolation
Gamze Serarslan, Esin Atik, Barış Otlu, Sevgi Bakariş, Rıza Durmaz
Pages 57 - 62
AMAÇ: Bu çalışmada çeşitli benin, premalin ve malin deri lezyonlarında proliferasyon belirleyicilerinin rolü ve bu lezyonlarda insan papilloma virusu (HPV) pozitifliğinin saptanması amaçlandı. GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya, parafin bloktaki 62 doku [12 seboreik keratoz (SK), 10 keratoakantom (KA), 8 aktinik keratoz (AK), 22 bazal hücreli karsinom (BHK) ve 10 skuamöz hücreli karsinom (SHK)] alındı. Doku örnekleri, Ki-67, p21 ve bcl-2 ekspresyonunu belirlemek amacıyla, immünohistokimyasal yöntemle çalışıldı. HPV DNA’sını tespit etmek için PCR uygulandı. BULGULAR: BHK tanısı almış olan iki dokuda HPV (tip-16) pozitifliği saptandı. Lezyonlarda Ki-67, p21 ve bcl-2 ekspresyonu sırası ile şu şekildeydi: KA
Background and Design: This study was designed to investigate the role of proliferation markers in various benign, premalignant and malignant skin lesions and also aimed to detect HPV positivity in these lesions. MATERIAL-METHOD: A total of 62 paraffin blocks [12 seborrheic keratoses (SK), 10 keratoacantoma (KA), 8 actinic keratoses (AK), 22 basal cell carcinoma (BCC), and 10 squamous cell carcinoma (SCC)] were included in the study. Specimens were studied immunohistochemically for the expression of Ki-67, p21 and bcl-2. PCR was performed to detect HPV DNA. RESULTS: HPV positivity was detected in two tissues of BCC (HPV type-16). In the lesions, the Ki-67, p21 and bcl-2 expressions were found to be increased respectively: KA

OLGU SUNUMU
7.Two Cases with Multiple Mucosal Neuromas
Burçe Can, Mukaddes Kavala, Nesimi Büyükbabani, Zafer Türkoğlu
Pages 63 - 65
Multipl endokrin neoplazi tip 2B (MEN 2B) medüller tiroid kanseri, feokromositoma ve mukozal nöromlarla karakterize otozomal dominant geçişli nadir bir sendromdur. MEN 2B’nin en belirgin özelliği olguların hemen hemen hepsinde görülen multipl mukozal nöromlardır. Genellikle asemptomatik olan bu benin lezyonlar çoğunlukla doğumda veya ilk birkaç yıl içinde görülür. Burada dil üzerindeki mukozal nöromları 5 yıl önce gelişen 50 yaşında bir kadın ile 2 yıl önce gelişen 29 yaşında bir erkek olgu sunulmaktadır. Kadın olguda serum kalsitonin düzeyi hafif yüksek bulunurken, erkek olguda adenomatöz hiperplaziye bağlı nodül saptandı. Hastalar MEN 2B’nin gelişebilecek diğer bulguları açısından takibe alındı.
Multiple endocrine neoplasia type 2B (MEN 2B) is a rare autosomal dominant process characterized by medullary thyroid carcinoma, pheochromocytoma and mucosal neuromas. Multiple mucosal neuromas are considered the pathognomonic feature of MEN 2B and are observed in almost all patients. These benign lesions are usually asymptomatic and often present at birth or in the first few years of life. We describe a 50-year-old woman and a 29-year-old man with mucosal neuromas on the tongue that appeared 5 and 2 years ago, respectively. Screening for MEN 2B showed slight elevation in serum calcitonin levels in one of the patient while a nodule associated with adenomatous hyperplasia was observed in the other. Follow-up visits were established for the appearance of other manifestations of MEN 2B.

8.Patch Granuloma Annulare: Interstitial Granuloma Annulare: A Case Report
Mukaddes Kavala, İlkin Zindancı, Nesimi Büyükbabani, Emek Kocatürk
Pages 66 - 68
Granulom anulare genellikle anüler yerleşimli papüllerle seyreden, sık görülen bir deri hastalığıdır. Klinikte lokalize, jeneralize, subkutan ve perforan tiplerde görülür. En sık görülen lokalize form tipik olarak el ve ayaklarda yerleşir. Literatürde ekstremiteler ve gövdede eritemli plaklarla mikozis fungoidesi taklit eden ve histolojik olarak interstisyel granulom anulare bulguları gösteren yama tarzı granulom anulare olguları bildirilmiştir. Burada karın alt kısmında intersitisyel histiyositik paternde yama tarzı granulom anuleri olan 70 yaşında bir kadın olgu sunulmaktadır.
Granuloma annulare is a common skin disorder that usually presents with papules arranged as annular plaques. It has varying clinical presentations including localized, generalized, subcutaneous, and perforating forms. The localized form of granuloma annulare is the most common one and typically arises on the hands and feet. In the literature there have been reports of patch granuloma annulare that resembles mycosis fungoides with erythematous plaques on the extremities and trunk, and shows the histologic features of interstitial granuloma annulare. We report a 70-year-old woman with patch granuloma annulare on the lower part of her abdomen revealing an interstitial histiocytic pattern.

9.A Case of Aplasia Cutis Associated with Abdominal Muscle Hypoplasia
Şemsettin Karaca, Mustafa Kulaç, Mevlit Korkmaz, Ahmet Songur
Pages 69 - 70
Aplazia kutis, lokalize epidermis, dermis ve subkutan doku yokluğuyla karakterize nadir görülen bir malformasyondur. Nadiren lezyonla aynı bölgede kas ve kemik gibi alt dokularda hipoplazi veya aplazi olabilir. Aplazia kutis vakalarının %85’i saçlı deri, %15’i diğer lokalizasyonlarda görülür. Burada, 3 yaşındaki kız çocuğunda geç tespit edilen, aplazia kutis lezyonuna eşlik eden abdominal duvar defekti olgusu sunulmaktadır. Aplazia kutis skar lokalizasyonunda abdominal herniasyonla başvuran hastada, hipoplastik abdominal duvar komputerize tomografiyle gösterilmiştir.
Aplasia cutis is a rare malformation characterized by localized absence of epidermis, dermis and subcutaneous tissue. Muscle and bone tissues beneath the lesion may rarely be hypoplastic or aplastic as well. Eighty-five percent of aplasia cutis cases are found in the scalp and fifteen percent of all cases involve other locations. Here, a 3 year old girl who has a recently detected abdominal muscle hypoplasia during evaluation of abdominal hernia beneath an aplasia cutis lesion is presented.

TANINIZ NEDİR?
10.Warty Lesion Onley
Şehriyar Nazari
Page 71
Abstract |Full Text PDF

YENİ YAYINLAR
11.
Tırnak Hastalıkları Atlası

Page 72
Abstract |Full Text PDF

HABERLER
12.
Haberler

Pages 73 - 74
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale