E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
TURKDERM - Turkish Archives of Dermatology and Venereology - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 42 (2)
Volume: 42  Issue: 2 - 2008
EDITORIAL
1.After the Spring EADV Symposium
M. Ali Gürer
Page 38
Abstract |Full Text PDF

REVIEW ARTICLE
2.Extracorporeal Photochemotherapy: Mechanism of Action, Side Effects, Dermatological Indications
Esra Adışen, Mehmet Ali Gürer
Pages 39 - 44
Ekstrakorporeal fototerapi, 8-metoksipsoralen ve ultraviyole radyasyonu ile fototerapinin ekstrakorporeal formudur. Veriler ekstrakorporeal fototerapinin T hücre aracılı hastalıklar ve klasik tedavilere dirençli bazı otoimmün hastalıkların tedavisinde kullanılabileceğini düşündürmektedir. Ekstrakorporeal fototerapi kutanöz T hücreli lenfoma, büllöz hastalıklar, konnektif doku hastalıkları, atopik dermatit, liken planus, psoriasis vulgaris ve graft versus host hastalığının baskılanması gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Tedavinin etki mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Bu derlemede ekstrakorporeal fototerapi ile tedavi edilen dermatolojik hastalıklar ve tedavinin yan etkileri genel hatlarıyla özetlenmiştir.
Extracorporeal photochemotherapy is an extracorporeal form of photochemotherapy with 8-methoxypsoralen and ultraviolet A radiation. Evidence suggests that there may be a potential role for extracorporeal photochemotherapy in the therapy of T-cell-mediated diseases and certain autoimmune diseases resistant to conventional therapy. Extracorporeal photochemotherapy has been used to treat various diseases, such as cutaneous T-cell lymphoma, bullous disorders, connective tissue disorders, atopic dermatitis, lichen planus, psoriasis vulgaris and in the suppression of graft versus host disease. The exact mechanism of this treatment is not known. This review focuses on the dermatological diseases treated with extracorporeal photochemotherapy and side effects of it.

ORIGINAL INVESTIGATION
3.Comparison of two dermoscopic techniques in the melanoma diagnosis: 3-point checklist and 7-point checklist
Müge Çelebi Gereli, Nahide Onsun, Ulviye Atılganoğlu
Pages 45 - 50
AMAÇ: Melanomun erkan tanısını kolaylaştırmak için, son zamanlarda sadece bu konuda uzmanlaşmış klinisyenlerin değil tüm hekimlerin kolaylıkla uygulayabilmesi amacıyla, daha akılda kalıcı ve daha az komplike dermoskopik yöntemler geliştirilmeye çalışılmaktadır. 7- özellik ve 3- özellik kontrol listesi, dermoskopik metodlar arasında diğerlerine göre daha kolay öğrenilebilen ve daha kolay uygulanabilen 2 yöntem olup çalışmamızda bu iki yöntemin tanısal duyarlılığını karşılaştırmak amaçlanmıştır.
GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamızda Ocak 1995- Mart 2004 yılları arasında Vakıf Gureba Hastanesi Dermatoloji Kliniği- “Pigmente Lezyonlar Polikliniği” ‘ne başvuran ve dermoskopik inceleme ve fotoğraflama sonrası melanom ön tanısı ile eksize edilmiş ve histopatolojik olarak onay almış, 45 hastanın 47 adet lezyonunun dermoskopik görüntüsü retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm lezyonların, cerrahi işlem öncesi çekilmiş dermoskopik fotoğrafları kullanılarak, her bir lezyon yedi ve üç özellik kontrol listesine göre skorlandı. Elde edilen bulgular 'SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0' programına göre değerlendirildi; tanımlayıcı istatistiksel metodların (ortalama, standart sapma, frekans dağılımı) yanısıra 7-özellik ve 3-özellik kontrol listesi değerlendirmelerinde tanı tarama testleri kullanıldı. BULGULAR: Çalışmamızın sonucunda 3-özellik kontrol listesinin duyarlılığı % 91,5; 7-özellik kontrol listesinin duyarlılığı ise % 89,4 olarak tespit edilmiştir. Tüm olgularımız melanom olduğu için spesifite değerlendirilmemiştir. SONUÇ: Tarama testi olarak ortaya atılan 3 özellik kontrol listesinin bu açıdan kullanılabilir olduğu; ancak daha detaylı bir değerlendirme yapan 7-özellik kontrol listesinin, özellikle ince melanomlar gibi değerlendirme zorluğu yaratabilecek lezyonlarda daha güvenilir olabileceği görülmüştür. Sonuç olarak kolay kullanılabilme özelliği taşıyan bu iki yöntemden, yüksek sensitivitesi ile 3-özellik kontrol listesi, amacın malin-benin ayrımı yapmak olduğu durumda, diğer algoritmalara göre tercih edilebilir.
Background and Design: Our purpose was to compare the sensitivity, specificity, and diagnostic accuracy of the 7-point and 3-point checklist, on a series of dermoscopic images of melanoma lesions diagnosed as histopathologically. MATERIAL-METHOD: Fourty-seven preoperative dermoscopic photographs of histopathologically proven melanoma lesions were studied retroscopically. Each lesion was assessed using the 7-point and the 3-point checklist. Statistical Package for Social Sciences for Windows 10.0, decriptive statistical analyses and screening tests were performed. RESULTS: The 3-point checklist gave a sensitivity of %91,5 compared with the %89,4 sensitivity of the 7-point checklist. CONCLUSION: Both the 7-point checklist and the 3-point checklist can be easily learned and easily applied. The 7-point checklist, based on pattern analysis, provides more detailed analysis especially for the thin melanomas. The 3-point checklist, with its higher sensitivity, can allow to obtain higher diagnostic accuracy values.

4.Efficiency and side effects of isotretinoin usage in the treatment of acne vulgaris
Ahu Çiler Çıkım, Muammer Seyhan
Pages 51 - 55
AMAÇ: Şiddetli ve diğer tedavilere cevap vermeyen orta derecede aknede izotretinoin ile başarılı sonuçlar alındığı bilinmektedir. Ülkemizde akne tedavisinde izotretinoin ile ilgili az sayıda çalışma yapılmış olduğundan amacımız şiddetli akne ve diğer tedavilere cevap vermeyen orta şiddette akne tedavisinde izotretinoinin klinik etkinliğini ve yan etkilerini belirlemektir. GEREÇ-YÖNTEM: Toplam 94 hasta tedaviye alındı. Hastalar klinik bulgular, kullanılan izotretinoinin dozu, ilaca verilen yanıt, klinik ve laboratuvar parametreleri ile yan etkiler yönünden değerlendirildi. Hastaların aldığı izotretinoin dozu 0,5-1 mg/kg/gün, tedavi periyodu 24-32 hafta, total kümülatif doz ise 120 mg/kg idi. Olgularımızın akne şiddet derecelendirmesi yüz bölgesinde 0 (akne yok) ve 12 (şiddetli akne) arasında, göğüs ve sırt bölgesinde ise 0 (akne yok) ve 8 (şiddetli akne) arasında yapıldı.
BULGULAR: Tedavi sonunda tedaviyi tamamlayan 91 (%96.8) olguda tam iyileşme gözlendi. Üç (%3.2) olguda değişik nedenler ile tedavi sonlandırıldı. En sık rastlanan klinik yan etki hastaların tümünde görülen keilit, en önemli biyokimyasal yan etki ise serum trigliserid yükselmesiydi. SONUÇ: Çalışmamızın sonucunda şiddetli ve diğer tedavilere cevap vermeyen orta şiddetteki akne tedavisinde izotretinoinin iyi tolere edilen ve iyi sonuç alınan bir tedavi yöntemi olduğu kanaatine vardık.
Background and Design: Although satisfying results with isotretinoin therapy were reported in treatment of severe or moderate but resistant acne vulgaris; the data about this treatment modality in Turkey is insufficient. Therefore we aimed to asses the clinical efficiency of isotretinoin treatment in patients with severe or moderate but resistant acne.
MATERIAL-METHOD: Ninety four patients were enrolled into the study. The patients were evaluated for clinical symptoms and biochemical parameters; dosage of isotretinoin treatment; response to treatment and adverse events. Patients received 0,5-1 mg/kg/day isotretinoin for 24-32 weeks, with a 120/mg/kg total cumulative dose. The severity of the facial lesions were graded from 0 (no acne) to 12 (severe acne); and corporal lesions (back and chest) from 0 (no acne) to 8 (severe acne). RESULTS: Although three of the patients (3.2%) failed to continue medication; ninety one patients (96.8%) finale the treatment period with complete recovery. The most common clinical side effect was cheilitis which was seen in all the patients and the most important biochemical side effect was the elevation of serum triglyceride concentrations. CONCLUSION: Isotretinoin can be concluded as a valuable and rather tolerable choice of treatment in patients with severe or moderate but resistant acne vulgaris.

5.Effects of Isotretinoin on Serum Creatine Phosphokinase Levels in Patients with Acne Vulgaris
Müge Güler Özden, Geysu Karlıkaya, Yüksel Bek, Nilgün Mutlu
Pages 56 - 59
AMAÇ: İzotretinoinin birçok yan etkisinin yanında rabdomyoliz gelişme riskinin olduğu da bilinmektedir. Çalışmamızın amacı, akne vulgaris nedeniyle izotretinoin tedavisi kullanan hastalarda 3-7 ay süreyle ve kümülatif 120 mg/kg dozda tedavinin serum kreatin fosfokinaz düzeyi ve kas fizyolojisi üzerine olan etkilerini belirlemektir.
GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya şiddetli akne vulgaris tanısı konulan ve izotretinoin tedavisi alan 66 hasta alındı. On üç hasta çeşitli nedenlerle çalışmadan ayrıldı. Çalışmayı tamamlayan 37 kadın (%71.2), 15 erkek (%28.8) 53 hastaya 0.6-0.8 mg/kg/gün izotretinoin tedavisi, ortalama 6.1±0.54 (3-7 ay) ay süre ile verildi. Tedavi öncesi ve tedavi süresince aylık olarak serum CPK düzeyleri ölçümü, CPK düzeyinde yükselme ile birlikte kas ağrısı, kasta hassasiyet ve tutukluk yakınması olanlar olgularda EMG tetkikleri yapıldı. Tüm olguların laboratuar incelemeleri ve sübjektif yakınmaları ile birlikte egzersiz alışkanlıkları ve intramuskuler enjeksiyon öyküleri sorgulandı.
BULGULAR: Tedavi grubunun yaş ortalaması 24.6±6.1 yıl, ortalama ağırlık 62.3±11.9 kilogramdı. Çalışmamızı tamamlayan 52 hastanın 7’sinde (%13.5) serum CPK düzeyleri normal değerden yüksek olarak saptandı ve bu hastaların 3’ünde miyalji ve kaslarda hassasiyet eşlik eden bulguydu. CPK yüksekliği ile birlikte kas ağrısı tarif eden 3 hastanın yapılan EMG’lerinde miyopati bulgusu saptanmadı. CPK yüksekliği saptanan hastaların sadece birinin düzenli olarak egzersiz yapmakta olduğu belirlendi. İntramuskuler enjeksiyon öyküsü olan hasta ise yoktu.
SONUÇ: Standard izotretinoin tedavisinin, kas bulguları olsun veya olmasın, yüksek serum CK düzeyleri ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür. İzotretinoinin, miyotoksisiteyi tetikleyici faktörlerin toksik etkilerini artırıcı bir etkisi olabilir. İzotretinoin kullanan akne hastalarında gelişen bu reaksiyonun, benin bir seyire sahip olduğu kabul edilmekle birlikte klinisyenlerin oldukça şiddetli ve uzun süren yakınmaları olan hastaları da göz önüne alarak, hastaları bu açıdan da takip etmelerinde fayda vardır.
Background and Design: It has been known that isotretinoin may cause rabdomyolysis besides its many side affects. The purpose of our study was to evaluate the effect of isotretinoin therapy with a cumulative dose of 120 mg/kg on serum creatine phosphokinase levels and muscle physiology in patients with acne vulgaris.
MATERIAL-METHOD: A total of 66 patients with severe acne vulgaris were enrolled in the study and treated with isotretinoin twice daily at the dose of 0.6-0.8 mg/kg/day and for approximately 6.1±0.54 (3-7) months. Thirty-seven female (71.2%) and 15 male (28.8%) patients completed the study. The change in serum creatine kinase levels was measured before and monthly during the treatment course. Electromyography was performed in patients with a high serum CPK level and myalgia for the exclusion myopathy. All patients were evaluated with their laboratory findings and they were questioned for exercise habits and intramuscular injections.
RESULTS: The mean age and body weight was 24.6±6.1 years and 62.3±11.9 kg respectively. We have detected 7 patients having elevated (13.5%) serum CPK levels. Three of them had associating myalgia and muscle tenderness. The evaluation of these patients with EMG revealed no myopathy sign. (CPK values =1000, 880,726 respectively) Only one patient with an elevated serum CPK was performing exercise. There was no history of intramuscular injection history in any of these patients.
CONCLUSION: The use of standard isotretinoin therapy appears to have a relation with marked hyperCKemia with or without muscle-related complaints. Isotretinoin could have a potentializing effect on other myotoxicity inducers (drugs, infection, fever, muscular exertion). Although this phenomenon in isotretinoin-treated patients with acne appears to be validated as benign in nature, the clinicians must keep this side affect in mind and should monitorize serum CPK levels since there are some patients who had severe or persistent signs.

6.Assessment of knowledge about skin care among Turkish people
Gonca Gökdemir, Seher Arı, Adem Köşlü
Pages 60 - 63
AMAÇ: Deri bakımı, sağlıklı bir deri için gereklidir. Ancak deri bakım alışkanlıkları toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Bu konuyla ilgili Türk toplumunda yapılmış az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız Türk toplumunun deri bakımı konusunda bilgi seviyesini, deri bakım ürünü kullanım alışkanlıklarını belirlemekti.
GEREÇ-YÖNTEM: Ekim 2006-Mayıs 2007 tarihleri arasında hastanemiz dermatoloji polikliniğine başvuran hastalara demografik özelliklerini, deri tipi, deri bakımı konusunda bilgisini, deri bakım ürünü kullanım alışkanlıklarını sorgulayan standart bir anket formu dolduruldu.
BULGULAR: Çalışmaya 16-65 yaş arasında 870 (601 K, 269 E) kişi alındı. Çalışma grubumuzda 443 kişi (% 50) deri bakımı deyince temizlik anladığını, 162 kişi (%18) ise hiçbirşey anlamadığını belirtti. Deri bakım ürün kullanımı %51 ve en sık kullanılan deri bakım ürünleri ise nemlendirici (%37.9) ve temizleyicilerdi (%35.2). Deri bakım ürünü kullanan bireylerin %42.5’inin deri bakım ürünlerini alırken kimseye danışmadığı, bu ürünlerin en sık eczane (%30.4) ve marketlerden (%25.4) alındığı, alırken deri yapısına uygunluk (%30.1) ve kalitesine (%25.2) dikkat edildiği, katılımcıların %84’ünün deri bakımı için aylık bir bütçe ayırmadığı ve %90’nın profesyonel deri bakımı yaptırmadığı tespit edildi.
SONUÇ: Çalışmamız toplumumuzda deri bakımı ve deri bakım ürünleri konusundaki bilgi seviyesinin yetersiz olduğunu göstermektedir. Bu konuyla ilgili toplumun doğru ve güvenilir bilgi alması için dermatologlara önemli görevler düşmektedir.
Background and Design: Skin care is essential for maintenance of healty skin. But skin care behaviors vary in different societies. There are a few studies about this subject in Turkish population. The aim of this study was to determine behaviors of skin care products use and knowledge about skin care.
MATERIAL-METHOD: A total of 870 patients were enrolled to the study between October 2006 and May 2007. The study group were composed of patients in dermatology out-patient clinic. A standart questionnaire was completed by the study group. Demographic characteristics, skin care knowledge, behaviors of skin care use were recorded to the questionnaire.
RESULTS: The study group included 870 participants between 16-65 years old (601 F, 269 M). Half of them (443 subjects) defined skin care as cleanness, 162 of them (18%) could not defined skin care. The prevalence of skin care products use was 51% (443 subjects) and the most popular use of skin care products were moisturizers (37.9%) and cleansers (35.2%). 42.5% of users of skin care product did not consult anyone, 30.1% and 25.2 % was notting accordance to his/her skin type and quality when buying product. 30.4% of them was getting skin care products from pharmacy and 25.4% from markets, 84% of participants did not reserve budget, 90% of them did not undergo professional skin care.
CONCLUSION: Our study showed that knowledge about skin care and skin care products was insufficient in our population like results of previous studies. It is seen that Turkish people need to be informed about this topic by dermatologists.

CASE REPORT
7.A Case of Dermatophytic Blepharitis
Mustafa Kulaç, Şemsettin Karaca, Zafer Çetinkaya
Pages 64 - 66
Dermatofitozlar deride en sık görülen mantar enfeksiyonlarıdır. En çok görülen tipi tinea pedis olup, tinea kruris, tinea kapitis, tinea korporis ve tinea fasiei gibi klinik tipleri mevcuttur. Tinea fasiei diğer klinik formlara göre daha az görülen ve ayrıcı tanıda sıklıkla sorun yaratan bir dermatofitozdur. Klasik eritemli skuamlı, keskin sınırlı, ortadan iyileşme gösteren lezyonlarla seyredebildiği kadar, atipik klinik görünümlerle de seyredebilir. Seboreik dermatit, kontakt dermatit, polimorf ışık reaksiyonu ve lenfositik infiltrasyonlarla karışabilir. Ayrıca, papül ve püstüllerle seyreden follikülit benzeri, perioral dermatit benzeri, impetigo ve sikozis benzeri gibi klinik formları da tarif edilmiştir. Literatürde bugüne kadar göz kapağını tutan çok az sayıda vaka bildirilmiştir. Burada 40 yaşında göz kapağında eritemli, hafif skuamlı bir lezyonla başvuran, el bileğindeki tipik tinea korporis lezyonunun da yardımıyla dermatofitik blefarit tanısı konulan bir olguyu sunuyoruz.
Dermatophytoses are the most common fungal infections of the skin. In the clinical practise, tinea pedis is most common clinical form of dermatophytosis. Other clinical forms are tinea cruris, tinea capitis, tinea corporis and tinea faciei. Tinea faciei is a rare form of dermatophytosis of glabrous skin, characterized by a well- circumscribed erythematous patch, and is more commonly misdiagnosed with some dermatologic diseases as seborrheic dermatitis, contact dermatitis, polymorphic light eruption and lymphocytic infiltrations. In addition, it is reported its clinical forms resembling folliculitis, perioral dermatitis, impetigo and sycosis. To date, a few cases of dermatophytosis involving eyelid were presented in the literature. Here, we present a patient who has an erythematous and fine scaly patch on her eyelid and who is diagnosed as dermatophytic blepharitis by helping typical tinea corporis on her wrist.

8.Delayed Diagnosis: Giant Basal Cell Carcinoma of Scalp
Didem Didar Balcı, Gamze Serarslan, Sibel Hakverdi
Pages 67 - 69
Derinin en sık görülen kanseri bazal hücreli karsinom (BHK) olmasına rağmen, saçlı deri lokalizasyonu oldukça nadir bildirilmektedir. BHK’ların %0.5-1’i 5cm’den geniş olup, “dev BHK” olarak tanımlanmaktadır. Bu bildiride, topikal kortikosteroid ve antifungal şampuan ile beş yıldır tedavi edilen bir dev saçlı deri BHK olgusu sunulmaktadır. Saçlı deride uzun süreli tedaviye dirençli eritematöz plak tip lezyonlarda ayırıcı tanıda BHK düşünülmelidir.
Although basal cell carcinoma (BCC) is the most common form of skin cancer, the scalp lesions of BCC have been rarely reported. Giant BCC is defined as a tumor larger than 5 cm in diameter and only 0.5-1 % of all BCCs achieve this size. We report a case of giant BCC on the scalp that was treated with topical coticosteroids and antifungal shampoo for five years. BCC should be considered in the differential diagnosis in erythematous plaque type lesions resistant to therapy with long duration localized on the scalp.

9.Carcinoma Telangiectaticum of Unknown Primary
Demet Çiçek, Başak Kandi (coşkun), Betül Demir, Ferda Dağlı, Fatma Gedik
Pages 70 - 72
Karsinoma telanjiektatikum malinitelere bağlı olarak gelişen, telenjiektazi benzeri lezyonlarla karakterize olan ve nadir görülen bir kutanöz metastaz şeklidir. Hastalık malin hücrelerin, yüzeyel lenfatikler yoluyla deriye yayılımı ile ortaya çıkar ve klinik olarak pembe-mor renkli psödovezikül, purpurik papül, plak ve telenjiektaziler ile karakterizedir.
Primer karsinomu tam olarak tespit edilemeyen, yaygın iç organ metastazları bulunan 58 yaşında bayan hasta, radyoterapi ve cisplatin-etoposide kombine kemoterapi tedavisi devam eden hastanın karın bölgesindeki döküntü nedeniyle değerlendirildi. Lezyonlardan alınan biyopsi materyalinin histopatolojik incelemesinde dermiste özellikle yüzeyel lenfatiklerde genişleme ve bu lenfatiklerin hemen tümüyle tümör hücreleri tarafından doldurulduğu görüldü. Klinik ve histopatolojik incelemeler doğrultusunda hastaya primeri bilinmeyen malin epitelyal tümör metastazına bağlı karsinoma telanjiektatikum tanısı konuldu. Hasta mevcut kemoterapisine devam edilirken kaybedildi.
Carcinoma telangiectaticum is an unusual type of cutaneous metastasis originating from various malignant tumors and characterized by telangiectases. This disorder appears with the spread of malignant cells to the skin via superficial lymphatics. It presents as small pink to purplish pseudovesicles, purpuric papules, plaques and telangiectases.
A 58-year-old female patient with extensive internal organ metastasis, the primary of which could not be determined, was consulted for bluish lesion on her abdomen, while she was receiving cisplatinum and etoposide combination chemotherapy and radiotherapy. Histopathologic examination revealed that the superficial lymphatics in dermis were attacked by tumoral cells. Final diagnosis was established by clinical and histopathological findings as carcinoma telangiectaticum due to metastasis of a malignant tumor of unknown origin. Unfortunately our patient succumbed during her chemotherapy.

WHAT IS YOUR DIAGNOSIS?
10.Non-Healing Ulcer on the Ala Nasi
Ömer Ümmetoğlu
Page 73
Abstract |Full Text PDF

TURKDERM-6637
11.
Haberler

Page 74
Abstract |Full Text PDF

NEW PUBLICATIONS
12.New Publications

Page 75
Abstract |Full Text PDF

NEWS
13.
Kongre Takvimi

Page 76
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale