E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
TURKDERM - Turkish Archives of Dermatology and Venereology - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 50 (4)
Volume: 50  Issue: 4 - 2016
ANNOUNCEMENT
1.Sağlıklı, mutlu, verimli bir yeni yıl dileriz

Page I

ORIGINAL INVESTIGATION
2.Classic Kaposi’s sarcoma: The clinical, demographic and teratment characteristics of seventy-four patients
Beril Gülüş Demirel, Rafet Koca, Nilgün Solak Tekin, Nilüfer Onak Kandemir, Banu Doğan Gün, Fürüzan Köktürk
doi: 10.4274/turkderm.35336  Pages 136 - 140
Amaç: Klasik Kaposi sarkomu (KKS) nadir görülen, human herpes virüs-8 ile ilişkili, genellikle Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyalarında görülen anjiyoproliferatif bir hastalıktır. Ülkemizde Kaposi sarkomunun (KS) epidemiyolojisi ve klinik özellikleri ile ilgili az sayıda bildiri bulunmaktadır. Bu çalışma ile Zonguldak ve çevresindeki yerleşim bölgelerinde KKS tanısı alan hastaların bazı epidemiyolojik ve klinik özelliklerinin ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 2003-2014 yılları arasında deri ve zührevi hastalıklar polikliniğine başvuran, KS tanısı konulmuş hastaların kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Yetmiş dört hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların klinik ve demografik özelikleri, uygulanan tedaviler ve tedaviye yanıtları değerlendirildi.
Bulgular: On bir yıllık inceleme süresinde dermatoloji kliniğinde toplam 74 hastaya KS tanısı konuldu. Dermatoloji polikliniğine başvuran hastalar arasındaki prevalansı %0,02 olarak izlendi. Tüm hastalar HIV negatifti ve organ transplantasyonu öyküsü olan yoktu. Hastaların tanı anındaki yaşları 33 ile 90 (ortalama 70,2±11,7) arasında değişmekteydi. Hastaların 52’si (%70,3) erkek, 22’si (%29,7) kadındı. Multipl nodüller en sık izlenen klinik formu oluşturmaktaydı ve sıklıkla alt ekstremitelerin distalinde de (%80,6) lokalize idi. Hastaların %87,7’si asemptomatikti. Hastaların hiçbirinde başka bir organda tutulum saptanmadı. İkinci bir malign neoplazm olarak iki hastada kolon kanseri, bir hastada da prostat kanseri eşlik etmekteydi. Lezyondan alınan histopatolojik spesimenlerin immünhistokimyasal incelemesinde hastaların %89,2’sinde (n=66) human herpes virüs-8 ile reaksiyon izlendi. KKS evreleme sistemine göre 47 hasta (%62,7) evre 1, 11 hasta (%15,49) evre 2, sekiz hasta (%10,7) evre 3, altı hasta (%8) evre 4 olarak değerlendirildi. Tedavide hastaların %35,1’ine (n=26), eksizyon, %25,7’sine (n=19) radyoterapi, %14,9’una (n=11) kriyoterapi, %10,8’ine (n=8) kemoterapi uygulandı. Tedavisi tamamlanan hastaların %33,8’inde lokal nüks izlendi. Nüksün en sık eksizyon sonrası geliştiği tespit edildi (%58,3).
Sonuç: Ülkemizdeki KS demografik veri ve klinik özeliklerinin daha kapsamlı olarak ortaya konabilmesi için çok daha geniş serileri kapsayan, çok merkezli çalışmalara ihtiyaç vardır.
Background and Design: Classic Kaposi's sarkoma (CKS) is a rare disease, generally seen across Mediterranean and the Middle East region. It's an angioproliferative disorder associated with human herpes virus-8 infection. There is a few data on epidemiology and clinical characteristics among Turkish patients with CKS. This study aims to evaluate epidemiologic, clinical characteristics and treatment results in patients with the diagnosis of CKS in Zonguldak.
Materials and Methods: We retrospectively evaluated the hospital records of patients with CKS who attended the dermatological and venereal diseases department between 2003 and 2014. Seventy-four patients were included in this study. Demographic and clinical characteristics, applied treatments and responses to treatments were evaluated.
Results: During the eleven year examination period, 74 CKS patients have been diagnosed in the dermatology clinic. The prevalence of CKS among dermatologic patients was found to be 0.02%. Patient age at diagnosis ranged from 33 to 90 years (mean: 70.2±11.7). Fifty-two patients were male (70.3%) and 22 patients were female (29.7%). Multiple nodules were the most frequently seen clinical forms and the distal lower extremity was the most common site of involvement (80.6%). According to the CKS staging system, it was observed that 47 patients (62.7%) were at stage 1, 11 patients (15.49%) at stage 2, eight patients (10.7%) at stage 3, and six patients (8%) were at stage 4. Treatment options were excision for 35.1% of patients (n=26), radiotherapy for 25.7% of patients (n=19), cryosurgery for 14.9% of patients (n=11), and chemotherapy for 10.8% of patients (n=8). Relapse was found to occur most commonly after excision (58.3%).
Conclusion: Larger, multicenter studies are needed in order to determine the prevalence of CKS and characteristics of patients with CKS in our country.

3.The prevalence of psoriasis in Trabzon
Savaş Yaylı, Murat Topbaş, Deniz Aksu Arıca, Sibel Tuğcigil, Erhan Çapkın, Sevgi Bahadır
doi: 10.4274/turkderm.75735  Pages 141 - 144
Amaç: Psoriasis, toplumun yaklaşık %2’sini etkileyen kronik enflamatuvar bir deri hastalığıdır. Türkiye’de psoriasis prevalansına ait toplum tabanlı tek veri, kırsal alanda ve küçük bir ilçede gerçekleştirilmiş bir çalışmada saptanan %0,5’lik veridir. Bu çalışmada, Trabzon ili ve ilçelerinde, geniş bir alanda psoriasis prevalansını ortaya koyarak, Türkiye’de bu ölçekteki ilk veriyi literatüre kazandırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Tabakalı örnekleme metodu ile belirlenen örneklemden 7885 erişkin (4057’si erkek, 3828’i kadın) çalışmaya alındı. Çalışma, yerleşim yerine, cinsiyete ve yaş gruplarına göre seçilen katılımcılar ile yüz yüze anket yöntemi ile gerçekleştirildi. Katılımcılar tarafından yanıtlanan anketlerdeki verilere göre psoriasis tanısı konuldu. Psoriasis prevalansı ve Segi popülasyon kullanılarak yaşa göre düzenlenmiş psoriasis prevalansı hesaplanarak %95 güven aralığı (GA) ile sunuldu.
Bulgular: Çalışmamızda örneklem olarak belirlenen 7885 kişiden 45'i kadın, 42'si erkek olmak üzere 87 kişi psoriasis tanısı almıştır. Psoriasis prevalansı %1,1 (%95 GA: 0,9-1,3) olarak saptanmıştır. Kadınlarda psoriasis prevalansı (%1,2), erkeklerden (%1,0) daha yüksekti. Yaşa göre düzeltilmiş prevalans oranları kadınlar ve erkekler için sırasıyla %3,9 (%95 GA: 3,5-4,3) ve %1,0 idi (%95 GA: 0,8-1,2). Ailede psoriasis öyküsünün bulunması, psoriasis riskini 8 kat arttırmaktaydı (p<0,001).
Sonuç: Çalışmamızda, geniş bir alanda, Trabzon ili ve ilçelerindeki psoriasis prevalansını %1,1 olarak saptadık. Çalışmamız, ülkemizdeki psoriasis prevalansının, Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’dan daha düşük olabileceğini ortaya koymaktadır.
Background and Design: Psoriasis is a chronic inflammatory skin disease affecting nearly 2% of the population. In Turkey, the only data about the prevalence of psoriasis from a population-based study is the data of the prevalence of 0.5% in a small district in a rural area. We aimed to provide the first large-scale data in Turkey by determining the prevalence of psoriasis in a large area, in the central and outlying districts of the province of Trabzon.
Materials and Methods: A random sample of 7885 (4057 male and 3828 female) adults was collected by using the stratified sampling technique. The study was performed with face-to-face questionnaire administration with participants selected according to the place of residence, gender and age groups. Psoriasis was diagnosed based on the questionnaires filled by patients during these interviews. Crude psoriasis prevalence ratios and age-adjusted psoriasis prevalence ratios according to the Segi population were calculated and presented with 95% confidence interval (CI).
Results: Of 7885 people, 87 were diagnosed with psoriasis, of which 45 were female and 42 were male. The prevalence of psoriasis was found to be 1.1% (95% CI: 0.9-1.3) in the general population. The prevalence of psoriasis in females (1.2%) was higher than that in men (1.0%). Age-adjusted prevalence was 3.9% (95% CI: 3.5-4.3) and 1.0% (95% CI: 0.8-1.2) for females and males, respectively. The presence of a family history of psoriasis increased the psoriasis risk by eight-fold (p<0.001).
Conclusion: We found that the prevalence of psoriasis was 1.1% in a large area, in the central and outlying districts of the province of Trabzon. Our study reveals that the prevalence of psoriasis in our country may be lower than that in Northern Europe and North America.

4.Dermatological face of Syrian civil war
Rahime İnci, Perihan Öztürk, Mehmet Kamil Mülayim, Ali Karakuzu, Kıymet Handan Kelekçi, Mehmet Fatih İnci, Şemsettin Karaca
doi: 10.4274/turkderm.62443  Pages 145 - 149
Amaç: 2011 yılından itibaren sınır komşumuz Suriye’de başlayan iç savaş nedeniyle ülkemize göç eden Suriyeli sığınmacıların yoğun olarak yaşadığı yerlerde dermatolojik hastalıkların çeşitliliğinde ve sıklığında önemli değişiklikler olmuştur. Bu değişiklikleri saptamak amacıyla önemli sayıda Suriyeli sığınmacının yaşadığı ilimizdeki tıp fakültesi hastanesi dermatoloji polikliniğine başvuran Suriyeli sığınmacıların demografik ve dermatolojik bulguları retrospektif olarak incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Suriye’de ortaya çıkan iç savaş nedeniyle ülkemize göç edip şehrimizdeki çadır kentlerde yaşayan ve hastanemiz dermatoloji polikliniğine Eylül 2012 ile Temmuz 2014 tarihleri arasında başvuran 326 sığınmacı çalışmamıza dahil edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, dermatolojik ve laboratuvar bulguları hastane otomasyon sisteminden retrospektif olarak incelendi. Tanı konulan deri hastalıkları 16 grupta incelenerek sıklıkları belirlendi. Hastalar yaşlarına göre 0-20, 21-40, 41-60 ve 61 ve üzeri olarak 4 gruba ayrıldı, her yaş grubunda en sık görülen 3 hastalık analiz edildi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen toplam 326 olgunun 200’ü kadın (%61,3), 126’sı erkek (%38,7) olup; hasta grubunda cinsiyet bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark mevcuttu. Hastaların yaşları 0 ile 77 arasında değişmekte olup, ortalama yaş 21,6±10,5 olarak tespit edildi. En fazla hasta 0-20 yaş grubunda yer almaktaydı. Dermatolojik enfeksiyon hastalıkları en sık rastlanan hastalık grubunu oluşturmakta olup, kutanöz layşmanyaz (KL) en sık tanı alan dermatolojik hastalık idi.
Sonuç: Ülkemizde zaten endemik olan KL başta olmak üzere Suriyeli sığınmacılarda sık görülen dermatolojik enfeksiyon hastalıklarının önlenmesi için koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik verilmeli ve bu hastaların hekime ulaşmadaki kısıtlılıklar düzeltilmelidir.
Background and Design: The frequency and variety of dermatological diseases significantly changed after 2011 in the regions where the Syrian refugees migrated because of the civil war in Syria where is bordered by our country. To reveal these changing, the demographic and dermatological data of the Syrian refugees were retrospectively examined in faculty of medicine, department of dermatology of our city where a significant amount of Syrian refugees have been living.
Materials and Methods: A total of 326 refugees immigrated to our city and have been living in tent cities, and applied to our department between September 2012-July 2014 were included to our study. Age, gender, dermatological and laboratory findings were retrospectively examined. Skin diseases were examined in 16 groups according to the their frequency. The patients were divided into 4 age groups as 0-20, 21-40, 41-60 and, 61 and over; three most common diseases for each age group were analyzed.
Results: Of 326 patients, 126 (38.7%) were males, 200 (61.3%) were females and the difference was significant in term of gender. The age range of the patients was 0 to 77 years, and the mean age was 21.6±10.5. The majority of patients were in 0-20 age group. Dermatological infectious diseases were the most frequent diseases group and cutaneous leishmaniasis was the most diagnosed dermatological disease among patients.
Conclusion: Preventive health care services should be performed to prevent dermatological infectious diseases which are commonly seen in Syrian refugees, especially cutaneous leishmaniasis which is already endemic in our country, and limitations to reach physicians of these patients should be amended.

5.Evaluation of patients with oral lichenoid lesions by dental patch testing and results of removal of the dental restoration material
Emine Buket Şahin, Fatma Çetinözman, Nihal Avcu, Ayşen Karaduman
doi: 10.4274/turkderm.86836  Pages 150 - 156
Amaç: Oral likenoid lezyon (OLL) oral mukozada beyaz retiküler ya da eroziv yamalar, plak benzeri lezyonlarla seyreden; klinik ve histopatolojik olarak oral liken planustan (OLP) ayırt edilemeyen kontakt bir stomatittir. Amalgam dolgular ve dental restorasyon materyalleri etiyolojik nedenler arasında yer almaktadır. Bu çalışmada OLL tanısı almış hastalarda ve kontrol grubunda dental yama testi sonuçlarını karşılaştırmayı ve sonuçlar doğrultusunda ilişkili olabilecek materyalin değiştirilmesi ya da uzaklaştırılması sonrasında gözlenen yanıtları sunmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya OLL veya OLP tanısı ile takip edilen en az bir tane diş dolgusu ve/veya restorasyon materyali mevcut olan 33 hasta ve 30 sağlıklı gönüllü dahil edildi. Her iki grupta standart ve dental seri yama testleri eş zamanlı olarak değerlendirildi.
Bulgular: Hasta grubunda dental seride en sık pozitif reaksiyon saptanan alerjenler paladyum klorid (n=4, %12,12), benzoil peroksit (n=2, %6,06) idi. OLL’li 33 hastanın sekizinde dental, sekizinde standart seride pozitif reaksiyon saptandı. Standart ve dental serideki yama testi pozitif reaksiyon oranları açısından karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı fark tespit edilmedi. On hastaya yama testleri sonuçları doğrultusunda dolgu ve/veya protezlerinin değiştirilmesi ya da çıkarılması önerildi. Bir hastanın tüm amalgam dolguları çıkarıldıktan sonra, bir hastanın ise tüm amalgam dolguları değiştirildikten sonra şikayetlerinde tamamen düzelme izlendi. Bir hastada mevcut diş protezi değiştirildikten sonra şikayetlerinde düzelme tespit edildi.
Sonuç: Oral mukozada likenoid lezyonu olan ve birlikte dental restorasyon materyali olan hastalarda dental yama testi yapılmalıdır. Dental restorasyon materyali ile ilişkili bir alerjene karşı reaksiyon saptanırsa dolgu ve/veya protezde değişiklik yapılması önerilmelidir.
Background and Design: Oral lichenoid lesions (OLL) are contact stomatitis characterized by white reticular or erosive patches, plaque-like lesions that are clinically and histopathologically indistinguishable from oral lichen planus (OLP). Amalgam dental fillings and dental restoration materials are among the etiologic agents. In the present study, it was aimed to evaluate the standard and dental series patch tests in patients with OLL in comparison to a control group and evaluate our results.
Materials and Methods: Thirty-three patients with OLL or OLP and 30 healthy control subjects, who had at least one dental restoration material and/or dental filling, were included in the study. Both groups received standard series and dental patch test and the results were evaluated simultaneously.
Results: The most frequent allergens in the dental series patch test in the patient group were palladium chloride (n=4; 12.12%) and benzoyl peroxide (n=2, 6.06%). Of the 33 patients with OLL; 8 had positive reaction to allergents in the standard patch test series and 8 had positive reaction in the dental patch test series. There was no significant difference in the rate of patch test reaction to the dental and standard series between the groups. Ten patients were advised to have the dental restoration material removed according to the results of the patch tests. The lesions improved in three patients [removal of all amalgam dental fillings (n=1), replacement of all amalgam dental fillings with an alternative filling material (n=1) and replacement of the dental prosthesis (n=1)] following the removal or replacement of the dental restoration material.
Conclusion: Dental patch test should be performed in patients with OLL and dental restoration material. Dental filling and/or prosthesis should be removed/replaced if there is a reaction against a dental restoration material-related allergen.

CASE REPORT
6.Acquired aquagenic acrokeratoderma: A case series
Nebahat Demet Akpolat, Fadime Kılınç, Ayşe Akbaş, Ahmet Metin
doi: 10.4274/turkderm.89656  Pages 157 - 159
Akuajenik siringeal akrokeratoderma (ASA); etiyolojisi bilinmeyen, sıklıkla adölesan ve genç erişkin kadınları etkileyen, nadir, edinsel bir keratoderma türüdür. Klinik olarak suyla temastan birkaç dakika sonra ortaya çıkan, geçici ödematöz beyaz papül ve plaklarla karakterizedir. Sıklıkla palmar yüzeylerde lokalizedir, el dorsalleri ve ayak tabanını da etkileyebilir. Bu çalışmada; literatürde kadın predominansı üzerinde durulmasına rağmen, kliniğimizde ASA tanısı alan altı erkek hastanın klinik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Aquagenic syringeal acrokeratoderma (ASA) is a rare kind of an acquired keratoderma that predominantly affects adolescents and young females. The etiology is unknown. Clinically, ASA is characterized by transient edematous white papules and plaques occurring a few minutes after exposure to water. It is most commonly localized on the palms, but may also affect the plantar area and dorsum of the hand. Despite the female predominance mentioned in the literature, the aim of this study was to investigate the clinical characteristics of six male patients diagnosed with ASA in our clinic.

7.A case of overlapping of Sturge Weber syndrome-Klippel Trenaunay syndrome and ophthalmological findings
Ersin Aydın, Yakup Aksoy, Ercan Karabacak, Bilal Doğan, Murat Velioğlu, Kürşat Göker
doi: 10.4274/turkderm.39297  Pages 160 - 162
Sturge-Weber sendromu (SWS) yüzde Porto şarabı lekesi, aynı taraf beyinde ve meninkste vasküler lezyonlar ve gözde glokom ile karakterize bir nörokutanöz sendromdur. Klippel-Trenaunay sendromu (KTS) ise kutanöz vasküler malformasyon, kemik ya da yumuşak doku hipertrofisi ve etkilenen ekstremitede venöz genişlemelerle karekterize nadir görülen bir konjenital malformasyondur. Literatürde az sayıda olgu bildirilmiş olmakla birlikte bu iki fakomatozun birlikte görülmesi nadir bir durumdur ve sistemik, oftalmolojik patolojilere neden olabilmektir. Burada SWS ve KTS özelliklerini bir arada gösteren, aynı zamanda ilginç oftalmolojik bulguları da olan bir olgu sunulmuştur. Bu olgu sunumu, bu sendromlarda gözle ilgili komplikasyonların da görülebileceğini vurgulamak amacı ile sunulmuştur.
Sturge-Weber syndrome (SWS) is a neurocutaneous syndrome characterized by facial port wine stains, vascular lesions in the ipsilateral brain and meninges, and glaucoma. Klippel-Trenaunay syndrome (KTS) is a rare congenital malformation associated with cutaneous vascular malformation, bony or soft tissue hypertrophy and venous varicosities in the affected limb. Although some cases have been reported in the literature, an overlap between these two phakomatoses is extremely rare and they have systemic and ocular affects. Here, we present a case showing the properties of both SWS and KTS and having interesting ophthalmological findings. This case is presented to emphasize that eye related complications might also be seen in these syndromes.

8.Co-occurrence of vitiligo and Becker's nevus: A case report
Ayşegül Yalçınkaya İyidal, Özge Çokbankir, Arzu Kılıç
doi: 10.4274/turkderm.71354  Pages 163 - 165
Vitiligo nedeni tam olarak bilinmeyen, genetik ve genetik olmayan faktörlerin birlikte rol oynadığı edinsel bir bozukluktur. Bu hastalıkta tutulan deride melanositler ortadan kalkar, klinik olarak depigmente makül ve yamalar belirir. Becker nevüs (BN) sıklıkla unilateral dağılım gösteren, keskin ama düzensiz sınırlı hiperpigmente makül, yama veya verrüköz plakların izlendiği, üzerinde değişik derecelerde hipertrikozun bulunduğu bir hastalıktır. Patogenezi belli olmamakla birlikte hamartamatöz bir lezyon olduğu ve üzerinde androjen reseptörlerinin arttığı ileri sürülmektedir. Biz burada; önce vitiligo lezyonları, on yıl sonra ise vitiligo lezyonuna komşu, gövde arka üst sağ alanda BN lezyonu ortaya çıkan on dokuz yaşında bir erkek hastayı sunmayı amaçladık.
Vitiligo is an acquired disorder with an unknown etiology in which genetic and non-genetic factors coexist. Melanocytes are destructed in the affected skin areas and clinically depigmented macules and patches appear on the skin. Becker's nevus (BN) appears as hyperpigmented macule, patch or verrucous plaques with sharp and irregular margins and often unilateral occurrence and with associated hypertrichosis in various degrees. Although its pathogenesis is unknown, it is suggested to represent a hamartomatous lesion harboring androgen receptors on the lesion. In this report, we present a 19-year-old male patient who developed vitiligo lesions and then BN adjacent to the vitiligo lesion in the right upper back portion of the body ten years after the initial vitiligo lesion.

LETTER TO THE EDITOR
9.A case of Koebner phenomenon caused by friction by a wedding ring in a patient with psoriasis vulgaris
Yalçın Baş, Havva Yıldız Seçkin, Zennure Takcı
doi: 10.4274/turkderm.67026  Pages 166 - 167
Abstract |Full Text PDF

WHAT IS YOUR DIAGNOSIS?
10.What is your diagnosis?
Hakan Turan, Murat Oktay, Esma Uslu, Cihangir Aliağaoğlu
doi: 10.4274/turkderm.85453  Pages 168 - 170
Abstract |Full Text PDF

11.Subject Index

Page E1
Abstract |Full Text PDF

12.Referee Index

Page E2
Abstract |Full Text PDF

13.Author Index

Page E3
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale