E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
TURKDERM - Turkish Archives of Dermatology and Venereology - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 52 (3)
Volume: 52  Issue: 3 - 2018
REVIEW ARTICLE
1.The state of occupational dermatoses in Turkey
Şafak Metekoğlu, Mehmet Melikoğlu, Semih Güder, İlteriş Oğuz Topal
doi: 10.4274/turkderm.49344  Pages 80 - 84
Ülkemizde mesleki hastalıkların tanı aşamasındaki zorluklar ve istatistiklerdeki yetersizlikler nedeniyle, meslek hastalıklarına olması gerektiğinden çok daha az tanı konulabilmektedir. Ülkemizde yılda en az 100.000 yeni mesleki deri hastalığının tanı alması gerekirken kayıtlara geçen sayı ortalama 10 civarındadır. Bu durum ülkemizde meslek hastalığı tanısı ve bildirimi aşamalarındaki eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu yazıda mesleki deri hastalıklarının ve International Classification of Diseases kodlarının neler olduğu, bu hastalıklara nasıl tıbbi ve yasal tanı
konulduğu, tanı aşamasında ne gibi zorluklar yaşandığı incelenerek, dermatoloji uzmanlarının mesleki hastalıklar ile ilgili kanunlar hakkında
bilgilendirilmesinin tanı sürecine katkısı vurgulanmıştır.
Due to the difficulties in diagnosing occupational diseases and deficiencies in statistical data, occupational diseases are underreported in Turkey. The average number of records in our country is around 10, when at least 100.000 new occupational skin diseases need to be diagnosed annually. This is due to the shortcomings in the diagnosis and notification of the occupational diseases in our country. In this article, we analyzed occupational skin diseases and their International Classification of Diseases codes, and how they are diagnosed medically and legally, and the difficulties in diagnosing these diseases. The article emphasizes that the dermatologists should be trained in occupational diseases and occupational health codes in order to improve diagnosing and reporting occupational diseases.

ORIGINAL INVESTIGATION
2.Surgical correction of primary cicatricial alopecia: Experience with nine patients
Ekrem Civaş, Andaç Aykan, Berna Aksoy, Muhitdin Eski
doi: 10.4274/turkderm.20270  Pages 85 - 90
Amaç: Stabil primer skatrisyel alopesiyi (PSA) tedavi etmek için primer eksizyon ve saç ekimi ender olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda foliküler ünite ekstraksiyon (FUE) yöntemi popülarite kazanmıştır. Bu çalışmada PSA’da saç ekimi tedavisinin uzun dönemli etkileri ve etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, 2011-2014 yılları arasında, histopatolojik olarak ispatlanmış ve stabil (en az bir yıl) PSA’sı olan ve FUE saç ekimi yöntemi ile tedavi edilmiş hastalar retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Tedavi detayları ve sonuçlarına tıbbi kayıtların incelenmesi sonucu ulaşılmıştır. Hasta memnuniyeti beş noktalı Likert skalası kullanılarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Bu çalışmaya ortalama yaşı 41 olan dokuz hasta retrospektif olarak dahil edildi. Ortalama hastalık süresi altı yıl ve ortalama stabil hastalık süresi iki yıl idi. Histopatolojik tanılar liken pilanopilaris (4 olgu), frontal fibrozan alopesi (2 olgu), psödopelad (2 olgu) ve folikülitis dekalvans (1 olgu) idi. Otuz yaş altında olan veya klinik olarak stabil olmayabileceği düşünülen üç olguda test ekim seansları yapıldı. Test ekim seansında aktivasyonu olan bir olguya saç ekimi yapılmadı. Sekiz hastaya FUE tekniği kullanılarak ortanca 1250 greft ekildi. Hastalar işlem sonrası düzenli olarak ortalama 26 ay boyunca takip edildiler. Saç ekimi yapılan sekiz olgudan sadece bir tanesinde, hem alıcı hem de donör alanda, postoperatif ikinci yılda reaktivasyon görüldü. Ekim yapılan yedi olguda herhangi bir reaktivasyon yoktu ve beş tanesi saç ekimi sonucundan çok memnundu.
Sonuç: Uygun hasta seçimi ile PSA olgularında yapılacak cerrahi tedavi sonrası uzun dönemli ideal sonuçlar elde edilebilir. Bu seçilmiş PSA hasta grubunda FUE yöntemi ile yapılacak saç ekimi güvenli bir cerrahi tedavi yöntemidir.
Background and Design: Primary excision and hair transplantation are infrequently used to treat stable primary cicatricial alopecia (PCA). Follicular unit extraction (FUE) method has gained popularity in recent years. In this study, we aimed to investigate long term results and effectiveness of hair transplantation in the treatment of PCA.
Materials & Methods: In this study, 9 patients with stable (at least for a year) and histopathologically proven PCA who were treated with FUE hair transplantation between 2011-2014 were evaluated retrospectively. Medical archive data was used to retrieve treatment details and results of treatment. The satisfaction rate of patients were evaluated by five point Likert scale.
Results: Nine patients with median age of 41 years were included retrospectively in this study. Median disease duration was six years and median time for stable disease was two years. Histopathological diagnoses were lichen planoplaris (4 cases), frontal fibrozing alopecia (2 cases), pseudopelade (2 cases) and folliculitis decalvans (1 case). Test transplantation sessions were performed in three cases who were under 30 years of age or clinically suspected to be non-stable. Hair transplantation was not performed in one patient due to disease activation after the test transplantation session. Median 1250 grafts were transplanted to eight patients with using FUE technique. The patients were regularly followed up for a median 26 months duration. Only one patient, out of eight transplanted, experienced reactivation in donor and recipient area in the postoperative second year. In seven transplanted patients there was not any reactivation and five patients were very satisfied with the result of hair transplantation.
Conclusion: Optimal long-term results following surgical treatment can be achieved in PCA patients with proper patient selection. In this selected group of PCA patients FUE method of hair transplantation is a reliable choice of surgical treatment method.

3.Effect of psoriasis severity on inflammation parameters: Controlled study
Hilal Gökalp
doi: 10.4274/turkderm.05025  Pages 91 - 94
Amaç: Psoriazis, sistemik hastalıklarla birliktelik gösterebilen kompleks kronik bir hastalıktır. Bu çalışmada enflamasyon belirteçleri olan C-reaktif protein (CRP) ve eritrosit sedimantasyon hızı (ESH) değerlerinin hastalık şiddeti ile ilişkisini göstermek amaçlandı. Ayrıca vücut kitle indeksi (VKİ) değerlerinin enflamasyon belirteçleri ile olan ilişkisi araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya kronik plak psoriazisi olan 62 hasta ve psoriazis dışı neden ile başvuran 62 kontrol hastası dahil edildi. Psoriazis şiddeti psoriazis alan şiddet indeksi (PAŞİ) kullanılarak hesaplandı. Psoriazis şiddetinin VKİ, serum CRP ve ESH değerleri ile ilişkisi değerlendirildi. Ayrıca psoriazis hasta verileri kontrol grubu verileri ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 62 hastanın 31’i (%50) kadın iken, 31’i (%50) erkekti. Hastaların yaşları 18-69 arasında olup, yaş ortalaması 41,74±13,96 olarak belirlendi. Ortalama PAŞİ skoru ise 15,86±8,95 olarak belirlendi. Psoriazis hastalarında, kontrol grubuna göre CRP, ESH ve VKİ değerleri istatistiksel olarak daha yüksek saptandı (p<0,05). Ayrıca CRP ve VKİ değerlerinin psoriazis şiddeti arttıkça anlamlı oranda arttığı gözlendi (p<0,05). Ancak ESH ile psoriazis şiddeti arasında bir ilişki saptanmadı (p=0,82).
Sonuç: Psoriazis hastalarında CRP değeri kronik enflamasyonun değerlendirilmesinde objektif bir parametre olarak kullanılabilir.
Background and design: Psoriasis is a complex and chronic disease that may be associated with systemic diseases. In this study, our aim was to show the relationship between C-reactive protein (CRP) and erythrocyte sedimentation rate (ESR) values with disease severity. Additionally, the relationship between body mass index (BMI) values and inflammation markers was investigated.
Materials and methods: Sixty-two patients with chronic plaque psoriasis and 62 patients with non-psoriasis were included in the study. Psoriasis severity was calculated using psoriasis area severity index (PASI). Psoriasis severity was assessed in relation to BMI, serum CRP and ESR values. In addition, psoriasis patient data were compared with control group data.
Results: Of the 62 psoriasis patients included in the study, 31 (50%) were female and 31 (50%) were male. The ages of the patients ranged from 18 to 69 years and the mean age was 41.74 ± 13.96. The mean PASI score was determined to be 15.86 ± 8.95. CRP, ESR and BMI values were higher in psoriasis patients than control group (p <0.05). In addition, CRP and BMI values were significantly increased as psoriasis severity increased (p <0.05). However, there was no relationship between ESR and psoriasis severity (p = 0.82).
Conclusion: CRP value can be used as an objective parameter for evaluating chronic inflammation in psoriasis patients.

4.Evaluation of demographic and clinical characteristics of 166 patients with herpes zoster in the Kırşehir region
Ersoy Acer, Hilal Kaya Erdoğan, Işıl Bulur, Emine Müge Acar
doi: 10.4274/turkderm.74152  Pages 95 - 99
Amaç: Herpes zoster (HZ) dorsal kök ganglionlarında latent kalan varisella zoster virüsün reaktive olmasıyla ortaya çıkar. Literatürde ülkemizde ve dünyada HZ’nin sosyo-demografik ve klinik özelliklerini değerlendiren çalışmalar vardı ancak bölgemizde yapılan bir çalışma yoktu. Çalışmamızda HZ tanısı konulan hastaların klinik ve demografik özelliklerini incelemeyi ve Türkiye ve dünyadaki diğer epidemiyolojik çalışmalarla benzerlik ve farklılıklarını araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2015-Aralık 2016 tarihleri arasında dermatologlar tarafından HZ tanısı konulan 166 hasta çalışmaya dahil edildi ve olası komplikasyonlar açısından 3 ay boyunca takip edildi. Hastaların demografik ve klinik özellikleri kaydedildi.
Bulgular: Hastaların yaşları 1 ile 90 yaş arasında değişmekteydi (ortalama yaş: 51,48±21,05). Hastaların 81’i (%52,4) kadın, 79’u (%47,6) erkekti. Hastaların 13’ü (%7,8) pediatrik yaş grubunda (<18) idi. Hasta başvuruları aralık ayında en yüksek, mart ayında en düşük seviyedeydi. En sık etkilenen bölgeler torasik (76 hasta, %45,8) ve lumbar (40 hasta, %24,1) idi. Lezyonlar, 96 hastada (%57,8) vücudun sol tarafında, 70 hastada (%42,2) sağ tarafında gözlendi. En sık tetikleyici faktör emosyonel stresdi. En sık görülen komplikasyon postherpetik nevraljiydi (46 hasta, %27,7). En sık görülen sistemik hastalık hipertansiyondu. Sadece 3 hastada (%1,8) malignite mevcuttu.
Sonuç: Çalışmamızın verileri diğer çalışmalar ile büyük oranda benzerdi. Ancak farklı olarak HZ en fazla kış mevsiminde saptandı ve vücudun sol tarafında tutulum daha sıktı. Türkiye’de HZ’nin klinik ve epidemiyolojik özelliklerini açıklığa kavuşturmak için daha fazla sayıda hastayla, ülke genelinde yapılacak çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu düşünmekteyiz.
Background and Design: Herpes zoster (HZ) occurs by reactivation of the latent varicella zoster virus at dorsal root ganglia. In the literature, there are studies on socio-demographic and clinical characteristics of patients with HZ in our country and in the world, however, there has been no study performed in our region. We aimed to evaluate demographic and clinical characteristics of patients with HZ and to investigate differences and similarities with other epidemiological studies in Turkey and in the world.
Materials and Methods: One hundred sixty-six patients clinically diagnosed with HZ by dermatologists between January 2015 and December 2016 and were followed for 3 months in terms of possible complications were included this study. Demographic and clinical characteristics of the patients were recorded.
Results: The mean age of the patients was 51.48±21.05 (1-90) years. Eighty-seven patients were female (52.4%), 79 were male (47.6%). Thirteen patients (7.8%) were in the pediatric age group (<18). The frequency of patient admission was highest in December and lowest in March. The most frequent locations of the lesions were thoracic (76 patients, 45.8%) and lumbar (40 patients, 24.1%) regions. The lesions were on the left side of the body in 96 (57.8%) and right side in 70 (42.2%) patients. The most frequent triggering factor was emotional stress. Post-herpetic neuralgia (27.7%) was the most frequently seen complication. The most common systemic comorbidity was hypertension. Malignancy was present in only 3 patients (1.8%).
Conclusion: Our data were highly comparable with other studies. However, occurrence of HZ mostly during the winter and in the left side of the body was the difference from other studies. We conclude that further country-wide studies with larger number of patients are needed in order to clarify the epidemiological and clinical characteristics of HZ in our country.

CASE REPORT
5.An insight to pilonidal sinus etiology; interdigital pilonidal sinus
Sevgi Kurt Yazar, Esra Koku Aksu, Cem Leblebici, Merdan Serin
doi: 10.4274/turkderm.84554  Pages 100 - 102
Kırk altı yaşında dericilik mesleği ile uğraşan bir erkek hasta interdijital bölgede akıntı ve kitle şikayeti ile tarafımıza başvurdu. Kitlenin total
eksizyonu yapıldı. Histopatolojik incelemede kitlenin pilodidal sinüs ile uyumlu olduğu görüldü. İnterdijital pilonidal sinus, ellerde nadir görülen
bir meslek hastalığıdır. Sıklıkla saç kesimi ile ilgili meslek dallarında görülür. İnterdijital alana yabancı bir kılın penetre olması ile meydana gelir.
A 46-year-old man who was working in leather tanning industry presented to our department with a mass and intermittent purulent discharge
on his left hand for three years. Total excision was performed using transpositional flap. Histopathology was compatible with pilonidal sinus.
Interdigital pilonidal sinus of the hand is a rare occupational disease. It is frequently encountered in hairdressers. Penetration of foreign hair to
the interdigital web space is the cause of the disease.

6.A rare entity: Keratoderma blenorrhagicum in a patient with Reiter’s syndrome
Şirin Yaşar, Dua Cebeci, Zeynep Altan, Pembegül Güneş, Sema Aytekin
doi: 10.4274/turkderm.24022  Pages 103 - 105
Reiter sendromu, artrit, üretrit ve konjonktivit üçlüsünden oluşan sistemik bir hastalıktır. Deri bulgusu olarak palmoplantar keratoderma,
sirsine balanit ya da vulvit, psoriasis benzeri deri lezyonları ve bukkal mukozada ülserasyonlar izlenir. Burada 25 yaşında, deride keratoderma
blenorajikum ve sirsine vulvit ile karakterize Reiter sendromlu bir olgu sunulmaktadır.
Reiter’s syndrome is a systemic disorder, originally occurs as a triad of arthritis, urethritis and conjunctivitis. Cutaneous finding sconsist of a
palmoplantar keratoderma, circinate balanitis or vulvitis, psoriasis-like skin lesions, and buccal ulcerations.
We present a case of Reiter’s syndrome in a 25-year-old woman who developed the typical skin lesions - keratoderma blenorrhagicum and
circinate vulvitis.

LETTER TO THE EDITOR
7.Proactive treatment and clinical effectiveness in atopic dermatitisin atopic dermatitis
Ülker Gül
doi: 10.4274/turkderm.68888  Pages 106 - 107
Abstract |Full Text PDF

DERMATOLOGIST ANSWERS FOR COSMETOLOGY QUESTIONS
8.Is hyaluronidase injection effective in treating tear trough hyaluronic acid filler deformity?
Selda Pelin Kartal
doi: 10.4274/turkderm.31855  Pages 108 - 110
Abstract |Full Text PDF

OTHER
9.Erratum

Page E1
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale