Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 33 (3)
Volume: 33  Issue: 3 - 1999
Hide Abstracts | << Back
DERLEME
1.
Fotodinamik tedavi
Fezal Özdemir
Pages 137 - 148
Fotodinamik tedavi (PDT), fotosensitizörlerin ışık ile aktive olması sonucunda meydana gelen, yüksek derecede reaktif oksijen ara ürünleri ile hastalıkların tedavi edilmesi yöntemidir.bu nedenle derlemede son literatür bilgileri dikkate alınarak oldukça yeni olan bu tedavi şeklinin etki mekanizması, tedavide kullanılan çeşitli fotosensitizörler ve ışık kaynakları, dermatolojik endikasyonları ve klinik uygulamaları belirtilmektedir. Bugün için PDT aktinik keratoz, süperfisyel bazal hücreli karsinom ve spinal hücreli karsinom ve Bowen hastalığında konvansiyonel tedavilere bir alternatif gibi gözükmektedir. Yakın gelecekte yapılacak kontrollü çalışmalar, yeni geliştirilecek fotosensitizörler ve ışık kaynaklarıyla, bu tedavi metodunun ve endikasyonlarının genişleyeceği

ARAŞTIRMA
2.
Akne vulgaris tedavisinde kullanılan sistemik isotretinoinin oküler yan etkileri
Esin Erkin, Kamer Gündüz, Özcan Kayıkçıoğlu, Serap Öztürkcan, Cenap Güler
Pages 149 - 152
Temel etkisini yağ bezlerinin aktivitesini azaltarak gösteren isotretinoinin çoğu doza ve süreye bağımlı olan yan etkileri vardır. Bu çalışmada 0,5mg/kg/gün isotretinoin tedavisi başlanan 15 akne vulgarisli olgu 4 ay boyunca oküler yan etkiler açısından izlendi. Tedavi öncesi ve tedavinin 1. ve 4. aylarında görme keskinliği ölçümü, Schirmer 1 testi, floressein parçalanma zamanı (FPZ), rutin biyomikroskobik muayene ve göz dibi muayeneleri yapılıp subjektif yakınmalar sorgulandı. Tedavi öncesinde tüm olgular oftalmolojik açıdan doğal bulundu. Olguların biyomikroskobik muayenelerinde 1. aydan itibaren %53,3 oranda konjoktivada yüzeyel hiperemi izlendi; bu olguların tümü hafif derecede subjektif kuru göz semptomları tarif etmekteydi. Schrimer 1 testi 1. ayda tüm olgularda normalken 4. ayda %20 olguda 10 mm altında idi (p=0,025). FPZ 1. ayda olguların %13.3' ünde 4. ayda %43,3' ünde 10 sn altındaydı (p=0,0000). Olguların kornea, lens ve göz dibinde tespit edilebilen bir değişiklik olmadı. Gece körlüğü ve görme keskinliğinde azalma hiçbir olguda gelişmedi. Sonuç olarak sistemik isotretinoin tedavisi meibomian bez yapı ve fonksiyonlarını etkileyerek gözyaşı film tabakasının destabilizasyonuna, FPZ' nin kısalmasına ve hafif derecede kuru göz sendromuna yol açabilmektedir; bu tedaviyi uygulayan dermatologların göz hekimiyle kooperasyonu gerekmektedir.

3.
Bazal hücreli karsinomda topikal fotodinamik tedavi
Can Ceylan, Fezal Özdemir, Sezer Erboz, Alican Kazandı, Aslı Özol
Pages 153 - 157
Bazal hücreli karsinom (BCC), derinin en sık görülen malign tümörüdür. Fotodinamik tedavi (FTT), çeşitli solid tümörlerin tedavisi için yeni bir yöntem olup BCC tedavisinde de kullanılmıştır. Bu çalışmanın amacı BCC tedavisinde fotodinamik tedavinin etkinliğini belirlemekti. Çalışmaya 30 lezyon taşıyan toplam 26 hasta (13 yüz, 8 burun,4saçlı deri, 5 gövde lezyonu) dahil edildi. klinik olarak lezyonların 14' ü yüzeyel ve 19' sı nodüler yapıya sahipti. Hastalara fotosensitizan olarak 5-aminolevünilik asit (ALA) krem tatbik edildi. ALA' nın 6-8 saatlik bekleme süresinden sonra inkoherent ışık kaynağı ile ışınlama yapıldı. Işınlama sırasında kırmızı ve kızılötesi ışık bandı (sırasıyla 580-720 nm ve 1250-1600 nm dalga boyunda) kullanıldı. Her lezyon 100-120 nw/cm2 ışık şiddetinde ortalama 100 jooule/cm2 total doz aldı. Tedaviden önce ve tedaviden 2 ay sonra hem klinik hem de histopatolojik değerlendirme yapıldı. Tedavi sonrası 3 lezyondan biyopsi alınamadı ve söz konusu lezyonlar için sadece klinik değerlendirme yapıldı. Her hasta 2 aylık aralıklarla toplam 6 ay klinik takibe alındı. Klinik değerlendirmede tüm lezyonların %56,6' sında tam cevap alınırken, histopatolojik olarak tam düzelme oranı %62,9' du. Klinik olarak yüzeyel özelliğe sahip BCC lezyonları fotodinamik tedaviye oldukça iyi cevap verdi ve bu lezyonlarda klinik ve histopatolojik olarak %92,8 tam cevap oranı elde edildi. Nodüler BCC lezyonlarında tam cevap oranı %25 olarak belirlendi. Tedavi sırasında en yaygın yan etki, tolere edilebilen sıcaklık, kaşıntı ve ağrı hissi iken, tedavi sonrasında hafif ağrı, eritem ve ödem gözlendi. Sonuç olarak ALA krem ile fotodinamik tedavinin yüzeyel BCC tedavisinde etkili ve güvenli bir tedavi yöntemi olduğuna karar verildi.

4.
Yama testi uygulanan 225 el ekzemalı hastanın mesleksel faktörler ve atopi yönünden değerlendirilmesi
Esen Özkaya Bayazıt, Havva Güngör, Nilüfer Özinan, Güzin Özarmağan
Pages 160 - 166
Anabilim Dalımız Alerji Polikliniği' ne Haziran 1996 - Haziran 1997 tarihleri arasında el ekzeması nedeniyle başvuran ve yama testi uygulanan 225 olgu, mesleksel faktörlerin ve atopinin ekzema oluşumu üzerine etkisini araştırmak amacıyla retrospektif olarak değerlendirildi. Bütün olgulara 31 alerjenden oluşan genişletilmiş Avrupa standart serisi kapalı yama testi yöntemiyle günlük yaşamda ve meslekte kullanılan maddeler ise kapalı yada açık yama serisi kapalı yama testi yöntemiyle, günlük yaşamda ve meslekte kullanılan maddeler ise kapalı yada açık yama testi yöntemiyle uygulandı. Kadın/erkek oranı 1,1/1 olup yaş ortalaması 33,2 idi. Olguların %20' sinin atopik olduğu saptandı. Yama testi olguların %38' inde pozitifti. Atopik olguların da atopik olmayanlar kadar çeşitli maddeler ile duyarlandıkları gözlendi. Yama testinde en sık nikelsülfat ile kontakt duyarlanma saptanırken bunu potasyum dikromat, tiuram karışımı, kobalt klorür ve paladyum klorür izlemekteydi. Atopiklerde de en sık nikelsülfat ile pozitif reaksiyon görülmekle birlikte bu madde hiçbir olguda el ekzemasından sorumlu kabul edilmedi. MOAHL indeksi yüzde cinsinden 48/27/20/100/0 olarak belirlendi. Olguların %72.5' inde kronik iritan tip (İEKD), %23,5' inde kronik alerjik tip (AEKD), %4' ünde ise atopik el ekzeması saptandı. Otuzbir İEKD ve 31 AEKD tanılı toplam 62 olguda ekzemanın mesleğe bağlı oluştuğuna karar verildi. Bu grupta atopi oranı %18 idi. Mesleğe bağlı İEKD' li olguların %84' ünü ev hanımları oluşturmaktaydı. Mesleğe bağlı AEKD'li olguların başında inşaat işçileri gelmekte (%64,5), bunu kuaförler (%13) ve sağlık elemanları (%9,6) izlemekteydi. İnşaat işçileri için klinik ve mesleksel anlamlılığı olan başlıca kontakt alerjenler potasyum dikromat, tiuram karışımı ve kobaltklorür olup berber alerjenleri olarak p-fenilendiamin, perma ve saç boyası solüsyonları ön plana çıkmaktaydı. Sağlık elemanlarında tiuram ve karbamat karışımları gibi lastik bileşenleri, benzokain gibi lokal anestezikler, merkaptoamidklorür ve iod gibi dezenfektan bileşenleri ile kontakt duyarlanma saptandı. Sonuç olarak atopik olguların, ellerin özellikle güçlü iritan ve alerjen maddelere maruz kaldığı riskli meslekleri seçmemeleri konusunda uyarılmaları gerektiği vurgulandı.

5.
Türkiye'deki lepralı hastanın akrabalık ilişkileri
Türkan Saylan, Mustafa Sütlaş
Pages 168 - 171
Bu çalışmada, rastlantısal örnekleme yöntemiyle seçilen 348 hasta dosyası, akrabalık ilişkileri yönünden değerlendirildi. Bunların hepsi, 124 aileyle ilişkiliydiler. Erkek-kadın oranları, 1,72' ydi. %93,10' u tedavi görmüş MB (çok basilli) olguydu ve %56,03' ünün yerleşimi Türkiye' nin doğru bölgesiydi. 348 hastanın aralarında 772 adet aile içi ilişki bulunmaktaydı. 160 (%45,98)' ında kardeşlik ilişkisi, 54 (%15,52)' sinde baba-oğul, 39 (%11,21)' unda baba-kız, 72 (%26,69)' sinde anne-oğul ve 40 (%11,9) ' ında anne-kız ilişkisi vardı. Bu grupta birbirleriyle evli olan hasta sayısı 93 (%26,72) idi. Bu bulgularımıza göre, kadın olarak annelerin, hastalığı çocuklarda babalarından daha sık geçirmeye yatkın oldukları konusunda bir spekülasyon yapabiliriz ki bu da çocuklarla çok yakın ilişkileriyle açıklanabilir. Beri yandan, erkek çocuklar, ana-babalarından hastalığı almada kızlara oranla daha yatkın olmuşlardır. Bu nedenle yeni hastalara, çoğunlukla her tipten eski hastaların yakın çevresinde rastlanabileceğini varsaymaktayız.

6.
Bir grup sklerotik deri hastalığında borrelia burgdorferi serolojisi
Rebiay Apaydın, Nilgün Bilen, Şeniz Dökmeci, Dilek Bayramgürler
Pages 172 - 175
Lyme hastalığının kutanöz bulguları arasında yer alan akrodermatitis kronika atrofikans ve borrelyal lenfositomanın görüldüğü olgulardan bazılarında sklerotik deri lezyonlarının gelişmesi nedeniyle, morfea, liken skleroatrofik (LSA) ve Parry-Romberg sendromu gibi sklerozla karakterize dermatozların etyolojisinde Borrelia burgdorferi' nin rolü olabileceği ileri sürülmüştür. Bu çalışmada 14 morfealı, 2 LSA' lı ve bir PArry-Romberg sendromlu olguda anti-Borrelia antikoru serolojik yöntemle araştırıldı ve sonuçlar 5 kişilik kontrol grubuyla karşılaştırıldı. Çalışma gruplarında veya kontrol grubunda yer alan hiçbir olguda pozitif antikor düzeyi saptanmadı. Biz olgularımızda B.burgdorferi ile bu sklerotik deri hastalıklarının birlikteliğine dair herhangi bir serolojik bulgu saptayamadık.

OLGU BİLDİRİSİ
7.
Yirmi tırnak distrofisine eşlik eden alopesi areata olgusu
Kübra Eren Bozdağ, Füsun Güven, Ahmet Karaman
Pages 179 - 181
Yirmi tırnak distrofisi, tırnakların hepsinde matlaşma, frajilite, longitudinal sırtlanma ve serbest kenarda yarılmalar gösteren polietyolojik bir tırnak bozukluğudur. Yirmi tırnak distrofisiyle birlikte alopesi areata saptanan 14 yaşında bir erkek hasta sunulmuştur.

8.
Pakinoişi kongenita: Sporadik bir olgu
Işıl İnanır, Şebnem Aktan, Berna Şanlı, Nuran Uz
Pages 182 - 184
Pakinoişi konjenita, en sık görülen formu olan Tip 1 (Jadassohn-Lewandowsky sendromu) subungual ve palmoplanter hiperkeratoz, oral lökokeratoz ve foliküler keratoz ile karakterize, otozomal dominant kalıtım gösteren bir ektodermal displazidir. 19 yaşında erkek hasta, aile anamnezinin olmadığı subungual ve palmoplanter hiperkeratozlu hastalarda ayırıcı tanıda pakinoişi konjenitanın önemini vurgulamak için sunulmuştur.

9.
Bir nevoid bazal hücreli karsinom sendromu olgusu
Ertuğrul H. Aydemir, Mustafa Özdemir, Cuyan Demirkesen, Ayhan Deviren
Pages 185 - 189
Nevoid bazal hücreli karsinoma sendromu (NBHKS) tanısı koyduğumuz 26 yaşında erkek hasta, vücudunun çeşitli yerlerindeki pigmente, ülsere lezyonlar sebebiyle polikliniğimize başvurdu. Klinik muayenesinde çok sayıda bazal hücreli karsinomları ve çene sol tarafa lokalize şişlik mevcuttu. Yapılan kranial bilgisayarlı tomografisinde, falksta yoğun kalsifikasyonlar ve sinüslerde çeşitli çaplarda kistler mevcuttu. kranial manyetik rezonansta supratentorial yapılar dilate ve sulkuslar belirgindi. Kromozomal insitabilite be sendromdaki bozukluğun bir parçası olarak yorumlanmakla birlikte çelişkili sonuçlar mevcuttur. Bizde hastamızı kromozomal insitabilite yönünden araştırdık ve normal sınırlarda bulduk. Tedavi olarak kriyoterapi ve 1mg/kg/gün isotretinoin almaktadır.

SÜREKLİ EĞİTİM
10.
Kronik otoimmün ürtiker
Zeynep Demirçay, Oya Gürbüz
Pages 190 - 193
Kronik ürtikerli hastaların büyük çoğunluğunda hastalığın nedeni bulunmaktadır. Fakat son zamanlarda, daha önce idiopatik olarak değerlendirilen kronik ürtikerli olguların önemli bir kısmında histamin salgılatıcı otoantikorların veya faktörlerin varlığı gösterilmiştir. Bu yeni çalışmaların ışığı altında, kronik ürtikerin etiopatogenezinde otoimmünitenin rolü ve yeni tedavi yaklaşımları tartışılmaktadır.