Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 44 (1)
Volume: 44  Issue: 1 - 2010
Hide Abstracts | << Back
EDITORIAL
1.In Memorian of Hulusi Behçet 80. Anniversary of Society of Dermatovenereology
Emine Derviş
Pages 1 - 2
Abstract | Full Text PDF

REVIEW ARTICLE
2.Hair Loss Observed in Women and Iron Deficiency
Özlem Dicle
Pages 3 - 7
Toplumda demir eksikliğinin yaygın görülmesi, demir eksikliğine bağlı dermatolojik sorunların da yaygın olmasına yol açabilir. Dermatoloji kliniklerine yapılan başvuruların önemli bir sebebi olan alopesilerin tipleri ve demir eksikliği ile ilişkisi konusundaki araştırmalar tartışmalı sonuçlar bildirmekte, mevcut bilgiler bir karara varmak için yeterli olmamaktadır.
Being a common state in the society, iron deficiency might lead to an increase in the dermatological problems associated with it. Alopecia is an important finding among the patients referring to dermatology clinics but studies on different types of alopecia and their relationship with iron deficiency states are controversial and the present data are not sufficient to draw definite conclusions.

ORIGINAL INVESTIGATION
3.The Citation and Articles Published in the TURKDERM Between 1999-2007: A Retrospective Assesment
Levent Taşlı, Nida Kaçar, Ertuğrul Hasbi Aydemir
Pages 8 - 11
Amaç: Bu çalışmada, kendi yayınlarımıza verdiğimiz değeri görebilmek için 2008 yılından itibaren Web of Science tarafından indekslenmeye başlayan Türkderm’in online olarak ulaşılabilen 2008 öncesi sayılarının, atıf oranlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır (daha sonra indekslenme sonrasıyla kıyas oranlarının değerlendirilebilmesine de esas olması amacıyla).
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 1999-2007 yılları arasında Türkderm’de yayınlanan derleme, araştırma, olgu bildirimi, sürekli eğitim, editöre mektup, cerrahi teknikler ve tanınız nedir bölümlerinde yer alan makaleler Google scholar programı aracılığıyla tarandı. Ulaknet ulusal tıp dizini, Türk Medline, ISI ve diğer hakemli online dergilerden alınan atıflar yıllara ve makale türlerine göre gruplandırıldı.
Bulgular: Taranan 356 makalenin %46’sını (n=165) araştırmalar, %37’sini (n=131) olgu bildirimleri, %10’unu (n=35) derlemeler, %5’ini (n=17) sürekli eğitim, %1’i (n=5) editöre mektup yazıları oluşturmaktaydı. Bunlara ek olarak 2’si tanınız nedir, bir tanesi de cerrahi teknikler olmak üzere 3 yazı daha yer almaktaydı. Atıf yapılan 80 makalenin 37’si araştırma, 30’u olgu bildirimi, 7’si sürekli eğitim, 5’i derlemeler ve bir tanesi editöre mektup bölümündendi. Toplam atıf sayısı 99’du ve bunun sadece 7’si (%7) Türkdem’deydi. Yazarların kendi kendilerine yaptıkları atıf sayısı 13’tü (%13). Web of Science tarafından taranan dergilerde 5 (%5) atıf saptandı (İmpakt faktörü 1,4’den büyük dermatoloji dergileri). Ulusal dermatoloji dergilerinde ise 44 (%44) kez atıf yapıldığı tespit edildi.
Sonuç: Bu sonuçlar ulusal kaynak kullanım oranımızın oldukça düşük olduğunu göstermektedir.
Background and Design: In this report, it has been aimed to investigate the citation rates of the online issues of the “Turkdem” which has been indexed in the Web of Science since 2008. It is aimed also to have a base to comparing with the results of the citations in the indexed years after 2008 in the future.
Material and Method: It was searched the articles published in the “review, original article, case report, continious education, letter to editor, surgical prosedurs and what’s your diagnosis” sections between 1999-2007 by Google scholar programme. The citations from Ulaknet national medical index, ISI and the other online peer-review journals were grouped according to years and article types.
Results: Fourty-six % (n=165), 37% (n=131), 10% (n=35), 5% (n=17) and 1% (n=5) of the searched 356 articles were
original articles, case reports, reviews, continous education and letters to editor, respectively. There were also three reports, two and one of which were what’s your diagnosis and surgical procedures, respectively. Thirty seven, 30, 7, 5, and one
of the cited 80 articles were in the sections of “original article, case report, continiuous education, review and letter to editor”, respectively. The number of self made citations was 13 (13%). Although only five citations (5%) were determined in the journals with impact factors higher than 1.4 which have been indexed by the Web of Science, 44 citations (44%) were established in national dermatology journals.
Conclusion: These results point out the low use rate of national references.

4.The Prevalance of Diabetes in Psoriatic Patients Versus the Prevalance of Psoriasis in Diabetic Patients
Nahide Onsun, Özlem Su, Zahide Eriş, Mihriban Davutoğlu, Filiz Cebeci, Mustafa Şenocak
Pages 12 - 14
Amaç: Psoriasis ile diyabet birlikteliği öteden beri kabul edilmesine karşın salt psoriasis diyabet ilişkisini araştıran çok az sayıda çalışma bulunmaktadır.Amacımız psoriasisli hastalarda diyabetes mellitus, diyabetes mellituslu hastalarda psorasis sıklığını değerlendirmek ve karşılaştırmak; aynı zamanda psorasisin diyabetes mellitusa predispozisyon yaratıp yaratmadığını araştırmaktı.
Gereç ve Yöntem: Dört yüz on sekiz psoriasis hastası ile yüz elli dört diyabet hastası çalışmaya alındı. Hastalar çalışma hakkında bilgilendirilip onam formları imzalatıldı. Psoriasisli hastalarda açlık kan şekeri (AKŞ), glikolize hemoglobin (HbA1C) ve oral glukoz tolerans testi (OGTT) ölçümleri yapıldı ve diyabet polikliniği ile konsülte edildi. Diyabet hastalarında ise öykü, dermatolojik muayene ve gerekli durumda deri biyopsisi ile psoriasis taraması yapıldı.
Bulgular: Psoriasisli hastalarda %9,3 oranında diyabete rastlanmasına karşılık diyabeti olanlarda %1,3 oranında psoriasis görüldü. Psoriasisli hastalarda diyabet görülme sıklığı, diyabetli hastalarda psoriasis görülme sıklığına göre anlamlı olarak yüksek bulundu (OR: 7,82, Cl: 1,86-32,79, p=0,001). Hasta grupları arasında yaş ve cinsiyet farklılıkları düzeltildikten sonra psoriasisli hastalarda diyabet görülme oranı, diyabetli hastalarda psoriasis görülme oranına göre anlamlı olarak yüksek saptandı (OR: 18,35, p<0,01). Diyabeti olmayan psoriasis grubu ile diyabeti olan psoriasis grubunun ortalama hastalık süreleri ve PAŞİ (psorasis alan şiddet indeksi) ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05).
Sonuç: Sonuçlarımız psoriasisli hastalarda diyabet riskinin arttığını gösterdi. Kronik inflamasyon insülin ilişkisinin tip 2 diyabet gelişimine zemin hazırladığı düşünülebilir.Ancak hastaların kullandığı tedavilerin özellikle potent steroidlerin tabloyu etkileyip etkilemediği konusunda yorum yapmak oldukça zor görünmektedir. Sebep ne olursa olsun psoriasisli hastalar tip 2 diyabet ve diğer metabolik bozukluklar yönünden yakından izlenmelidir.
Background and Design: Previous studies reported that there are some relations between psoriasis and the diabetes mellitus. However, incidence rates of diabetes mellitus in psoriasis and also incidence rates of psoriasis in diabetes mellitus are lacking.
Our aim was to assess and compare incidence rates of diabetes mellitus in patients with psoriasis and incidence rates of psorasis in diabetes mellitus and also evaluate the role of psoriasis as a risk factor for diabetes mellitus.
Material and Method: Four hundred eighteen patients with psoriasis and one hundred fifty four patients with diabetes were included. Blood glucose, oral glucose tolerance test (OGTT), glycolised hemoglobine (HbA1C) were performed in psoriatic patients and these results were consulted with diabetes clinic. Psoriasis screening by clinical history, dermatologic examination, skin biopsy; if it is necessary were held for patients with diabetes.
Results: Prevalance of diabetes was 9.3% in psoriatic patients; prevalance of psoriasis was 1.3% in diabetic patients. The proportion of diabetes was significantly higher in psoriatic patients compared to the proportion of psoriasis in diabetic patients (odds ratio (OR): 7.82, confidence interval (CI): 1.86-32.79, p=0.001). The age and sex-adjusted proportion of diabetes was significantly higher in psoriatic patients as compared the proportion of psoriasis in diabetic patients (OR: 18.35, p<0.001). Differences of mean duration of disease and mean PASİ (psorasis area severity index) were not significant between the psoriatic patients without diabetes mellitus and with diabetes mellitus.
Conclusion: Risk rate of diabetes is increased in psoriatic patients. Chronic inflammation may lead insulin resistance and diabetes. We think that development of diabetes in patients with psoriasis depends on chronic inflammation. Unfortunately we could not assess the role of therapeutical agents especially effect of potent corticosteroids in development of diabetes. Patients with
psoriasis should be closely followed up for type 2 diabetes mellitus and other metabolic disorders regardless of cause of these
disorders.

5.Investigation of Serum Visfatin Levels in Patients with Psoriasis
Nurhal Mercan Bozkurt, Mehmet Yıldırım, Ali Murat Ceyhan, Yusuf Kara, Hüseyin Vural
Pages 15 - 18
Amaç: Psoriasis multifaktöriyel etyolojili, kronik, tekrarlayıcı, T hücre aracılı nflamatuvar bir deri hastalığıdır. Bir adipositokin olan visfatinin, tümör nekrozis faktör-a (TNF-a), interlökin (IL)-1b, IL-6 ve IL-8 gibi inflamatuvar sitokinlerin ekspresyonunu indüklediğini gösteren çok sayıda çalışma mevcuttur.Bu çalışmada psoriasiste serum visfatin düzeyleri ve bunun hastalık şiddeti ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 40 psoriasisli hasta ve 40 sağlıklı kontrol dahil edildi. Hasta ve kontrol grubunda serum visfatin, TNF-a, IL-6 ve C reaktif protein (CRP) düzeyleri ölçüldü. Ayrıca hasta grubunun Psoriasis Area Severity Index (PASI) skorları belirlendi.
Bulgular: Hasta ve kontrol gruplarında serum visfatin ve IL-6 düzeyleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,509 ve p=0,213). Hasta grubundaki serum TNF-a düzeyleri kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulundu. (p=0,015). CRP değerleri açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0,370). Ancak PASI ile visfatin ve CRP değerleri arasında güçlü düzeyde pozitif yönde korelasyon saptandı (p=0,001, p=0,002). Ayrıca serum visfatin düzeyleri ile CRP arasında da orta düzeyde pozitif yönde korelasyon bulundu (p=0,029).
Sonuç: Sonuçlar visfatinin psoriasis patogenezinde önemli bir rolünün olmadığını ancak hastalık şiddetiyle ilişkili nonspesifik bir inflamatuvar belirteç olabileceğini göstermektedir.
Background and Design: Psoriasis is a chronic, recurrent, T-cell mediated inflammatory skin disease with multifactorial etiology. It was shown that visfatin, an adipocytokine, induces expression of the tumor necrosis factor-a (TNF-a), interleukin (IL)-1b, IL-6 ve IL-8 in previous studies. In the present study, we aimed to investigate serum visfatin levels and relation between visfatin and psoriasis severity.
Material and Method: Forty psoriatic patient and 40 healthy controls were included in this study. Serum visfatin, IL-6, TNF-a and CRP levels were measured in all participant and PASI scores of the psoriatic patients were estimated.
Results: The mean serum visfatin and IL-6 levels were not statistically different in psoriatic patients compared with controls (p=0.509 and p=0.213). Serum TNF-a levels were significantly higher in patients with psoriasis than in healthy controls (p=0.015). There was no statistically significant difference in CRP levels between two groups (p=0.370). However, there was positive correlation between PASI scores and serum visfatin or CRP levels respectively (p=0.001, p=0.002). The positive correlation was also found between serum visfatin and CRP levels (p=0.029).
Conclusion: These results demonstrated that visfatin may not play a significant role in the immunopathogenesis of psoriasis but visfatin could be accepted as a nonspecific inflammatory marker to correlated severity of the disease.

6.The Problems that Occurred after Discontinuation of Efalizumab Therapy in Psoriasis Patients
Esra Adışen, Fulya Tezel, Mehmet Ali Gürer
Pages 19 - 24
Amaç: Efalizumab orta ve şiddetli plak tip psoriasis tedavisinde kullanılan rekombinan humanize IgG1 monoklonal antikorudur. Progresif multifokal lökoensefalopati olguları nedeniyle ilacın kullanımı askıya alınmıştır. Çalışmamızda efalizumab tedavisi kesilen olgularımızda karşılaşılan sorunlar ve geçiş tedavilerine alınan yanıtlar araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda psoriasis tedavisi amacıyla efalizumab kullanılmakta olan hastalar (n=31) yer aldı. Efalizumab kesildikten sonra hastalar, siklosporin (n=7), metotreksat (n=15), asitretin (n=4), darbant UVB (n=4) ve topikal tedaviler (n=1) şeklindeki geçiş tedavilerini 12 hafta süreyle kullandılar. Bu tedavilerin etkinlikleri psoriasis alan-şiddet indeksi (PAŞİ) ve geriye dönüş ve yineleme gelişimine etkileri değerlendirildi.
Bulgular: Efalizumab tedavisi olgularda 9-161 hafta (ortalama, 31,8±33,3) kullanılmıştı. Efalizumab ilişkili relaps ve rebound olguları üç aylık geçiş tedavisi sonunda olguların sırasıyla 12 (%38,7) ve 7 (%22,6) tanesinde izlendi. Üç aylık tedavi sonunda siklosporin ile olguların %71,4’ünde, darbant UVB ile %75’inde, asitretin ile %50’sinde ve metotreksat ile %6,7’sinde rebound ve relaps gelişmediği görüldü. Bulgularımıza göre efalizumab ilişkili reboundu önlemede en etkili sistemik ajan siklosporindi.
Sonuç: Çalışmamız efalizumab kesilen olguların yarısından fazlasında üç ay içinde psoriasisin şiddetlendiğini göstermektedir. Bu sonuçların ışığında, çalışmamız biyolojik ajanların bu dezavantajının psoriasis hastalarında gözönünde bulundurulması gerektiğine ve konvansiyonel terapötiklerin psoriasis tedavisinde ilk basamakta yer alması gerektiğine dikkat çekmektedir.
Background and Design: Efalizumab is a recombinant, humanized IgG1 monoclonal antibody used in the treatment of moderate to severe plaque psoriasis. Recently, because of the cases of progressive multifocal leukoencephalopathy, the marketing authorisation for efalizumab is suspended. This study is designed to examine the problems that we have faced in our patients that had to discontinue efalizumab and their responses to transition treatments.
Material and Method: Patients (n=31) treated with efalizumab were evaluated in the study. After efalizumab was discontinued, patients received transitional treatments of cyclosporine (n=7), methotrexate (n=15), acitretin (n=4), narrowband UVB (n=4) and topical therapy (n=1) for 12 weeks. Efficacy of these treatments were assessed by using Psoriasis Area and Severity Index(PASI) scores and their affects on the occurrence of rebound and relapse.
Results: Efalizumab was used for 9-161 weeks (mean, 31.8±33.3). Efalizumab-associated relapse or rebound was observed in 12 (38.7%) and 7(22.6%) of the patients at the end of 3-month of transition treatments. After 3-months of treatments, 71.4% of cyclosporine, 6.7% of methotrexate, 50% of acitretin and 75% of narrowband UVB users did not experience efalizumab-associated relapse or rebound events. According to our results, cyclosporine was the most effective systemic agent for preventing rebound.
Conclusion: Our study shows that efalizumab discontinuation caused psoriasis worsening in more than half of our patients in three months. In light of our results, our study points out the fact that this disadvantage of biological agents should be considered in psoriasis patients and that conventional therapeutics should be used as the first step in the treatment of psoriasis.

7.Validity and Reliability of Cardiff Acne Disability Index in Turkish Acne Patients
Nilhan Atsü, Dilek Seçkin, Nilüfer Özaydın, Sanda Çalı, Zeynep Demirçay, Tülin Ergun
Pages 25 - 27
Amaç: Akne toplumda sık görülen ve yaşam kalitesini ciddi boyutta etkileyen bir hastalıktır. Hastalığın yaşam kalitesine olan etkilerinin değerlendirilebilmesi amacıyla sık kullanılan ölçekler arasında yer alan Akne Yaşam Kalite Ölçeği (AYKÖ) Türkçe geçerliliği kanıtlanmış olan bir ölçektir. Bir başka sık kullanılan ölçek olan Cardiff Akne Kısıtlılık Ölçeği (Cardiff Acne Disability Index, CADI)’nin Türkçe versiyonunun toplumumuz için geçerliliği ise henüz araştırılmamıştır. Bu araştırmanın amacı CADI’nın geçerliliğini araştırmak ve sonraki çalışmalarda diğer ölçeklerle karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Dermatoloji polikliniğine ardışık olarak başvuran 68 akne hastasında bir hafta arayla iki kez CADI’nin Türkçe versiyonu uygulatılmıştır. Test sonuçlarının iç tutarlılığı ve geçerliliği Cronbach alfa ve Pearson korelasyon analizi testleriyle değerlendirilmiştir.
Bulgular: Tekrarlanan test sonuçlarının Cronbach alfa değeri 0,68 yaklaşık değer 0,7 olarak saptanmıştır.
Sonuç: Uygulaması kolay, kısa ve pratik bir ölçek olan CADI yüz ve gövdenin birlikte tutulduğu hastalar için oldukça değerlidir. Ancak iç tutarlılığı araştırma grubunda istenen düzeyin biraz altında kalmıştır. Bu nedenle klinikte hastaların izlemi veya araştırma amaçlı kullanılırken beraberinde diğer ölçeklerle birlikte değerlendirilmesi anlamlıdır.
Background and Design: Acne is a common disease having profound affect on quality of life. Although various quality of life (QoL) scales have been developed, Cardiff Acne Disability Index (CADI) and Acne Quality of Life (AQOL) scale are most commonly used ones for research. The study aims to investigate the validity of CADI in Turkish acne patients.
Material and Method: Sixty-eight consecutive acne patients were included for CADI validation. Test-retest procedure was performed with one week interval. Internal consistency and validity of the CADI was analyzed through Cronbach’s alpha and Pearson’s correlation analysis tests.
Results: Cronbach’s alpha value for the internal consistency of CADI was found to be 0.68, close to the satisfactory level, 0.7.
Conclusion: CADI is an easy to use, time-sparing acne-specific QoL measure. However, since the validity is slightly below satisfactory level it should be used in combination with other measures to evaluate treatment outcome in clinical practice.

8.Investigation of Risk Factors Associated with Striae Gravidarum in Turkish Primipara Pregnants
Filiz Canpolat, Havva Kaya Akış, Bengü Çevirgen Cemil, Fatma Eskioğlu
Pages 28 - 31
Amaç: Stria gravidarum (SG), pek çok gebe kadın için sık görülen kozmetik bir problemdir. SG’nin değişik faktörlerle ilişkisi bildirilse de etyopatogenezi henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Bu çalışmanın amacı, primipar gebe kadınlarda SG sıklığını değerlendirmek ve SG ile ilişkili risk faktörlerini tanımlamaktır.
Gereç ve Yöntem: Yeni doğum yapmış 256 primipar kadın çalışmaya dahil edildi. Stria gelişimini etkileyebilecek sistemik faktörler ekarte edildikten sonra, tüm olgular 18 değişken açısından sorgulanarak kaydedildi. Her kadın stria olup olmaması yönünden muayene edildi. SG olan ve olmayan gruplar arasında araştırılan faktörlerin istatistiksel anlamlılığı lojistik regresyon analizi ile belirlendi.
Bulgular: Olguların %84’ünde (215/256) SG tesbit edildi. Anne yaşının düşük olması (p=0,023), eğitim durumu (p=0,0001), annenin gebelik öncesi ve doğum sırasındaki beden kitle indeksi (BKİ) (p=0,003, p=0,002), gebelikte alınan kilo (p=0,02), bebeğin doğum ağırlığı (p=0,032), polihidramnioz (p=0,0001), aile hikayesi (p=0,002) ve doğumdaki gebelik haftası (p=0,003) SG ile ilişkili bulundu. Geriye kalan diğer faktörlerden gebelikte krem ve sigara kullanımı, deri tipi, gebelik öncesinde stria olup olmaması, bebeğin cinsiyeti, doğum şekli ve SG arasında ilişki gözlenmedi (p>0,05).
Sonuç: Sonuç olarak, bu çalışma populasyonunda anne yaşı, annenin eğitimi, annenin vücut kitle indeksi, gebelikte alınan kilo, bebeğin doğum ağırlığı, polihidramnioz, aile öyküsü ve gebelik süresi ile SG gelişimi arasında ilişki bulunmuştur.
Background and Design: Striae gravidarum (SG) is a common cosmetic concern for many pregnant women. SG has been reported to be associated with various factors but etiopathogenesis of SG is still not well understood. The aim of this study was to determine the prevelance of SG in primipara pregnant women and identify risk factors associated with SG.
Material and Method: Two hundred and fifty six primipara women within 48 hour of delivery included in this study. After excluding systemic factors that may affect development of striae, all of the subjects were asked to record about eighteen variables. Each woman was inspected for the presence or absence of striae. Statistical significance was determined by the logistic regression analysis for the studied factors between groups with SG absent and present.
Results: Eighty-four percentage (215 of 256) of women had striae. Low maternal age (p=0.023), education (p=0.0001), maternal pre-pregnancy and delivery body mass index (p=0.03, p=0.02), weight gain (p=0.02), birth weight of infant (p=0.032), polyhydramnios (p=0.0001), family history (p=0.002) and gestational week at delivery (p=0.003) were found to be related to SG. There was no association between SG and the remaining factors such as cream use, smoking, skin type, pre-pregnancy striae, gender of neonate and mode of delivery (p>0.05).
Conclusion: It is concluded that risk factors such as maternal age, education, mother’s body mass index, weight gain, neonatal birth weight polyhydramnios, family history and gestational week are found to be related with development of SG in this study population.

TURKDERM-9860
9.An Infantile Pustular Psoriasis Case Successfully Treated with Acitretin
Fatma Şule Afşar, Malik Ergin, Gülden Diniz, Ragıp Ortaç
Pages 32 - 34
Jeneralize püstüler psoriasis (JPP) ateş, titreme ve deride küçük steril püstül formasyonu ile karakterize olup, çocukluk döneminde nadir görülen bir dermatozdur. Burada, tipik klinik ve histopatolojik bulgulara dayanılarak JPP tanısı almış 20 aylık bir erkek çocuk sunulmaktadır. Hasta 2,5 aylık oral asitretin tedavisinin ardından tamamen iyileşmiştir.
Generalized pustular psoriasis (GPP), which is characterized by fever, chills, rigors, and tiny sterile pustule formation on skin, is a rarely seen dermatose in childhood. Herein, we present a 20-months-old boy diagnosed with GPP based on the typical clinical and histopathological findings. The patient completely recovered after 2.5 months of oral acitretin therapy.

10.Bullous Pemphigoid: A Rare Childhood Disease with Eleveted Immunoglobulin E Levels
Hayrullah Alp, Melike Keser, Hatice Toy
Pages 35 - 37
Büllöz pemfigoid, nadir görülen bir pemfigoid grubu hastalık olup dermal-epidermal bileşkede ayrılma ve klinik olarak yaygın büller ile karakterizedir. Makalemizde, hayatının ilk ayında gergin büller gelişen ve artmış serum IgE seviyesi bulunan 4 aylık bir olguyu sunduk. Yüksek serum IgE seviyesine rağmen olgumuz verilen topikal steroid tedavisinden fayda gördü. Olgu, literatürdeki gebelik pemfigoidine bağlı olmayan en genç hasta özelliğini de taşımaktadır.
Bullous pemphigoid is a rare pemphigoid disease characterized by separation at the dermal-epidermal junction and common blisters clinically. We have presented a 4 month-old case who developed tense bullae during her first month of life and diagnosed as bullous pemphigoid with elevated serum IgE levels. In spite of the elevated serum IgE levels, the patient received benefit from the topical steroid treatment. Also, this is the youngest case of bullous pemphigoid that is not associated with the maternal pemphigoid gestationis.

11.A Case of Erythema Annulare Centrifigum with Sjögren Syndrome
İlgen Ertam, Hanife Ezgi Erçal, Alican Kazandı, İdil Ünal, Sibel Alper
Pages 38 - 40
Eritem anüler santrifüj sıklıkla yetişkinlerde görülen eritemli bir dermatozdur. Perifere doğru asimetrik genişleyen ve pitriyazik skuamın eşlik ettiği eritematöz lezyonlar şeklinde görülür. Etyolojide infeksiyon, tümör, besin alerjisi, ilaç reaksiyonu olabilmekle birlikte, çoğu olgu idyopatiktir. Kırk dokuz yaşında kadın hasta, her iki bacak ve kollarda on beş gün önce oluşan kızarıklık şikayeti ile başvurdu. Özgeçmişinde bir buçuk ay önce tanı konan Sjögren Sendromu ve kinin tablet kullanma öyküsü yanı sıra geçirilmiş granulom anüler tanısı vardı. Soygeçmişinde özellik yoktu. Dermatolojik muayenesinde, her iki bacakta ve kolda ortası daha soluk, periferinde yakalık tarzında deskuamasyon gözlenen eritemli plakları mevcuttu. Lezyonlardan alınan biyopsinin histopatolojik incelemesinde, epidermiste fokal spongiyoz, yüzeyel dermada ödem, damar proliferasyonu ve perivasküler lenfosit ve histiyositlerden zengin eozinofillerin eşlik ettiği manşon tarzında yangısal hücre infiltrasyonu gözlendi. Yapılan tetkiklerinde hemogram, karaciğer fonksiyon testleri, böbrek fonksiyon testleri, sedimentasyon, C-reaktif protein normal değerlerde idi. Romatoid faktör 30, antinükleer antikor 1/640 granüler olarak saptandı. Sjögren Sendromu ile birlikteliği olan eritem anüler santrifüj tanılı olgu, sendromun diğer deri bulguları ile birlikte tartışılmaktadır.
Erythema annulare centrifigum is a dermatose which is frequently seen in adults. It is characterized by erythematous lesions which spread asymmetrically to periphery and have a collarette desquamation. Although infection, tumor, food allergy, drug reaction can play a role in the aetiology, most of the cases are idiopathic. A forty-nine years old, female patient presented to our clinic with erythematous lesions on both of her lower extremities. Six weeks prior to her referral, she treated with quinine for Sjogren syndrome. She had a diagnosis of granuloma annulare in her personal history. There was no significance in her family history. In dermatologic examination; annular erythematous plaques and collarette desquamation were detected on lower extremities. Histopathologic examination of the lesional biopsy specimen revealed focal spongiosis in the epidermis, dermal oedema, vascular proliferation and perivascular infiltration of lymphocytes, eosinophils and histiocytes. In the laboratory examination; blood count, liver and kidney function tests, sedimentation, C-reactive protein was normal. Rheumatoid factor was 30. Antinuclear antibody was 1/640 granular pattern. A case of erythema annulare centrifigum with Sjögren Syndrome is discussed with the other skin findings of the disease.

12.Penile paraffinoma
Serap Utaş
Pages 41 - 42
Genital bölgenin sklerozan lipogranülomu, erkeklerde penis ve skrotumda subkutan kitleler şeklinde çok nadir görülen olağan dışı bir durumdur. Parafinoma veya sklerozan lipogranüloma parafin veya mineral yağ gibi maddelerin injeksiyonu sonucu gelişebilir. Burada 23 yaşında, ağrısız çok sayıda küçük penil kitleleri olan hasta sunulmaktadır.
Sclerosing lipogranuloma of the male genitalia is a rather uncommon condition. It presents as subcutaneous masses of the penis and scrotum. Paraffinoma or sclerosing lipogranuloma results from an injection of foreign substance such as paraffin or mineral oil. Here in a 23-year-old man presented with multiple small painless penile masses.

WHAT IS YOUR DIAGNOSIS?
13.What is Your Diagnosis?
Gülsüm Gençoğlan
Pages 43 - 44
Abstract | Full Text PDF

TURKDERM-6637
14.ACI KAYIPLARIMIZ

Pages 45 - 46
Abstract | Full Text PDF

NEW PUBLICATIONS
15.Treatment of Skin Disease

Page 47
Abstract | Full Text PDF