E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
Sayı : 36 Ek : 1 Yıl : 2025












































Dergimiz 2012 aralık sayısıyla karekod sistemi uygulamasına başlamıştır.

Makalelerin üzerinde bulunan Karekodu dilediğiniz akıllı cihazınız ile okutarak makaleyi indirebilir veya meslektaşlarınızlada paylaşa bilirsiniz.

Cihazınıza QR codeReader app indirerek uygulamayı kullanmaya başlayabilirsiniz.

Apple app için tıklayınız
Android app için tıklayınız

TÜRKDERM - Deri Hastalıkları ve Frengi Arşivi - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 36 (1)
Cilt: 36  Sayı: 1 - 2002
EDITÖR'DEN
1. 
Editörden
Hamdi Memişoğlu
Sayfalar 11 - 12
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DERLEME
2. 
Dermatolojide yoğun bakım
Intensive care in dermatology
Esin Özdemir, Rana Y. Anadolu
Sayfalar 13 - 18
Geniş vücut yüzeylerini tutan pek çok hastalığın tedavisi sırasında yoğun bakım takibi gerektiren önemli komplikasyonlar oluşabilmektedir. Toksik epidermal nekroliz, stafilokokal haşlanmış deri sendromu, büllöz hastalıklar, deri nekrozu, nekrotizan selülit ve eksfoliyatif dermatit dermatolojik yoğun bakım hastalarının önemli bir bölümünü oluşturur. Derinin bariyer, immunolojik ve termoregulatuar foksiyonlarının bozulması ile sıvı, elektrolit, protein, ısı, enerji kaybı; beslenme bozuklukları; ciddi enfeksiyonlar gibi sorunlar yaşayan bu hastalar eğitimli personel tarafından uygun ekipmanla donatılmış ünitelerde yoğun bakım disiplini ile monitorize ve tedavi edilmelidir. Bu derlemede hastaların yaşam sürelerini etkileyebilen komplikasyonlar ve tedavi prensipleri üzerinde durulmaktadır.

ARAŞTIRMALAR
3. 
Hulusi behçet'in çivi belirtisinin kutanöz leishmaniasisin klinik tanısındaki değeri
The value of the 'Tin-Tack' sign of Hulusi Behçet in the clinical diagnosis of cutaneous leishmaniasis
Soner Uzun, Mete Baba, M. Alparslan Acar, Hamdi R. Memişoğlu
Sayfalar 20 - 23
Çivi belirtisi, kaldırılan bir kurutun altında boynuzumsu çıkıntıların gözlenmesidir. Diskoid lupus eritematozusun iyi bilinen bir özelliği olmakla beraber diğer bazı skuamlı veya kurutlu lezyonlarda özellikle kutanöz leishmaniasis lezyonlarında da görülebilir. Bu çalışma, çivi belirtisinin kutanöz leishmaniasisin klinik tanısındaki değerini ortaya koyabilmek amacıyla planlandı. Bu amaca yönelik olarak çivi belirtisinin görüldüğü bilinen hastalık gruplarından 472 olgu çalışma kapsamına alındı. Söz konusu olgularda kurutlar dikkatlice kaldırılarak çivi belirtisi arandı ve pozitif olguların özellikleri kayıt edildi. Çivi belirtisi olguların %10'unda pozitif saptandı. Bunların %75'den fazlasını kutanöz leishmaniasisin geç ülser evresindeki olgular oluşturmaktaydı. Çivi belirtisinin kutanöz leishmaniasis tanısındaki sensitivite ve negatif prediktif değerleri düşük ama spesifite ve pozitif prediktif değerleri yüksek bulundu. Çivi belirtisinin, nonspesifik bir bulgu olmasına karşın, endemik bölgelerde büyük bir olasılıkla kutanöz leishmaniasisi işaret eden önemli bir klinik bulgu olduğu sonucuna varılmıştır.

4. 
Kronik ürtiker etyopatogenezinde algoritmik yaklaşımın pratikte sağladığı yararlar
Algorhythmic approach to the etiopathogenesis of chronic urticaria: practical benefits
Özlem Su, Nahide Onsun, Ulviye Atılganoğlu, Yasemin Balsever Kural, Serkan Aygın, Emel Konuk
Sayfalar 24 - 28
Kronik ürtikerin etyolojisi ve yapılacak araştırmalar halen çok önemli bir problemdir. Büyük grubu oluşturan fizik ürtikerlerin ayırt edilmesine yönelik uygun "challenge" testler ve fonksiyonel otoantikorların tespitine dayalı otolog serum testi etyolojiyi aydınlatabilecek yöntemlerdir. Buradan yola çıkarak kronik ürtiker tanısı alan 88 olguya belli bir algoritmik yaklaşım dahilinde kan, idrar, gayta incelemeleri ve sık görülen fizik ürtikerler için uygun "challenge" testler uygulandı. Olguların 73'ünde (%83,3) fizik ürtiker saptandı. En sık kolinerjik ürtiker (29 olgu, %39,72) görüldü. Fizik ürtikerli olguların 27'sinde (%36,98) birden fazla fizik ürtiker mevcuttu. Tüm olguların 38'ine otolog serum testi uygulandı. Yirmidördünde (%63,15) test pozitif idi. Bu sonuçlar fizik uyaranlar ile otoimmun mekanizmanın kronik ürtiker etyolojisindeki önemini ortaya koyarak, pahalı ve ayrıntılı araştırmaların gereksizliğini gösterdi.

5. 
Kronik ürtikerli hastalarda fiziksel ürtiker sıklığı
The incidence of physical urticarias in the patients with chronic urticaria
Özlem Çam, İlknur Kıvanç Altunay, Adem Köşlü
Sayfalar 30 - 33
Kronik ürtikerin büyük çoğunluğunda altta yatan bir neden bulunamamaktadır. Etyolojide %20-30 oranda fiziksel ürtikerlerin olduğu bilinirken; son zamanlarda yapılan çalışmalar bu oranın %71-80'e kadar çıktığını göstermektedir. Kronik ürtikerin nedenini araştırmak hem çok zaman alıp, hem de maddi yük getirdiğinden, bu çalışmada kolay uygulanabilen testlerle fiziksel ürtikerin ne oranda saptanabileceği araştırıldı. Çalışmaya en az son dört hafta boyunca, her gün ürtiker lezyonları meydana gelen 53 hasta alındı. Hastalara sırasıyla dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, akuajenik ürtiker ve kolinerjik ürtiker için gerekli standartize testler uygulandı. 53 hastanın 37'sinde(%69.8) en az bir fiziksel ürtiker bulundu, 28 hastada(%52.8) yalnızca dermografizm, üç hastada(%5.7) basınç ürtikeri, iki hastada(%3.8) kolinerjik ürtiker, iki hastada(%3.8) kolinerjik ürtiker ve dermografizm, bir hastada(%1.9) basınç ürtikeri ve dermografizm,bir hastada(%1.9) ise kolinerjik ürtiker, sıcak ürtikeri, soğuk ürtikeri ve dermografizm birarada bulunmakta idi. Hiçbir hastamızda akuajenik ürtiker saptanmadı Oldukça yüksek bir oranda (%70'e yakın) saptadığımız fiziksel ürtikerler, bizce kronik ürtiker etyolojisini araştırmada ilk basamak olmalıdır.

6. 
Kronik idiyopatik ürtikerli hastalarda sınıf ı ve sınıf ıı hla antijenlerinin incelenmesi
The evaluation of class I and class II HLA antigens in patients with chronic idiopathic urticaria
Kenan Aydoğan, Emel Bülbül Başkan, Şükran Tunalı
Sayfalar 34 - 39
Kronik idiyopatik ürtiker (KİU) sık rastlanan ve tedaviye dirençli patogenezi henüz tam anlaşılamamış bir hastalıktır. Son yıllarda konu ile ilgili yapılan çalışmalarda KİU olgularının üçte birinde patogenezde otoimmunitenin rol oynadığı gösterilmiştir. Bu çalışmada KİU patogenezinde HLA Sınıf I ve Sınıf II antijenleri ile ilişkisinin gösterilmesi amaçlandı. Çalışmada KİU tanısı konulan 55 hastada HLA Sınıf I (ABC) ve HLA Sınıf II (DQ,DR) antijenleri, iki adımlı mikrolenfositotoksisite testi ile araştırıldı. Sağlıklı ve akrabalık ilişkisi olmayan 71 kişi kontrol grubu olarak değerlendirildi. HLA Sınıf I antijenlerinin tamamında ve HLA Sınıf II antijen grubunda DQ lokusunda iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yokken, HLA-DR13 antijen sıklığında hasta grubunda artış saptandı( p=0.03). HLA-DR13 antijen varlığının kronik idiyopatik ürtiker riskini arttırabileceği ve patogenezde rol oynayabileceği düşünüldü.

7. 
Kronik idiyopatik ürtikerin feksofenadin ile tedavisi öncesi ve sonrası klinik ve
Clinic and prick test results in chronic idiopathic urticaria before and after fexofenadine therapy
Ali Sait Çal, Emel Bülbül Başkan, Şükran Tunalı
Sayfalar 40 - 43
Kronik idiyopatik ürtiker (KİÜ), nedeni bilinemeyen, genç erişkinlerde ve kadınlarda daha sık görülen, altı haftadan daha uzun süren ürtiker ataklarıyla karakterize bir hastalıktır. KİÜ tedavisi genellikle ortama salınan histaminin etkilerinin blokajı temeline dayanır ve bu nedenle tedavide ilk seçenek olarak birinci kuşak H1-antihistaminikler tercih edilir. Bu antihistaminiklerin etkisini değerlendirmede sıklıkla epikutan histamin testi kullanılmaktadır. Çalışmamızda Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji polikliniğine 1999-2000 yılları arasında başvurup KİÜ tanısı almış 15-74 yaşları arasında 44 kadın, 16 erkek toplam 60 hastada günlük tek doz feksofenadin 180 mg. üç ay süreyle uygulandı. Tedavi öncesi ve sonrası hastaların klinik belirtileri ve prick test sonuçları değerlendirildi. Tedavi sonrası yapılan değerlendirmelerde hem prick test sonuçları hem de klinik semptomlar yönünden anlamlı gerileme saptandı. Sonuç olarak; KİÜ'de üç ay gibi uzun süreli antihistaminik tedavisi ile semptomlarda gerileme sağlanabileceği fakat bu uzun süreli antihistaminik kullanımında ortaya çıkan histamin yanıtındaki baskılanmadan dolayı, epikutan histamin testi uygulanması gereken durumlarda en az 10 gün öncesinde ilaçların kesilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

TURKDERM-9860
8. 
Sistemik steroide yanıt vermeyen bir pemfigoid gestasyones olgusunda plazmafeerezin etkinliği
The efficiency of plasmapheresis in a case with pempigoid gestationis resistant to systemic corticotherapy
Seydo Homan, Soner Uzun, Nil Banu Kılıç, Ayşe Akman, Hamdi R. Memişoğlu, Y. Gül Denli
Sayfalar 44 - 47
Pemfigoid gestasyones (PG) büllöz pemfigoidin klinik ve histopatolojik özelliklerini gösteren bir gebelik dermatozudur. Eritemli-ürtikeryal zeminde grup oluşturmaya eğilimli, anüler ve sirsine dizilim gösteren vezikülobüllöz ve target benzeri lezyonlar ile karakterizedir. Tedavisinde prednizolon 40-60 mg/gün genellikle yeterli olduğu halde şiddetli olgularda immünosüpresifler, dapson ve plazmaferez de kullanılabilmektedir. Bu raporda şiddetli klinik seyir gösteren ve sistemik kortikosteroide yanıt vermeyen, postpartum gelişmiş şiddetli bir PG olgusunda plazmaferezin etkinliği değerlendirilmiş, bu yöntemin güvenilir ve etkili bir seçenek olabileceği vurgulanmıştır.

9. 
Bir verrüköz ve zosteriform lineer liken planus olgusu
A verrucous and zosteriform linear lichen planus case
Ahmet Metin, Serdar Uğraş, Ömer Çalka
Sayfalar 50 - 53
Liken planus (LP) deri ve mukozaları tutan kaşıntılı ve inflamatuvar bir deri hastalığıdır. Koyu kırmızı-mor renkli, üzerleri ince kepekli ve köşeli papüllerle karakterize lezyonların lineer dağılım göstermesi oldukça nadirdir ve genellikle çocukluk çağında görülür. Verrüköz (hipertrofik) LP ise papüllerin bir araya gelerek verrüköz plaklar oluşturmasıyla karakterize ayrı bir klinik LP tipidir. 48 yaşında bir erkek olguda sağ alt ekstremitede önce hipertrofik karakterde başlayan sonra lineer dağılım gösteren LP'a rastlandı. Hastada aynı taraf lomber ve abdominal bölge derisinde zosteriform dağılımda yerleşim gösteren lezyonlar vardı. Olgunun mevcut kliniği ile az görülen morfolojik ve dağılım tiplerini bir arada taşıdığı, tedavilere de dirençli olduğu görüldü.

10. 
İktiyozis linearis sirkumfleksadan netherton sendromuna değişen klinik spektrum: 3 olgu
The clinical spectrum varying from ichthyosis linearis circumflexa to Netherton syndrome: 3 cases
Dilek Bayramgürler, Nilgün Bilen, Cenk Zincirci, Rebiay Apaydın, Bahar Müezzinoğlu
Sayfalar 54 - 57
ıktiyozis linearis sirkumfleksa eritemli, çift-kenarlı skuamlı lezyonlarla karakterize nadir bir iktiyoziform dermatozdur. Netherton sendromu ise; genellikle iktiyozis linearis sirkumfleksa şeklinde kendini gösteren iktiyoziform dermatit, kıl gövdesinde çeşitli bozukluklar ve atopik diyatezden meydana gelen klasik bir triad olarak tanımlanmıştır. Burada Netherton sendromlu bir olgu ve atopik diyatez bulgularının eşlik ettiği iki iktiyozis linearis sirkumfleksa olgusu sunulmaktadır. ıktiyozis linearis sirkumfleksaya atopi bulgularının eşlik edebileceği ve Netherton sendromlu olguların saç bulgularında spontan düzelmeler olabileceği için, bu iki dermatozun aynı hastalık spektrumun iki ucu olarak değerlendirilebileceğini düşünüyoruz.

11. 
Fox-fordyce hastalığı
Fox-Fordyce Disease
Emel Erkek, Mukadder Koçak, Pınar Atasoy, Ahu Birol, Önder Bozdoğan
Sayfalar 60 - 63
Fox-Fordyce hastalığı nadir görülen, sporadik, apokrin ter bezi retansiyonu sonucu oluşan, kaşıntılı, foliküler papüllerle karakterize bir dermatozdur. Patogenezindeki en önemli basamak apokrin ter bezi duktuslarının tıkanması ve rüptürüdür. Bu makalede, Fox-Fordyce tanısı alan bir olgu sunulmuş ve literatür ışığında klinikopatolojik özellikleri tartışılmıştır.

12. 
Karsinoma erizipelatoides
Carcinoma erysipelatoides
Ömer Çalka, Ahmet Metin, Süleyman Özen, Muammer Karaayvaz
Sayfalar 64 - 67
Karsinoma erizipelatoides (KE), internal neoplazilerin deri metastazı ve metastatik hücrelerinin dermal lenfatikleri tıkamasıyla oluşan erizipel benzeri tablodur. En sık meme kanserine bağlı ortaya çıkmakla beraber gastrik malignite gibi diğer kanserlerle de ilişkili olabilir. Burada, sol pektoral bölgede eritemli, endüre plaklar şeklinde KE ortaya çıkan ve gastrik adenokarsinoma ile ilişkili olan 55 yaşında bir erkek olgu sunuyoruz. Hasta Türk Dermatoloji literatüründe bildirilen gastrik adenokarsinomla ilişkili ilk olgudur.

SÜREKLİ EĞİTİM
13. 
Dermatolojide mikofenolat mofetil
Mycophenolate mofetil in dermatology
Ayşın Köktürk, Güliz İkizoğlu
Sayfalar 68 - 71
Akut renal allogreft rejeksiyonunun önlenmesinde ve tedavisinde etkin bir ilaç olduğu anlaşıldıktan sonra, mikofenolat mofetil, son yıllarda dermatolojide de kullanım alanı bulmuş güçlü bir immünsupresandır. Dermatolojide kullanımı 1975'de psoriasiste mikofenolik asitin etkinliğinin gösterilmesiyle başlamış; daha sonraki yıllarda da büllöz hastalıklarda etkin ve güvenilir bir ilaç olarak tedavi alternatifleri arasında yer almaya başlamıştır. Yapılan çalışmalar mikofenolat mofetilin diğer otoimmün ve inflamatuar deri hastalıklarında da alternatif bir tedavi olabileceğiyle ilgili görüşleri desteklemektedir.

EDITÖRE MEKTUP
14. 
"Akut İnfantil Hemorajik Ödem" Ülkemizde Daha Sık Görülen Bir Hastalık mıdır?
Ali Haydar Parlak
Sayfalar 74 - 75
Makale Özeti |Tam Metin PDF

TURKDERM-6637
15. 
8.Ulusal Behçet Hastalığı Kongresi'nin Ardından
Özlem Su
Sayfa 76
Makale Özeti |Tam Metin PDF

16. 
Haber sayfası

Sayfalar 77 - 78
Makale Özeti |Tam Metin PDF

YENI YAYINLAR
17. 
Basit Dermatolojik Cerrahi

Sayfa 79
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale