E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
TURKDERM - Turkish Archives of Dermatology and Venereology - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 39 (3)
Volume: 39  Issue: 3 - 2005
EDITORIAL
1.
Topikal Immunomodulatörlerin Yeni Endikasyonlar
İnci Mevlitoğlu
Pages 166 - 169
Abstract |Full Text PDF

REVIEW ARTICLE
2.Skin infections and dermatoses related to swimming pool water exposure
Ayşe Deniz Akkaya, Ayşe Tülin Mansur
Pages 170 - 175
Yüzme havuzları sıcak ve nem etkisiyle bazı enfeksiyonların yayılımını kolaylaştırır. Bunların başında dermatofitozlar, insan papilloma virus enfeksiyonları ve molluskum kontagiosum gelmektedir. Ayrıca havuzlar gerekli hijyen kurallarına uyulmaması, yetersiz dezenfeksiyon, kullanıcı sayısının fazlalığı gibi nedenlerle, psödomonas ve mikobakteri gibi, daha ciddi enfeksiyonlara da kaynaklık edebilirler. Enfeksiyonlar dışında, yüzme havuzu suyunun özelliklerine ve uzun süre suda kalmaya bağlı çeşitli dermatozlarla da karşılaşılabilir. Bu yazıda, bu tabloların klinik özelliklerine, korunma ve tedavi yöntemlerine değinilmektedir.
Exposure to swimming pool water, due to humidity and the warm temperature of the water, can result in
the spreading of infectious diseases, such as dermatophytosis, human papilloma virus infections and molluscum
contagiosum. In addition, poor sanitation, overcapacity and inadequate disinfection of pools may
cause serious infections, such as pseudomonal and mycobacterial infections. Apart from infectious diseases,
certain dermatoses may develop depending on the properties of the pool water and the duration of
exposure to the pool water. In this article we discuss the clinical manifestations, preventive measures and
the treatment of pool water related infections and dermatoses.

ORIGINAL INVESTIGATION
3.nm23 expression in primary cutaneous malignant melanomas
Şule Özsoy, İrem Paker, Selda Seçkin
Pages 178 - 181
Primer kutanöz malin melanomlarda (PKMM) nm23 ekspresyonu ile tümör derinliği arasında ilişki olup olmadığını araştırmak üzere çalışmaya 16 sı güneş gören 10 u güneş görmeyen alanda saptanan 26 PKMM olgusu incelendi. Tümör derinliği Clark Level (CL) ile belirlendi. İmmünhistokimyasal olarak nm23 ile tümör hücrelerinde %10 dan fazla sitoplazmik boyanma semikantitatif olarak yaygınlık (+,++,+++) ve yoğunluğuna (+,++,+++) göre değerlendirildi. CL ı düşük olan (CL I, II, III) toplam 6 PKMM olgusunda; nm23 boyanma yaygınlığı 4 olguda (+++), 1 olguda (++), 1 olguda (+) idi, boyanma yoğunluğu ise 5 olguda (+++), 1 olguda (++) idi. CL ı yüksek olan (CL IV, V) toplam 20 PKMM olgusu vardı. nm23 boyanma yaygınlığı 15 olguda (+++), 2 olguda (++) iken, 3 olguda boyanma gözlenmedi. Boyanma yoğunluğu 6 olguda (+++), 6 olguda (++), 5 olguda (+), 3 olguda (-) idi. Güneş gören ve görmeyen alanlardaki PKMM larda nm23 pozitivitesinde anlamlı fark saptanmadı. CL ı düşük olguların tamamında nm23 ile boyanma izlenmesi nm23 ün tümor süpresör etkisini düşündürmektedir ancak CL ı yüksek olguların beklenenin aksine, nispeten daha azında boyanma olmaması nm23 ekspresyonunun tümör invazyon derinliğiyle ilişkili olmayabileceğini akla getirmektedir. Ayrıca güneş gören alanlarda CL ı yüksek PKMM olgularında nm23 ekspresyonunun daha az bulunması, bu alanlarda görülen PKMM ların daha agresif olabileceğini düşündürmüştür.
Background and Design: We investigated the correlation between nm23 and tumor depth in primary cutaneous
malignant melanomas (PCMM).
Materials and Methods: Sixteen cases in sun-exposed areas and 10 cases in nonexposed areas were included
into the study. Clark Levels (CL) were determined to evaluate tumor depth. Immunohistochemically
more than 10% of cytoplasmic staining by nm23 was assessed in a semiquantitative fashion. The extent of
staining was estimated as (+), (++), (+++), the intensity of staining was graded as (+), (++), (+++).
Results: There were totally 6 PCMM cases with low Clark level (CL I, II, III). The extent of nm23 staining
was as follows: in 4 cases (+++), in 1 case (++) and in 1 case (+). The intensity of staining was in 5 cases
(+++), in 1 case (++). There were 20 PCMM cases with high CL (CL IV, V). The extent of nm23 staining
was as follows; in 15 cases (+++), in 2 cases (++), there was no staining in 3 cases. The intensity of staining
was (+++) in 6 cases, (+) in 5 cases, (-) in 3 cases. No significant difference regarding the nm 23 positivity
was observed in PCMM in sun exposed areas and nonexposed areas.
Conclusion: In all of the cases with low CL there was nm23 staining. This finding suggests tumor suppressor
potential of nm23. But the number of cases with high CL that weren't stained by nm23 was fewer on
the contrary of the expected. We thougt that nm23 expression may not be related to the depth of tumor invasion.
Besides the fewer expression of the nm23 in PKMM in sun exposed areas may suggest the more
aggressive behaviour in those tumors.

4.
Bazal Hücreli Karsinoma ile Skuamoz Hücreli Karsinomanın Histokimyasal Özelliklerinin Bax, Bcl-2 ve Ki-67 ile Belirlenmesi
Başak Kandi Coşkun, Bengü Çobanoğlu
Pages 185 - 188
Bu çalışmada bazal hücreli karsinoma (BHK) ve skuamoz hücreli karsinoma (SHK)’larda bax ve bcl-2 protein ekspresyonunun özellikleri yanı sıra, proliferasyon belirteci olarak bilinen Ki67’nin de her iki tümör ile ilişkisinin immunhistokimyasal olarak incelenmesi amaçlanmıştır. 20 adet SHK ve 20 adet BHK olgusu, bax, bcl-2 ve Ki67 antikorları ile immunhistokimyasal yöntem kullanılarak değerlendirildi. SHK ve BHK’larda bax, bcl-2 ve Ki67 değerleri arasında belirgin farklılıklar mevcuttu. Genel olarak değerlendirildiğinde BHK’da yüksek bcl-2 pozitifliğine karşılık, bax önemsenmeyecek ölçüde tesbit edilmekteydi. SHK’da ise Bax olguların çoğunda belirgin olarak pozitif bulundu. Ki67 değerleri, SHK olgularının %90’ında değişik derecelerde pozitif olmakla birlikte BHK olgularının sadece %10’unda zayıf derecede pozitif bulundu. SHK’ larda bax pozitifliğinin, BHK’larda ise bcl-2 pozitifliğinin ön planda olması SHK’da apopitozun çok daha belirgin olduğunu göstermektedir. Bu sonuç BHK’da apopitozun bax ile çok fazla ilişkisi bulunamamakla birlikte apopitotik aktivitenin bcl-2 gen ailesi ile düzenlendiğini düşündürmektedir. Daha agresif seyirli olan SHK’larda diferansiyasyon dereceleri ile ilişkili olarak Ki67 yüksek bulunmuştur. Ancak literatürlerde bu konuda sınırlı sayıda çalışma mevcut olup daha geniş olgu sayılarını içeren çalışmalara gereksinim vardır.

5.The prevalence of verrucae among tradesmen who sell or cut meat at the city center of Isparta
İlkay İçke, Pınar Yüksel Başak, Reha Demirel, Vahide Baysal Akkaya
Pages 192 - 197
Kasaplarda el verrukaları prevalansının yüksek olduğu 30 yıl kadar önce ilk kez rapor edilmiş, takip eden çalışmalar bu bulguyu desteklemiştir. Biz bu çalışmada Isparta il merkezinde tüm et ile (kırmızı et, balık, tavuk) uğraşanlarda verruka sıklığını araştırarak, iş yerinde et ile temas etmeyen benzer sosyokültürel düzeydeki bakkallarla karşılaştırmayı amaçladık.
Çalışmamızda et ile (kırmızı et, balık, tavuk) uğraşan çalışma grubu ile bakkallardan oluşan kontrol grubundaki 155’er kişiye kapsamlı bir anket uygulanarak elleri verruka varlığı açısından muayene edildi.
Araştırma grubunda %17.4 oranında verruka saptanırken kontrol grubunda bu oran %6 idi (p<0.001). Kasaplarda bakkallara göre verruka sıklığı anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.001).
Verruka vulgaris kasaplar gibi et ile uğraşan kişilerde daha sık görülmekte olup direkt temas ile bulaşabildiği için önemli bir halk sağlığı sorunudur. Çalışmamızın sonuçları da yöremizde et ile uğraşan mesleklerde çalışanlarda verruka vulgarisin daha sık görüldüğünü ortaya koymuştur. Ülkemizde bu konuda az sayıda yayınlanmış çalışma mevcuttur ve sorun toplum sağlığı açısından güncelliğini korumaktadır. İlgili meslek gruplarında epidemiyolojik çalışmalar yapılarak verrukaların otoinokülasyon ve kontaminasyonu konusunda bilgilendirmenin önemli olduğu görüşündeyiz.
Background and Design: The association of high prevalence of hand warts in butchers was first reported
more than 30 years ago and subsequent studies have supported this finding. We aimed to investigate the
prevalence of verrucae among the tradesmen who dealed with meat, fish and chicken meat in Isparta and to
compare them with groceries at the same sociocultural level who did not contact with meat.
Materials and Methods: A detailed questionnaire was applied to the study group consisting of tradesmen dealing
with meat and to the control group consisting of groceries, each of which have 155 individuals. Both of
the groups were examined whether they had verrucae on their hands or not.
Results: The rate of verruca vulgaris in the study and control groups were 17.4% and 6.0% respectively (p<0.001).
Verruca vulgaris was found to be significantly common among butchers compared with groceries (p<0.001).
Conclusion: Verruca vulgaris is frequently seen among people dealed with meat like butchers and this is an
important problem of public health because of the risk of contamination by direct contact. The results of our
study was compatible that the verruca vulgaris was more frequent in the meat industry workers in our region.
In our country, there are few published studies on this subject and this problem is still important regarding
public health. We believe that it is necessary to perform epidemiological studies in the related occupational
groups so as to inform about autoinoculation and contamination of verrucae.

6.A new teledermatology application: store-and-forward method combined with web camera use
Mete Baba, Deniz Seçkin, Serhan Kapdağlı, Aydolu Eryılmaz
Pages 199 - 203
Bu çalışmada, depola ve gönder yönteminin web kameralarıyla birlikte kullanıldığı teledermatoloji uygulamaları ile yüz yüze muayene sonuçları arasındaki uyumluluğun araştırılması amaçlandı. Çalışmaya, 100 hasta alındı. Hastalar, önce 2 teledermatolog (A ve B) tarafından depola ve gönder yönteminin web kameralarıyla birlikte kullanıldığı teledermatoloji uygulaması ile, daha sonra da üçüncü bir dermatolog tarafından yüz yüze muayene edildi. Teledermatoloji ve yüz yüze muayene sonuçları karşılaştırıldığında; teledermatolog A’nın tanısal uyumluluk katsayısı (k) 0.70, teledermatolog B’nin ise 0.62 idi. Hastaya yaklaşım planı açısından teledermatolog A’nın uyumluluk katsayısı 0.68 iken, teledermatolog B’nin 0.64 idi. Depola ve gönder yönteminin web kameraları ile birlikte kullanılması, teledermatoloji uygulamaları için gelecekte iyi bir seçenek olabilir.
Background and design: In this study, agreement between the results of face-to-face examination and teledermatology
application performed by combined use of store-and-forward method and web cameras was investigated.
Material and method: A hundred patients were included in the study. Patients were examined by two teledermatologists
(A and B) via the teledermatology application in which store and forward method is combined
with web cameras, then were reexamined face-to-face by third dermatologist.
Results: When the results of face-to-face and teledermatology examinations were compared, the diagnostic
agreement value (k) of teledermatolog A was 0.70, whereas that for teledermatologist B was 0.62. About
patient management plans, the agreement value of teledermatolog A was 0.68, whereas that for teledermatologist
B was 0.64.
Conclusion: The use of store-and-forward method combined with web cameras may be a good alternative
for future teledermatology applications.

TURKDERM-9860
7.A case of tinea incognito due to trichophyton rubrum
Ayten Ferahbaş, Çağdaş Atasavun, Özlem Canöz, Murat Borlu, A. Nedret Koç, Serap Utaş
Pages 204 - 207
“Tinea inkognito”, yanlış tanı nedeni ile kortikosteroidlerin uygulanması ile tipik klinik görünümün değiştiği dermatofit enfeksiyonudur. Bu makalede sistemik ve topikal kortikosteroid tedavisi sonrası Trichophyton rubrum’a bağlı jeneralize tinea inkognito gelişen 29 yaşında bir bayan hasta sunulmuş ve literatür bilgileri gözden geçirilmiştir.
The term “tinea incognito” refers to dermatophyte infections with clinical presentations that have been modified
by the administration of corticosteroids, which is prescribed as a result of incorrect diagnosis. In this case
report, we describe a 29-year-old woman who had generalized tinea incognito due to Trichophyton rubrum
after receiving treatment with both topical and systemic corticosteroids. It has been reviewed with
knowledge of recent medical literature.

8.A vulvocrural localized Hailey-Hailey case responsive to methotrexate treatment
Hümeyra Öztürk Tenekeci, Pınar Yüksel Başak, Vahide Baysal, Nermin Karahan
Pages 208 - 210
Hailey-Hailey hastalığı, intertrijinöz bölgelerde yerleşen veziküller veya krutlanmış erode lezyonlarla karakterize, kronik seyirli, otozomal dominant geçişli bir dermatozdur. Tedavi seçenekleri arasında klasik tedavi yöntemleri olan oral ve topikal kortikosteroidler, antibiyotikler, dapson, kriyoterapi, cerrahi eksizyon ve yeni tedavi alternatifleri olarak da botulinum toksini, karbondioksit lazerle dermabrazyon, fotodinamik tedavi, topikal takrolimus, topikal takalsitol ve metotreksat kullanımı bulunmaktadır. Hailey-Hailey tanısı almış olgu, beş ay süreyle uygulanan metotreksat tedavisine iyi yanıt vermesi ve dört aylık takibinde rekürrens izlenmemesi nedeniyle sunulmuştur.
Hailey-Hailey disease is an autosomal dominant inherited dermatosis characterized by vesicular and crusted lesions
in the intertriginous regions. The treatment alternatives include classical treatment choices like oral and
topical corticosteroides, antibiotics, dapsone, cryosurgery, surgical excision and new treatment alternatives like
botulinum toxin, dermabrasion with carbon dioxide laser, photodynamic therapy, topical tacrolimus, topical tacalcitol
and methotrexate. This Hailey-Hailey case is presented because of improvement with methotrexate therapy
applied for five months. No recurrence was observed within four months after cessation of treatment.

9.Unilateral nevoid telengiectasia
Gül Fındık, Fatma Aydın, Levent Yıldız, Nilgün Şentürk, Tayyar Cantürk, Ahmet Yaşar Turanlı
Pages 211 - 213
Unilateral nevoid telenjiektazi, unilateral ve bazen dermatomal dağılım gösteren ince telenjiektazilerin görüldüğü bir hastalıktır. Bu hastalık ilk olarak 1899 yılında Blascho tarafından tanımlanmış ve literatürde günümüze kadar 100’den az olgu bildirilmiştir. Unilateral nevoid telenjiektazi konjenital ya da edinsel olabilmektedir. Konjenital formlar erkeklerde, edinsel formlar ise kadınlarda daha sık görülmektedir. Kadın hastalarda yüksek östrojen seviyesi ile oluşabildiği düşünülmekle birlikte etyopatogenezi henüz kesin olarak anlaşılamamıştır.
Burada lezyonların trigeminal sinirin mandibular dalı ve C3 dermatomal bölgesine yerleşim gösterdiği ve östrojen seviyesinin normal olduğu akkiz unilateral nevoid telenjiektazili 40 yaşında bir kadın hasta sunulmaktadır
Unilateral nevoid telangiectasia is a disease in which fine telangiectasia develop in a unilateral, sometimes
dermatomal distribution. This disease was first described by Blascho in 1899 and there have been fewer than
100 reported cases heretofore. Unilateral nevoid telangiectasia may be congenital or acquired. Whereas congenital
forms mainly seen in men, acquired forms seen in female. However etiopathogenesis is still uncertain,
high estrogen levels may be responsible in women.
Herein, we present a 40 year-old female patient with a diagnosis of acquired unilateral nevoid telangiectasia
involving C3 dermatome and mandibular branch of trigeminal nerve with normal estrogen levels.

TURKDERM-6637
10.
Türkiye Deri ve Zührevi Hastalıklar Dernekleri Platformu çalışmalarına başladı

Page 214
Abstract |Full Text PDF

NEW PUBLICATIONS
11.
Yeni Kitaplar

Page 215
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale