Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 42 (4)
Volume: 42  Issue: 4 - 2008
Hide Abstracts | << Back
EDITORIAL
1.Turkish Board of Dermatology and Venereology: A Survey to Identify Core Curriculum in Dermatology and Venereology Residency Training Program
Oya Gürbüz
Pages 103 - 107
Abstract | Full Text PDF

REVIEW ARTICLE
2.HPV and Herpes Zoster Vaccines
Bilal Doğan, Özlem Karabudak
Pages 108 - 112
Genital siğiller ve Herpes Zoster dermatoloji pratiğinde sık karşılaştığımız hastalıklardandır. Servikal kanser de yine “human papilloma virus”ün belirli tipleri tarafından oluşturulur. Bu derlemenin amacı bahsedilen hastalıklara karşı geliştirilen aşılar hakkında bilgi vermektir.
Genital warts and Herpes Zoster are relatively frequent encountered diseases in dermatology practice. Cervical cancers are also caused by some spesific types of human papillomaviruses. The purpose of this review is to give some knowledges about the vaccines which were developed for these diseases.

ORIGINAL INVESTIGATION
3.Etiologic Factors In Erythema Nodosum
Esra Adışen, Ümmühan Şeker, Mehmet Ali Gürer
Pages 113 - 117
Giriş ve AMAÇ: Eritema nodozum (EN), inflamatuvar nodüllerin en sık görülen tipidir. EN etyolojisi ilaçlar, enfeksiyonlar, tümörler ve inflamatuvar hastalıkların yer aldığı oldukça geniş bir spektrum gösterir. Bu çalışma kliniğimizde tedavi edilen EN’li hastalarda etyolojik faktörlerin, klinik bulguların ve laboratuvar bulguların belirlenmesi ve bu bulguların spesifik bir etyolojiye işaret edip etmediğini değerlendirmek amacıyla yapıldı.
YÖNTEM-GEREÇLER: 2003-2007 yılları arasında eritema nodozum tanısı ile kliniğimizde yatırılan toplam 72 hasta değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmamızda hastalarımız etyolojilerine göre iki gruba ayrıldı. Grup I etyolojisi tespit edilemeyen 30 olgudan (%41.6), Grup II ise etyolojisi belirlenen 42 (%58.4) olgudan oluşuyordu. Viral ya da bakteriyel enfeksiyonlar (n=24) en sık belirlenen etyolojik faktörlerdi. Bunu azalan sıklıkta Behçet hastalığı (BH), ilaçlar, gebelik, and sarkoidoz izlemekteydi.
Gruplar arasında yaş ve cinsiyet, ateş ve artralji gibi eşlik eden bulgular ve lezyonların yerleşim yeri bakımından farklılık gözlenmedi (p>0.05). Grup II’deki olgularda hastalık süresi daha uzundu ve birden fazla atak görülme sıklığı, kültür pozitifliği ve yüksek ASO seviyeleri Grup I’den daha fazlaydı (p<0.05). Bununla birlikte lökositoz, anemi, CRP ve ESR yüksekliği bakımından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmedi (p>0.05).
SONUÇ: EN etyolojisinde enfeksiyonlar, BH ve ilaçlar sıklıkla tespit edilen etyolojik faktörlerdir. Sonuçlarımız lezyonların lokalizasyonu ve anemi, lökositoz, ESR ve CRP yüksekliği gibi laboratuvar bulgularının idiyopatik EN’yi etyolojisi bilinen EN’den ayırmaya yardımcı olmadığını, relaps izlenen ve hastalık süresi uzun olan hastalarda altta yatan hastalığın araştırılması gerektiğini göstermektedir.
BACKGROUND: Erythema nodosum (EN) is the most common type of inflammatory nodules. Etiologic factors that lead to EN show a wide spectrum including drugs, infections, malignant and inflammatory diseases. The aim of our study was to investigate frequency of etiologic factors, clinical and laboratory findings of EN patients treated in our clinic, and to identify whether these findings were predictive for a specific etiology in these patients or not.
MATERIALS-METHODS: A total of 72 patients diagnosed with EN in our clinic during the period 2003-2007 were included.
RESULTS: Patients were divided into two groups with regard to their etiologies. Group I was consisting of 30 cases(41.6%) in whom no underlying disease or precipitating factor were found and Group II was consisting of 42 cases(58.4%) in whom an etiologic factor was identified. Infections(n=24) were the most common identified etiologic factors followed by Behcet's disease(BD), drugs, pregnancy, and sarcoidosis.
Statistical analysis revealed no difference according to age and sex characteristics, localization of disease, and the presence of fever and arthralgia as accompanying findings between the groups(p>0.05). The duration of disease was longer in Group II and patients in Group II were found to have more frequently >1 attack of EN, culture positivity and elevated ASO level when compared with that of Group I(p<0.05). However, a statistically significant difference was not found between the two groups regarding presence of leukocytosis, anemia, elevated CRP level and accelerated ESR (p>0.05).
CONCLUSION: Infections, BD and drugs were the most frequently detected etiologic factors in our study. Our results revealed that the localization of lesions and laboratory findings like elevated ESR and CRP, leukocytosis, and anemia were not predictors of secondary EN, and that a further search for an underlying disease is necessary in patients having relapsing EN with a long disease duration.

4.Effects of High Dose and Long Term Montelukast Treatment On Skin: An Experimental Rat Study
Kaan Gideroğlu, Mualla Polat, Tülin Fırat, Aysel Kükner
Pages 118 - 121
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı uzun süreli yüksek doz montelukast uygulamasının normal sıçan derisi üzerindeki etkilerinin histolojik olarak değerlendirilmesiydi.
GEREÇ-YÖNTEM: On altı sıçan rastlantısal olarak, her birinde 8 sıçan bulunan iki gruba ayrıldı. Birinci gruba (Grup I= kontrol grubu) günde 1 defa 0,2 ml %0,9’luk sodyum klorür intraperitoneal (i.p.) enjekte edilerek, ikinci gruba (Grup II=deney grubu) 1/mg/kg montelukast bulunan solüsyondan 0,2 ml günde bir defa i.p. enjekte edilerek 6 hafta süre ile tedavi uygulandı. Altı haftanın sonunda deri biyopsileri histolojik incelemeye alındı.
BULGULAR: Epidermis ve dermis kalınlığı açısından gruplar arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Kontrol ve deney grubunda kollajen liflerinin yapısal özelliklerinin benzer olduğu gözlendi. Toluidin blue ile boyanan preparatlarda dermis tabakasında sayılan mast hücreleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında montelukast verilen grupta belirgin olarak azalmıştı (p=0.001).
SONUÇ: Montelukast epidermis hücrelerinde, dermis kalınlığında ve kollejen liflerde bir değişikliğe yol açmadan dermiste mast hücre sayısını anlamlı düzeyde azaltmaktadır. Daha ileri çalışmaların desteği ile yüksek dozlarda montelukastın inflamatuar deri hastalıklarının tedavisinde etkin bir rol oynayabileceğini düşünmekteyiz.
Summary
AIM: The aim of this study was to assess the effects of long term, high dose montelukast administration on normal rat skin by histological examination.
MATERIALS-METHODS: Sixteen rats were randomly divided into 2 groups— the control and the montelukast treated (study) group (n=8). In the control group 0.2ml of 0.9% NaCl was administered intraperitonealy (i.p.) daily for 6 weeks. In the study group the same amount of solution containing 1 mg/kg montelukast was administered i.p. daily for six weeks. At the end of the 6 weeks skin biopsies were taken and histologically examined.
RESULTS: There was no significant difference between two groups regarding the dermal and epidermal thickness. Histologic examination of collagen fiber structure did not show difference between two groups. Toluidin blue stained specimens showed that the number of mast cells in dermis significantly decreased in montelukast treated group (p=0.001).
CONCLUSION: Montelukast treatment has significantly decreased the number of mast cells in dermis without any effect on the dermal or epidermal thickness and collagen fiber structure. We think that with the support of further studies, high dose montelukast may have an effective role on the treatment of inflammatory skin disease.

5.Clinical Features, Presence of Human Herpesvirus-8 and Treatment Results in Classic Kaposi Sarcoma
Özlem Su, Nahide Onsun, Hande Arda, Ömer Ümmetoğlu, Ayşe Pekdemir
Pages 122 - 126
AMAÇ: Klasik Kaposi sarkomu (KKS) yaşlılar arasında özellikle Yahudi, İtalyan ve Yunan toplumlarında görülmektedir. Türkiye’de epidemiyolojik veriler olmasa da sık görüldüğü düşünülmektedir. Çalışmamızda 18 KKS’lu hastada demografik, klinik özellikler, insan herpesvirüs 8’in (HHV-8) etyopatolojideki rolü ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı.
GEREÇ-YÖNTEM: Ocak 2001-Ağustos 2008 yılları arasında dermatoloji kliniğimize başvuran klinik ve histopatolojik olarak KKS tanısı almış 18 olgu çalışmaya alındı. Demografik, klinik özellikler ve tedavi sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Yedi hastanın lezyonlu derisinde HHV-8 araştırıldı. Erkek/kadın oranı 2/1 olup ortalama yaş 67.2 yıl (37-94 yıl) idi. Bilateral alt ekstremite tutulumu 15 olguda (%83.3), göğüs tutulumu ise 3 olguda (%16.81) mevcuttu. Plak ve nodüller en sık görülen lezyon tipleriydi (%66.6 ve %55.5). Dokuz olguda hiçbir yakınma yoktu. Ödem en sık görülen bulgu idi (%44.4). İkincil primer malinite 2 hastada bulundu (%11.1). HHV-8, 7 olgunun 6 ‘sında saptandı (%85.7). Hastaların büyük bir bölümünde interferon alfa (subkutan yolla) ve kriyoterapi, tek başına veya kombinasyon tedavileri şeklinde kullanıldı. İmikuimod en sık kullanılan kombinasyon ajanıydı (%27.7).
SONUÇ: KKS tedavisinde antiviral ve immünmodulatuar özellikleri olan interferon alfa ve imikuimod seçeneklerinin öncelikli olarak düşünülmesi kanısındayız.
Background and Design: Classic Kaposi sarcoma (KS) occurs predominantly among the elderly, with Jews, Italians and Greeks. Classic KS has been seen relatively frequently in Turkey. Our aim was to evaluate the demographic, clinical features of Kaposi sarcoma and etiopathological role of human herpesvirus-8 (HHV-8). Treatment results of 18 classic Kaposi’s sarcoma were also concluded.
Patient and METHODS: Eighteen cases of classic Kaposi sarcoma diagnosed as clinically and histopathologically between January 2001 and August 2008 in our dermatology department were taken to this study. Demographic, clinical features and treatment results were reviewed retrospectively in all patients. HHV-8 was investigated in the lesional skin of 7 patients.
RESULTS: A male/female ratio of 2/1 was found. Mean age at diagnosis was 67.2 (37-94) years. Bilaterally lower extremities were involved in 15 patients (83.3%), the trunk was involved in 3 patients (16.6%). Plaques and nodules were the common type of lesions (66.6% and 55.5%). Nine patients had no symptoms (50%). Edema was the most common symptom (38.8%). A second primary malignancy was found in 2 patients (11.1%). HHV-8 was detected in 6 of the 7 patients(85.7%). Majority of the patients were treated with interferon alfa (subcutaneously) and cryotherapy as a monotherapy or a combination therapy. Imiquimod was the second agent in combined treatment (27.7%).
CONCLUSION: We suggest that interferon alfa and imiquimod can be used as first line therapy agents with their antiviral and immunmodulatuar features in the treatment of KKS.

6.Dermatology Life Quality Index scores in lichen planus: Comparison of psoriasis and healthy controls
Didem Didar Balcı, Tacettin İnandı
Pages 127 - 130
AMAÇ: Deri hastalıkları fiziksel ve sosyal aktiviteler ile psikolojik durumu etkiler. Bu çalışmanın amacı liken planuslu hastaların Dermatoloji Yaşam Kalite İndeksi (DYKİ) skorlarını belirlemek, bu skorları psoriyazisli hastalarla ve sağlıklı kontrollerle karşılaştırmaktı.
GEREÇ-YÖNTEM: Otuz ardışık liken planuslu hasta, 30 psoriyazis vulgarisli hasta ve 30 yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş sağlıklı kontrol DYKİ’i doldurdu.
BULGULAR: Liken planuslu hastaların toplam DYKİ skorları (9.60±7.32) psoriasisli hastaların toplam DYKİ skorları (9.50±6.10) ile benzer (p>0.05), kontrollerinkinden (0.67±0.80) anlamlı derecede yüksekti (p<0.001). Alt grup skorları açısından liken planus ve psoriyazis hastaları arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Oral tutulumu olan liken planuslu hastaların ortalama toplam DYKİ skoru (13.27±8.05) oral tutulumu olmayan liken planuslu hastaların ortalama toplam DYKİ skoru (7.47±6.11)’ndan istatistiksel olarak daha yüksek değer gösterdi (p=0.034).
SONUÇ: Liken planuslu hastaların yaşam kalitesi psoriyazisli hastalar kadar etkilenmiştir. DYKİ liken planuslu hastaların yaşam kalitesini değerlendirmede güvenilir ve geçerli bir ölçektir.
Summary
Background and Design: Skin diseases affect physical and social activities and psychological status. The aim of this study was to investigate the Dermatology Life Quality Index (DLQI) scores in patients with lichen planus and compared with that in psoriasis patients and healthy controls.
MATERIAL-METHOD: Thirty consecutive patients with lichen planus, 30 with psoriasis vulgaris attending our dermatology outpatient clinic and 30 sex- and age-matched healthy controls completed the DLQI.
RESULTS: Total DLQI scores of patients with lichen planus (9.60±7.32) and psoriasis (9.50±6.10) were comparable (p>0.05) and significantly higher than that of healthy controls (0.67±0.80) (p<0.001). No significant difference were detected between the subscale scores in patients with lichen planus and psoriasis (p>0.05). Lichen planus patients with oral involvement demonstrated higher mean DLQI score than that of lichen planus patients without oral involvement (13.27±8.05 vs. 7.47±6.11, p=0.034).
CONCLUSION: The quality of life (QoL) of patients with lichen planus is impaired as much as that of psoriasis. The DLQI questionnaire is a reliable and valid instrument for assessing the QoL in patients with lichen planus.

CASE REPORT
7.Penile Kaposi's Sarcoma in an HIV- negative male patient
Ekrem Aktaş, Ebru Güler, Serap Utaş, Kemal Deniz, Okan Orhan, Oğuz G. Yıldız
Pages 131 - 133
Klasik KS, ayak bileği ve ayak tabanı başta olmak üzere alt ekstremitelerde yerleşen asemptomatik, kahverengi-kırmızı, mor veya mavi renkte yama, plak ve nodüllerdir. Penil KS, oldukça nadirdir ve sıklıkla HIV pozitif hastalarda görülür.
Burada polikliniğimize, glans peniste bir adet 0,3 cm çapında kırmızı, violase papül ve sol elin palmar ve dorsal yüzünde çok sayıda viyolase papüllerle başvuran ve histopatolojik olarak Kaposi sarkomu bulguları saptanan 66 yaşında HİV-negatif erkek hasta sunulmuştur. Klinikopatolojik değerlendirme sonucunda hastaya Kaposi sarkomu tanısı konuldu. İnterferon alfa-2b ve radyoterapi sonrası tam düzelme sağlandı.
SUMMARY
Classic KS is usually present with asymptomatic brownish-red to purple or blue-coloured patches, plaques or nodular lesions most frequently located on the lower extremities, especially the ankles and soles. Penile Kaposi’s sarcoma is very rare and usually observed in AIDS patients.
Herein we present an HIV-negative 66-year-old man who presented with a reddish, violaceous papule 0,3 cm in diameter on the glans penis and multipl violaceous papules on the palmar and dorsal side of the left hand, whose histopathological examination revealed KS. A diagnosis of Kaposi’s sarcoma was made after clinicopathological evaluation. The cure was obtained with interferon alfa-2b and radiotherapy.

8.Ichthyosis vulgaris coexisted with acrokeratosis verruciformis: a case report
Gamze Serarslan, Didem Didar Balcı, Esin Atik
Pages 134 - 136
İktiyozis vulgaris, otozomal dominant geşiş gösteren bir keratinizasyon hastalığıdır ve yaygın pullanma ile karakterizedir. Akrokeratozis verrusiformis de otozomal dominant, nadir görülen bir keratinizasyon hastalığı olup, el ve ayak dorsal yüzde siğilimsi, kahverengi-deri renginde papüller ile karakterizedir. Burada, iktiyozis vulgaris ve akrokeratozis verrüsiformisin bir arada olduğu, 24 yaşında bir bayan hastayı sunmaktayız.
Ichthyosis vulgaris is an autosomal dominant inherited, keratinization disorder and characterized by diffuse scaling. Acrokeratosis verruciformis is also an autosomal dominant, rare keratinization disorder and characterized by warty, brownish to skin colored papules on the dorsa of the hands and feet. We present a case of ichthyosis vulgaris coexisted with acrokeratosis verruciformis in a 24-year-old woman.

9.A Case of Familial Lichen Amyloidosis
Şeniz Ergin, Neşe Demirkan, Nida Kaçar, Berna Şanlı Erdoğan, Hatice Akman
Pages 137 - 139
Ailesel primer kutanöz amiloidoz olarak da adlandırılan ailesel liken amiloidoz, primer kutanöz amiloidozun nadir görülen bir klinik varyantıdır. Liken amiloidoz, genellikle bacak ön yüzünde yerleşimli, birleşerek plak yapma eğilimi gösteren, inatçı pruritik küçük kahverengi papüller ile karakterizedir. Histopatolojik incelemede papiller dermiste amiloid birikimi izlenir. Kliniğimizde, vücutta yaygın tutulumun izlendiği, iki kızında, erkek kardeşi ve kardeşinin oğlunda da benzer yakınmalar olduğunu tanımlayan 42 yaşında kadın olgu liken amiloidoz ön tanısı ile değerlendirildi. Lezyonlu deriden alınan biyopsi örneğinin histopatolojik incelemesinde, papiller dermiste amiloid birikimi saptanması üzerine liken amiloidoz tanısı konuldu. Olgumuz atopik dermatit, kronik ürtiker, liken planus, multipl endokrin neoplazi ve Kimura hastalığı gibi eşlik eden hastalıklar yönünden araştırıldı. Olgumuzun aile öyküsü, otozomal dominant kalıtım ile uyumluydu. Ailesel liken amiloidoz, Rusya, Almanya, İngiltere ve Güney Amerika’da otozomal dominant kalıtımın görüldüğü olgular şeklinde bildirilmiştir. Ailesel liken amiloidoz ile ilgili genetik araştırmalar multipl endokrin neoplazi ile birliktelik gösteren olgularla sınırlıdır. Literatürde nadir bildirilen bu olgularda sorumlu gen lokusunun belirlenmesi için ileri genetik araştırmalara gereksinim vardır.
Familial lichen amyloidosis which is also referred to familial primary cutaneous amyloidosis is a rare clinical variant of cutaneous amyloidosis. Lichen amyloidosis is characterized by persistent, pruritic, small brown papules often located on anterior surfaces of legs which show tendency to form plaques. Amyloid deposits would be identified in papillary dermis in histopathological examination. In our clinic, a 42 year old woman with a widespread involvement describing that similar skin findings were present in her both daughters, elder brother and her nephew was evaluated with suspicion of lichen amyloidosis. In histopathological examination of the involved skin, because of determining amyloid deposits in papillary dermis the case was cited as lichen amyloidosis. Our case was searched for the accompanying diseases such as atopic dermatitis, chronic urticaria, lichen planus, multiple endocrine neoplasia and Kimura disease. The family story of our patient was consistent with autosomal dominant inheritance. Familial lichen amyloidosis has been reported as cases with autosomal dominant inheritance from Russia, Germany, United Kingdom and South America. The genetic researches over familial lichen amylodiosis are limited to the cases with multiple endocrine neoplasia. In this rarely reported cases, further genetical researches are necessary in order to determine the responsible gen locus.

WHAT IS YOUR DIAGNOSIS?
10.Disseminated Papules and Nodules Consequent to Erythroderma
Dilek Bıyık Özkaya
Pages 140 - 141
Abstract | Full Text PDF

TURKDERM-6637
11.
28.11.2008 tarihinde gerçekleştirilen XIV. Tıpta Uzmanlık Eğitim Kurultayı ile ilgili izlenimler
Emel Güngör
Page 142
Abstract | Full Text PDF

NEW PUBLICATIONS
12.Differential Diagnosis in Dermatology

Page 143
Abstract | Full Text PDF

TURKDERM-6637
13.2008 Referee Index

Page 144
Abstract | Full Text PDF

14.2008 Author Index

Page 145
Abstract | Full Text PDF

15.2008 Subject Index

Pages 146 - 147
Abstract | Full Text PDF

16.
Kongre Takvimi

Page 148
Abstract | Full Text PDF