E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
Sayı : 43 Ek : 1 Yıl : 2025












































Dergimiz 2012 aralık sayısıyla karekod sistemi uygulamasına başlamıştır.

Makalelerin üzerinde bulunan Karekodu dilediğiniz akıllı cihazınız ile okutarak makaleyi indirebilir veya meslektaşlarınızlada paylaşa bilirsiniz.

Cihazınıza QR codeReader app indirerek uygulamayı kullanmaya başlayabilirsiniz.

Apple app için tıklayınız
Android app için tıklayınız

TÜRKDERM - Deri Hastalıkları ve Frengi Arşivi - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 43 (1)
Cilt: 43  Sayı: 1 - 2009
EDITÖR'DEN
1. 
Dermatoloji Uzmanlık Eğitimi
Dermatology Residency Education
Murat Kemal Harbutluoğlu
Sayfalar 1 - 2
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DERLEME
2. 
Allerjik Kontakt Dermatitler
Allergic Contact Dermatitis
Meltem Önder
Sayfalar 3 - 9
Allerjik kontakt dermatit dışardan temas edilen ajanlara karşı gelişen gecikmiş tip (Tip IV) reaksiyondur. Alerjene maruz kalındıktan ve duyarlandıktan sonra ortaya çıkan klinik tablodur. Akut evrede eritemli, kepekli plaklar, ciddi olgularda ise temas yerlerinde vezikül ve büllerle karakterizedir. Duyarlı kişinin alerjenle tekrarlayan ve devamlı teması hastalığın kronikleşmesine neden olur. Kronik olgularda likenifikasyon, eritemli plaklar, hiperkeratoz, fissür tablosu ortaya çıkar. Allerjik kontakt dermatit dermatoloji alanının çok sık rastlanan hastalık grubudur. Allerjik kontakt dermatit tanısı hasta öyküsü, fizik muayene ve yama testi ile konur. Değişik kontaktan maddelere karşı deri reaksiyonlarının bilinmesi allerjik kontakt dermatit tanısının doğru konulmasını sağlar. Her yaşta görülebilen bu hastalıkta çocuklarda temas edilen malzemeler, giysi malzemeleri ve aksesuarları rol oynarken, erişkin olgularda kontakt dermatit kullanılan kozmetikler ve topikal ilaçlar ile ilişkili olabilir. Kontakt madde yapısı güncel kullanılan ajanlar veya geleneksel maddelerle de ilişkili olabilir. Alerjenin yerleşim yeri iyi değerlendirilmelidir. Hastanın mesleği, hobileri iyi sorgulanmalıdır. Bu derlemede allerjik kontakt dermatit ile ilgili ülkemizde ve dünyadaki son literatür bilgileri sunulmak istenmiştir.

ARAŞTIRMALAR
3. 
Dermatoloji Uzmanlık Eğitiminde Sorunlar ve Çözüm Önerileri: Asistan Görüşlerinin Değerlendirilmesi
Problems and Proposals of Their Solutions in Dermatology Residency Training: A Survey of Residents’ Opinions in Turkey
Sadık Yılmaz, Vahide Baysal Akkaya
Sayfalar 10 - 14
Amaç: Dermatoloji mezuniyet sonrası eğitiminde birçok sorunla karşılaşılmaktadır. Bu çalışma ile Türkiye’deki dermatoloji asistanlarının bu sorunlar hakkındaki görüşlerini ve çözüm önerilerini tespit ederek etkili ve standart eğitim programları önerebilmek hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntem: Dermatoloji asistanlık eğitimindeki sorunları ve çözüm önerilerini tespit edebilmek için tanımlayıcı bir pilot çalışma planlanmış ve bir anket formu hazırlanmıştır. Çalışma 20 Haziran ile 09 Ağustos 2006 tarihleri arasında yapılmıştır. Sorular asistan düşüncelerinin yeterlilik ve önem düzeylerini değerlendirebilmek için 5’li Likert ölçeğine göre tasarlamıştır. Bulgular: Çalışmaya (52 kadın, 15 erkek) toplam 67 kişi katılmıştır. Eğitim bileşenlerinin önemlilik değerlendirmesinde, en önemli konunun kliniko-patolojik toplantılar olduğu bildirilmesine rağmen diğer tüm bileşenlerin de önemli olduğu tespit edilmiştir. Yeterlilik değerlendirmesinde ise en yetersiz bileşenler olarak fotodermatoloji/lazer (puan 5,0 üzerinden 1,82) ve kozmetik dermatoloji eğitimleri (1,83) olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, seminer hazırlama (4,03), dergi, makale, literatür saatleri (4,04), “textbook” derlemesi, çevirisi, tartışılması (3,86) ve alerji (kontakt dermatit, “patch” test) eğitimi (2,95) dışında kalan tüm bileşenler yetersiz olarak değerlendirilmiştir (en az 1,82, en çok 2,58). Tüm araştırma değerlendirildiğinde, önem ile yeterlilik arasındaki farkın en fazla olduğu alan “kozmetik dermatoloji eğitimi (2,50)” olarak dikkat çekmektedir.
Sonuç: Bu çalışma ülkemizde dermatoloji eğitimi hakkında asistan görüşlerinin alınarak yapıldığı ilk değerlendirme niteliğindedir. Sonuçlar göstermiştir ki eğitim bileşenlerinin yeniden gözden geçirilerek düzenlenmesi ve standart bir asistan eğitim programı hazırlanması gerekmektedir. Yeni program hazırlanırken de özellikle bu konulara daha fazla ilgi gösterilmesi uygun olacaktır.

4. 
Stevens-Johnson Sendromu ve Toksik Epidermal Nekroliz: Retrospektif Bir Değerlendirme
Stevens-Johnson Syndrome and Toxic Epidermal Necrolysis: A Retrospective Evaluation
Özlem Dicle, Ertan Yılmaz, Erkan Alpsoy
Sayfalar 15 - 20
Amaç: Stevens-Johnson sendromu (SJS) ve toksik epidermal nekroliz (TEN) deri ve mukozaları tutan, yaygın bül oluşumu ve erozyonlarla karakterize ciddi seyirli ilaç reaksiyonlarıdır. Bu çalışmada, hastanemizde SJS ve TEN tanısıyla izlenen hastaların demografik, klinik özellikleri ve seyirlerinin sunulması ve uyguladığımız tedavi yönteminin tartışılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: 2000-2008 yılları arasında hastanemizde tanısı konan ve tedavi edilen ardışık 20 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Hastaların %15’i SJS, %25’i SJS/TEN (geçiş olguları), %60’ı TEN tanısı almıştı. İki olguda oral, oküler, genital, nazal ve anal mukozaların hepsinde tutulum saptanırken ortalama 3 mukozal yüzeyin tutulduğu gözlendi. Konjunktivalar (%85), oral mukozadan (%95) sonra en sık etkilenen mukozal yüzeylerdi. Döküntüden sorumlu olduğu düşünülen ilaçlar 18 olguda saptanabildi, bunlar; sulfasalazin ve non-steroid antiinflamatuar ilaçlar (6 olgu), antikonvülzan ilaçlar (5 olgu), kanser tedavi ilaçları (3 olgu), allopurinol (2 olgu), amifostin (1 olgu) ve ampisilin’di (1 olgu). Yirmi hastanın 5’i sepsis ve çoklu organ yetmezliği nedeniyle kaybedilmişti. Hastalarımızda 60 yaş üzerinde olmanın, vücut yüzey alanının %70’inden fazlasında tutulumun ve eşlik eden malinitenin istatistiksel olarak seyri olumsuz etkilediği saptandı (sırasıyla; p=0,035, p=0,005, p=0,015). On dört hasta kısa süreli orta doz kortikosteroid ile tedavi edildi. Bu tedaviye hastaların tümünde olumlu yanıt alındı ve fatal seyir gözlenmedi. Hastalarda döküntü başlaması ile sorumlu olduğu düşünülen ilacın kesilmesi arasında geçen süre 2,2 gün ve tedaviye başlanması arasındaki süre ortalama 3,4 gündü. Sonuç: Hastalarımızda döküntüden sorumlu olduğunu düşündüğümüz ilaçlar SJS ve TEN gelişmesinde yüksek risk taşıdığı bilinen ilaçlardır ve ileri yaş, yaygın tutulum ve eşlik eden malinite seyri olumsuz etkilemiştir. Sonuçlarımız kısa süreli orta doz kortikosteroid uygulanmasının sorumlu ilacın erken dönemde kesilmesi yanında tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olabileceğini düşündürmektedir.

5. 
Behçet hastalığında sistemik tutulum ve faktör V leiden gen mutasyonu arasındaki ilişki
Association Between Factor V Leiden Gene Mutation and Systemic Involvement in Behcet's Disease
Filiz Cebeci, Elif Topçu, Nahide Onsun, Özlem Su
Sayfalar 21 - 24
Amaç: Behçet hastalığı (BH), başlıca tekrarlayan oral ülserasyon, genital ülserasyon ve üveit ile karakterize, kronik, inflamatuar ve etyolojisi bilinmeyen multisistemik bir hastalıktır. Hastalığın patogenezinde faktör V leiden (FVL) gen mutasyonu gibi trombofilik defektler önemli rol oynayabilir. Son zamanlarda BH’nda tromboz ve göz tutulumu ile birlikte FVL gen mutasyonunun birlikteliği gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı, BH’nda FVL gen mutasyonunun prevalansını ve FVL’in sistemik tutulumla arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Gereç ve Yöntem: Yaş ve cinsiyete göre eşleştirilmiş, 106 (51 kadın, 55 erkek) Behçet hastası ve 70 (35 kadın, 36 erkek) sağlıklı birey kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edildi. FVL gen mutasyonunun varlığı polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile araştırıldı. Bulgular: Behçet hastalarının %20,8’inde (22/106) sağlıklı kontrollerin %8,5’inde (6/71) FVL gen mutasyonu saptandı. Bu fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0,027). Hastaların 45’inde (%42,4) sistemik tutulum mevcuttu. Sistemik tutulumlu (%26,7) ve sistemik tutulumsuz hastalar(%16,4) arasında, FVL gen mutasyonu bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki yoktu (p=0,197). FVL gen mutasyonu saptanan hastalar ve kontrollerin hepsi heterozigottu. Sonuç: Sistemik tutulumlu Behçet hastalarında bu mutasyonun sıklığını saptamak için, sistemik tutulumlu daha büyük hasta serilerinde daha fazla çalışmalar gerekir.

6. 
Palmoplantar Psoriasiste Banyo PUVA Tedavisinin Etkinliği
Efficacy of Bath PUVA Treatment in Palmoplantar Psoriasis
Dilek Seçkin, Züleyha Yazıcı, Tülin Ergun
Sayfalar 25 - 28
Amaç: PUVA, psoriasis tedavisinde yaygın olarak kullanılmasına rağmen, palmoplantar psoriasiste lokal PUVA’nın etkinliği konusundaki veriler sınırlı ve çelişkilidir. Bu çalışmanın amacı, palmoplantar psoriasiste, tek başına veya sistemik retinoidle birlikte lokal banyo PUVA tedavisinin etkinliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Banyo PUVA’nın etkinliği, palmoplantar psoriasisi olan 18 hastada retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Tedavi, haftada 3 gün olmak üzere, el ve ayakların 10 mg/litre 8-metoksipsoralen içeren musluk suyunda 15 dakika bekletilmesinin hemen ardından UVA verilmesi şeklinde uygulanmıştır. Hastalara banyo PUVA tedavisi tek başına veya şiddetli ve dirençli olgularda asitretin ile birlikte verilmiştir. Asitretin tedavinin başından itibaren kullanılmış ya da devam eden fototerapiye eklenmiştir. Tam düzelme ya da maksimum yanıt elde edilene kadar banyo PUVA’ya devam edilmiştir. Bulgular: Onsekiz hastanın 7’sinde banyo PUVA tedavisi tek başına, 11’inde asitretin ile birlikte kullanılmıştır. Altı hasta tedavinin başından itibaren banyo PUVA ile birlikte asitretin kullanırken, tek başına PUVA’ya yetersiz yanıt veren 5 hastada asitretin sonradan tedaviye eklenmiştir. Asitretinin ortalama dozu 25 mg/gün'dür. Devam eden fototerapiye asitretin eklenen hastalarda asitretinin kullanılmaya başlanma zamanı ortalama 20. tedavi seansıdır. Tedaviyi tamamlayan 16 hastanın 12’sinde (%75) orta ve belirgin derecede iyileşme elde edilmiştir. Ortalama seans sayısı 32 (8-69), ortalama kümülatif UVA dozu 155,4 J/cm2 (22-373,5), tek bir seansta verilen ortalama maksimum doz 6,6 J/cm2 (3-8)'dir. İki hastada (%13) hafif-orta şiddette eritem gözlenmiştir. Yan etki nedeniyle tedaviyi bırakan olmamıştır. Sonuç: Banyo PUVA tedavisi, palmoplantar psoriasiste etkili ve güvenli bir tedavi yöntemidir.

OLGU SUNUMLARI
7. 
Ailevi Akdeniz Ateşi Tanısıyla Takip Edilen Herediter Anjioödemli Bir Aile
A Family with Hereditary Angioedema Having Been Followed as Familial Mediterranean Fever
Gülben Sarıcı, Rafet Koca, Nilgün Solak Tekin, Hilmi Cevdet Altınyazar
Sayfalar 29 - 31
Herediter anjioödem fonksiyonel C1 esteraz inhibitör proteinin konjenital eksikliği sonucu oluşan, otozomal dominant kalıtılan nadir bir hastalıktır. Herediter anjioödemli hastalar klinik olarak yüz, gövde, solunum yolları, abdominal organları ve ekstremiteleri etkileyen tekrarlayan ödem epizodları ile karakterizedir. Ataklar ya spontan olarak ya da stres veya travmayı takiben oluşabilir. Hastalık sıklıkla karın ağrısı atakları ile seyreder. Öyle ki hastalar bu şikayet nedeniyle dermatoloji kliniğinden ziyade diğer kliniklere başvurabilir ve yanlış tanı konulup takip edilebilir. Bu nedenle karın ağrısından yakınan olgularda ayırıcı tanıda herediter anjioödem de düşünülmelidir. Bu yazıda uzun süredir Ailevi Akdeniz Ateşi olarak takip edilen herediter anjioödem tanılı bir aile sunmaktayız. Aile bireyleri çocukluk çağından beri vücudunun değişik bölgelerinde devamlı oluşup sonra kaybolan şişliklerden ve şiddetli karın ağrısından yakınmaktaydı. Hastalar yanlışlıkla Ailevi Akdeniz Ateşi tanısı ile yıllarca izlenmiş ve tedavi edilmeye çalışılmıştır. Olgulara kliniğimizde herediter anjioödem tanısı konuldu ve danazol tedavisinden fayda gördüler.

8. 
Halkasal Likenoid Dermatitli Genç Bir Olgu
A Young Case with Annular Lichenoid Dermatitis
Murat Durdu, Mete Baba, Aynur Adıgüzel, Nebil Bal
Sayfalar 32 - 34
Gençlerin halkasal likenoid dermatiti, çevresi eritemli ortası hipopigmente halkasal plaklarla karakterize bir hastalıktır. İlk kez 2003 yılında Annessi ve arkadaşları tarafından tanımlanmıştır. Daha sonra gençlerin halkasal likenoid dermatitli sadece bir olgu bildirilmiştir. Bu yazıda halkasal likenoid dermatiti olan 17 yaşında bir erkek olgu sunulmuş ve halkasal lezyonların ayırıcı tanısında gençlerin halkasal likenoid dermatitinin de düşünülmesi gerektiği vurgulanmıştır.

9. 
Asitretin ile Tedavi Edilen Bir Akrokeratozis Verrüsiformis Olgusu
A Case of Acrokeratosis Verruciformis Treated with Acitretin
Ebru Güler, Ayten Ferahbaş, Serap Utaş, Olgun Kontaş
Sayfalar 35 - 37
Akrokeratozis verrüsiformis, nadir görülen otozomal dominant geçiş gösteren bir genodermatozdur. Lezyonlar, tipik olarak el ile ayak sırtlarında, diz ve dirseklerde yerleşim gösteren küçük, verrüköz, düz papüllerdir. Burada asitretin ile başarılı bir şekilde tedavi edilen akrokeratozis verrüsiformisli sporadik bir olgu sunulup, ilgili literatür gözden geçirildi.

TANINIZ NEDIR?
10. 
Sarkoidozlu Bir Hastada Dirençli Bacak Ülserleri
Resistant Leg Ulcers in a Patient with Sarcoidosis
Dilek Bıyık Özkaya
Sayfalar 38 - 39
Makale Özeti |Tam Metin PDF

TURKDERM-6637
11. 
Haberler
Society News
Ertuğrul H. Aydemir
Sayfalar 40 - 41
Makale Özeti |Tam Metin PDF

YENI YAYINLAR
12. 
Yeni Yayınlar: Dermatolojik Cerrahide Komplikasyonlar
New Publications: Complications in Dermatologic Surgery

Sayfa 42
Makale Özeti |Tam Metin PDF

TURKDERM-6637
13. 
Kongre Takvimi

Sayfa 43
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale