Dergimiz 2012 aralık sayısıyla karekod sistemi uygulamasına başlamıştır.
Makalelerin üzerinde bulunan Karekodu dilediğiniz akıllı cihazınız ile okutarak makaleyi indirebilir veya meslektaşlarınızlada paylaşa bilirsiniz.
Cihazınıza QR codeReader app indirerek uygulamayı kullanmaya başlayabilirsiniz.
Apple app için tıklayınız
Android app için tıklayınız
EDITÖR'DEN | |
1. | Akıllı telefonlar ve mobil uygulamaların (Apps) dermatolojide kullanımı Smart phones and apps application in dermatology Meltem Önder, Bilge NarinSayfalar 1 - 6 “Akıllı telefon” olarak adlandırılan yeni cihazlar bir iletişim aracı olmalarının yanı sıra, elde taşınabilen güçlü bir bilgisayar, fotoğraf makinesi, video/ ses kayıt cihazı, mp3 çalar, radyo ve navigasyon özelliği gibi pek çok fonksiyonu da beraberinde taşımaktadır. Bu telefonlara hızlı yüklenebilen ve kısaca “Apps” olarak adlandırılan çeşitli uygulamalar bulunmaktadır. Mobil teknolojilerdeki bu gelişmelere sağlık bilimlerinin hızla adapte olduğu gözlenmektedir. Alana özgü çok sayıda medikal mobil uygulamalar (apps) bulunmaktadır. Birçok app ücretsiz olarak akıllı telefonlara kolayca yüklenebilmektedir. Dermatoloji temalı akıllı telefon aplikasyonları, popüler dermatoloji kitap ve dergilerinin referans materyalleri, dermatolojik hastalıkların görüntülü eğitim bilgileri şeklinde olabildiği gibi dermatolojik anketler, hastalık şiddeti skor ölçekleri veya deri lezyonlarının foto analizine imkan veren elektronik dermatoskopi şeklinde çeşitlilik göstermektedir. İleri teknolojik özellikler gösteren bu cep telefonları aracılığıyla veriler hem saklanabilmekte hem de yollanabilmektedir. Akıllı telefonların tıp öğrencileri ve doktorlar tarafından yaygın biçimde kullanıldığı bilinmekle beraber, bu telefonların dermatoloji alanında olası kullanımı ile ilgili az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu makalede, dermatoloji ile ilişkili bazı mobil uygulamalar (apps) üzerinde durularak; akıllı telefon pazarındaki son eğilimlerin avantaj ve dezavantajları özetlenmiştir. |
DERLEME | |
2. | Anjiyoödem: Tanı ve tedavi yaklaşımları Angioedema: Diagnosis and treatment approaches Ali Tahsin Güneş, Sevgi Akarsudoi: 10.4274/turkderm.35651 Sayfalar 7 - 18 Anjiyoödem (AE) deri ve/veya mukozaların ani başlangıçlı geçici lokalize ödemi olarak tanımlanır. Bu şişme tablosu subkutan ve submukozal dokulardaki postkapiller venüllerin geçirgenliğini arttıran çeşitli vazoaktif mediyatörlerin aracılığıyla oluşan interstisyal ödem sonucunda meydana gelir. Deriye lokalize olduğunda asimetrik, gode bırakmayan, yer çekimiyle yer değiştirmeyen ve bazen ağrılı olabilen şişme ile karakterizedir. Bununla birlikte laringeal ödem ve barsak tutulumu gibi mukozal ataklar şiddetli rahatsızlığa ve hayati tehlike oluşturan semptomlara yol açabilir. Çeşitli AE formları arasında C1 inhibitör geninin disfonksiyonu veya eksikliği ile ilişkili AE (klasik herediter AE tipleri ve edinsel AE), allerjik AE, ilaçlarla ilişkili AE (steroid dışı antiinflamatif ilaçlara bağlı AE, anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörlerine bağlı AE), idiyopatik AE ve yakın zamanda tanımlanan tip 3 herediter AE bulunmaktadır. Bu değişik AE formlarında örtüşen semptomlar olabilmekle birlikte bazı özgün klinik ve öykü özellikleri yanında eşlik eden ürtikaryanın varlığı ayırıcı tanıda yardımcı olabilir. AE benzeri tabloları dışlamak, tetikleyici faktörleri saptamak ve uzaklaştırmak, atakları erken farketmek ve gerekli olduğunda agresif solunum yolu açıklığını sağlamak başarılı tedavinin temelini oluşturur. Bu makalede AE’nın sık ve nadir görülen formları yanında klinik semptomları, ayırıcı tanıları ve tedavi yaklaşımları derlenmiştir. |
ARAŞTIRMALAR | |
3. | Kontakt dermatitli olgularda topikal ilaçlara bağlı kontakt duyarlılığın değerlendirilmesi Evaluation of contact sensitivity to topical drugs in patients with contact dermatitis Bilge Bülbül Şen, Aynur Akyol, Ayşe Boyvatdoi: 10.4274/turkderm.79892 Sayfalar 19 - 25 Amaç: Topikal ilaçlar kontakt allerjenler arasında önemli bir gruptur. Çalışmamızda, kontakt dermatitli olgularda topikal ilaçlara bağlı kontakt duyarlılığın değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: 2003 ve 2008 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’nda topikal ilaç kullanımına bağlı kontakt dermatit geliştiğinden şüphelenilen 129 hasta çalışmaya alındı. Çalışmada Avrupa standart yama testi serisi ve Medikament yama testi serisi ve hastaların kullanmış olduğu topikal ilaçlarla yapılan test sonuçları değerlendirmeye alındı. Test sonuçlarının klinik tablo ile uyumluluğu değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 129 hastanın 80’inde (%62,0) bir veya birden fazla allerjene karşı pozitiflik saptandı. Pozitiflik saptanan 80 hastanın 61’inde (61/129, %47,3) medikament pozitifliği olduğu görüldü. Klinik olarak anlamlı medikament duyarlılık sıklığı %37,9 (49/129) olarak saptandı. Nitrofurazon (%18,6) en sık allerjen olarak saptandı. Sonuç: Çalışmamızda topikal olarak uygulanan ilaçlara karşı allerjik kontakt dermatit gelişiminin sık görüldüğü saptanmıştır. Bu nedenle kontakt dermatit şüphesi ile değerlendirilen hastalarda topikal ilaçlara bağlı kontakt duyarlılık ihtimali akılda tutulmalı ve gerekli durumlarda sorumlu antijenin saptanması amacıyla yama testleri ile ileri araştırmalar yapılmalıdır. |
4. | Dermatofitlerin identifikasyonunda moleküler yöntemlerin yeri ve uygulanabilirliğinin belirlenmesi The place of molecular methods in the identification of dermatophytes and the determination of their feasibility Fatma Bıyık, Yvonne Gräser, Serdar Susever, Güzin Özarmağan, Yıldız Yeğenoğludoi: 10.4274/turkderm.82435 Sayfalar 26 - 32 Amaç: Dermatofitler geleneksel izolasyon besiyerlerinde fırsatçı mantarlar gibi birkaç günde izole edilemezler. Uygun ortamda üreme süreleri yaklaşık olarak iki haftayı kapsar ve identifikasyonunda tipik makroskopik, mikroskopik özellikler ve biyokimyasal testler gibi geleneksel yöntemlerden yararlanılır. Ancak fenotipik özellikler ile her zaman başarılı sonuçların alınamayışı, bu nedenle tanı ve tedavide oluşabilecek gecikme ve sorunlar, nükleik asit amplifikasyon temeline dayalı yöntemlerden yararlanmayı gerekli kılmıştır. Bu çalışmada geleneksel yöntemler ile identifikasyonu yapılan 56 dermatofit suşunun moleküler yöntemlerle de identifiye edilerek her iki yöntemin birbirleriyle uyum derecelerinin araştırılması ve moleküler yöntemlerin rutin laboratuvarlarda kullanılabilirliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Dermatofitoz ön tanılı 270 hastanın çeşitli klinik örnekleri (saç+saçlı deri, deri ve tırnak kazıntısı) öncelikle geleneksel yöntemlerle incelenmiş; Sabouraud dekstroz agar, mısır unlu agar ve patates dekstroz agar besiyerleri izolasyon amacı ile kullanılmıştır. Gerektiğinde üreyi hidrolize etme, Trichophyton agar besiyerlerindeki çeşitli vitaminleri kullanabilme özellikleri araştırılmıştır. Moleküler tanı amacı ile polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ve sekans analizi yapılmıştır. Bulgular: Geleneksel yöntemler ile suşların 37 (%66,1)’sinin Trichophyton (T) rubrum, dördünün (%7,1) T. mentagrophytes, dördünün (%7,1) T. tonsurans, birinin (%1,8) T. violaceum, sekizinin (%14,3) Trichophyton cinsinden, birinin (%1,8) Microsporum(M) canis, birinin (%1,8) Microsporum cinsinden olduğu saptanmıştır.Moleküler (T1 PCR, 25 GA PCR, ITS PCR-RFLP ve sekans analizi) identifikasyon sonuçlarına göre ise 41 suş (%73,2) T. rubrum, 10 suş (%17,8) T. interdigitale, bir suş (%1,8) T. violaceum, iki suş (%3,6) M. canis, bir suş (%1,8) Peacilomyces lilacinus, bir suş (%1,8) Aspergillus fumigatus olarak belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmanın sonuçları identifikasyonlarında zorluk çekilen dermatofitlerin cins ve tür düzeyinde tanımlanmasında moleküler yöntemler ile hızlı ve güvenilir sonuçlar alındığını göstermiştir. |
5. | Sweet sendromu: 31 hastanın klinik ve laboratuvar bulgularının değerlendirilmesi Sweet syndrome: Clinical and Laboratory Findings of 31 Cases Serap Güneş Bilgili, Ayşe Serap Karadağ, Ömer Çalka, İrfan Bayramdoi: 10.4274/turkderm.98470 Sayfalar 33 - 38 Amaç: Sweet sendromu ani başlangıçlı, ağrılı, eritemli, papül ve plaklar, ateş, nötrofilik lökositoz ve dermiste yoğun nötrofil infiltrasyonu ile karakterize inflamatuvar bir hastalıktır. Literatürde ülkemizdeki Sweet sendromlu hastaların verileri ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu çalışmada kliniğimize başvuran Sweet sendromlu olguların klinik, laboratuvar ve histopatolojik bulguları incelenerek literatür verileri ile karşılaştırılmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 2005-2011 yılları arasında kliniğimize başvuran Sweet sendromlu hastalar alındı. Hastaların epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar bulguları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan 31 Sweet Sendromlu hastanın 24’ü kadın (%77,4), 7’si erkek (%22,6) idi. Yaşları 23 ile 82 yaş arasında değişmekte olup, ortalaması 48 yaşdı. Deri lezyonları en sık üst ekstremitede yerleşmekteydi. En sık sistemik bulgu konjonktivit olup bunu sırası ile ateş, artralji ve myalji izlemekteydi. Etyolojide özellikle üst solunum yolu infeksiyonları tesbit edildi. Deri biyopsilerinin histopatolojik incelemesinde Sweet sendromu ile uyumlu olarak dermiste yoğun nötrofil infiltrasyonu gözlenirken, 3 olguda vaskülit bulguları görüldü. Sonuç: Çalışmamıza ait klinik ve laboratuvar sonuçları çoğunlukla literatür ile uyumlu idi. Hastalığın majör kriterlerinde tanı için vaskülitin eşlik etmediği nötrofilik infiltrasyon varlığı önerilse de olgularımızın %10’unda lökositoklastik vaskülit bulgularına rastladık. Bu nedenle vaskülit bulgularının da Sweet sendromu tanısından uzaklaştırmayacağını düşünmekteyiz. |
6. | Atopik dermatitli ergenlerde benlik saygısı ve dermatolojik yaşam kalitesinin değerlendirilmesi Evaluation of self-esteem and dermatological quality of life in adolescents with atopic dermatitis İjlal Erturan, Evrim Aktepe, Didem Didar Balcı, Mehmet Yıldırım, Yonca Sönmez, Ali Murat Ceyhandoi: 10.4274/turkderm.23230 Sayfalar 39 - 44 Amaç: Atopik dermatit kaşıntılı deri lezyonları ile karakterize kronik, inflamatuvar bir deri hastalığıdır. Ergenlik döneminde birey dış görünümü ile yoğun bir şekilde ilgilendiği için bu dönemde dış görünümü değiştiren kronik deri hastalıkları benlik saygısı gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu çalışmada atopik dermatitin dış görünüşü etkileyen bir deri hastalığı olması ve bireyin özgüven gelişiminde önemli bir dönemi oluşturan ergenlik döneminde dikkatin bedene yönelmiş olması sebebi ile atopik dermatitli ergenlerin benlik saygılarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 33 atopik dermatitli hasta ve 33 sağlıklı kontrol dahil edildi. Hasta ve kontrol grubunda benlik saygısı ve dermatolojik yaşam kalitesinin ölçümünde Piers-Harris özkavram ölçeği ve çocuk dermatoloji yaşam kalitesi ölçeği (ÇDYKÖ) kullanıldı. Atopik dermatit hastalık şiddeti belirlemesinde (SCORAD) indeksinden yararlanıldı. Bulgular: Piers-Harris Benlik Saygısı Ölçeği toplam puanlarına göre değerlendirildiğinde hasta grubunda benlik saygısı kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulundu. Hasta ve kontrol grubu arasında mutluluk/doyum ve kaygı alt ölçek puanları arasında fark istatistiksel olarak anlamlı bulunurken diğer alt ölçekler açısından anlamlı fark yoktu. Atopik dermatitli hasta grubunda dermatolojik yaşam kalitesi sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşüktü. Atopik dermatitli ergenlerde benlik saygısı toplam puanı ile ÇDYKÖ puanı arasında negatif yönde orta düzeyde anlamlı korelasyon saptandı. Sonuç: Sonuçlarımız atopik dermatitli ergenlerde cinsiyetler arası fark gözlenmeksizin benlik saygısı ve dermatolojik yaşam kalitesinin olumsuz yönde etkilendiğini göstermektedir. Bu hastalar dermatolojik muayene ve tedavileri yanında psikiyatrik açıdan da değerlendirilmelidirler. Atopik dermatitli ergenlere gerekli psikososyal desteğin verilmesi ile benlik saygıları ve yaşam kalitelerinin düzeleceğini düşünmekteyiz. |
7. | Rozase hastalarında uzun atımlı-Nd: YAG lazerin tedavi etkinliğinin araştırılması Treatment of rosacea with long-pulsed Nd: YAG laser Ekin Meşe Say, Gonca Gökdemirdoi: 10.4274/turkderm.09825 Sayfalar 45 - 49 Amaç: Rozase genellikle yüz bölgesine sınırlı kronik inflamatuvar bir dermatozdur. Küratif bir tedavisi olmadığı için relapslarla seyreder. Hastalıkta görülen vasküler lezyonlar ve flushing atakları hasta için oldukça rahatsız edici bir durumdur. Kullanılan topikal ve oral antibiyotikler bu lezyonlar için etkili değildir. Son yıllarda rozasenin vasküler lezyonları için çeşitli lazer sistemleri kullanılmıştır. Rozasenin eritem ve telanjiyektatik lezyonlarında uzun atımlı Nd: YAG lazerin etkinliğini araştırmaktı. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya rozasenin eritematotelanjiektatik (ETR) evresinde bulunan 39 hasta (29 kadın, 10 erkek) alındı. Hastaların demografik ve hastalığına ait veriler bir forma kaydedildi. Her hasta için 0-3 arasında değişen “hastalık şiddet” skoru hesaplandı. Uzun atımlı Nd: YAG lazer ile lezyonların olduğu bölgelere 3-4 hafta ara ile uygulama yapıldı. Tedavi öncesi ve sonrasında fotoğrafları çekildi. Hastaların lezyonları 7 ayrı anatomik bölgeye ayrılarak incelendi. Tedavi başarısı araştırmacı tarafından fotoğraflara bakılarak değerlendirildi. Hasta memnuniyeti için hastalara 0-3 skalası kullanıldı. Bulgular: Hastalara ortalama 3,95 seans (2-8 seans) uygulama yapıldı. Şiddet skorlarına göre hastalar; 12 hasta ETR-1, 9 hasta ETR-2 ve 18 hasta ETR-3 olarak gruplandı. Tedavi sonrasında hesaplanan şiddet skorlarındaki değişimlerin istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü (p<0,05). Tedaviden en iyi yanıt alan grubun ETR-1 (%91,70) olan hasta grubu olduğu ve hastalık şiddeti arttıkça alınan yanıtın azaldığı saptandı. Lezyonların en sık gözlendiği 3 bölge sırasıyla malar bölge, ala nasi ve nazal dorsum bölgesiydi. En başarılı bölge çene bölgesi iken, en başarısız bölge ala nasi olarak gözlendi. Araştırmacı tarafından hastaların yaklaşık %97’sinde tedavi orta derecede başarılı veya başarılı olarak bulundu. Hastaların %61,5’i tedavi sonucunu mükemmel olarak değerlendirdi. Sadece 1 hastada hipopigmente atrofik skar görüldü. Sonuç: Uzun atımlı Nd: YAG lazer, rozasenin vasküler lezyonlarında güvenli ve etkili bir tedavi seçeneğidir. |
8. | Dişeti hiperpigmentasyonunun açık sprey yöntemi ile kriyoterapisi Treatment of gingival hyperpigmentation by open spray cryotherapy Belkız Uyar, Emine Akgündoi: 10.4274/turkderm.87259 Sayfalar 50 - 53 Amaç: Dişeti hiperpigmentasyonu tıbbı bir problem olmasa da, orta ya da ciddi düzeyde dişeti pigmentasyonu olan, özellikle de dişeti gülüşü olan hastalarda sıklıkla estetik müdahale gerekir. Dişeti hiperpigmentasyon tedavisinde cerrahi yöntemler, kriyoterapi, elektrokoterizasyon ve lazer tedavileri gibi değişik tedavi yöntemleri bildirilmiştir. Gereç ve Yöntemler: Dişeti melanin pigmentasyonundan rahatsız olan ve bunun giderilmesini isteyen 21 hasta çalışmaya alındı. Biz kriyo tabancası kullanarak açık spreyleme yöntemi ile her hiperpigmente alana 5-10 saniye sıvı azot gazı uyguladık. Pigmentasyonun yoğunluğunu klinik gözlemimize dayanarak tedavi öncesi ve tedaviden 3 ay sonra kaydettik. Kanama, şişlik, kızarıklık ve iyileşme durumu gibi klinik parametreleri tedaviden 24 saat ve 1 hafta sonra değerlendirdik. Hissedilen ağrı seviyesini belirlemek için sayısal ağrı skalası kullandık. Bulgular: Tedaviden önce 41.62+16.58 olan ortalama pigmentasyon değerine göre, tedaviden 3 ay sonra ortalama dişeti pigmentasyon değeri 19.28 +11.85 ye geriledi. Tedavi öncesi ve tedavi sonrası ortalama değerleri istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç: Dermatoloji kliniklerinde açık sprey yöntemiyle uygulanan kriyoterapi dişeti pigmentasyonunun giderilmesinde güvenle kullanılabilir. |
9. | Mezuniyet öncesi dermatoveneroloji eğitiminde mini klinik değerlendirme uygulaması: Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin deneyimi Mini clinical evaluation exercise in undergraduate dermatovenereology education: an experience of University of Pamukkale, Medical Faculty Şeniz Ergin, Serdar Özdemir, Akile Sarıoğlu Büke, Cüneyt Orhan Kara, Nida Kaçardoi: 10.4274/turkderm.36043 Sayfalar 54 - 58 Amaç: Mini Klinik Değerlendirme, tıp eğitiminde öğrencinin tıbbi görüşme, fizik muayene, insani yaklaşım/profesyonellik, klinik karar verme, danışmanlık, organize ve etkin olabilme becerilerinin değerlendirildiği, dünyada kullanımı giderek yaygınlaşan, geçerli ve güvenilir bir değerlendirme yöntemidir. Fakültemizde mezuniyet öncesi tıp eğitiminde uygulanan biçimlendirici değerlendirme yöntemlerini zenginleştirmek amacıyla, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı’nda mezuniyet öncesi tıp eğitimi alan öğrencilere, bu değerlendirme yönteminin uygulanması planlandı. Gereç ve Yöntemler: Mini Klinik Değerlendirme, 42 tıp fakültesi öğrencisine asistan hekimler tarafından uygulandı. Öncelikle, 5 asistan hekim Mini Klinik Değerlendirme ile bir öğretim üyesi tarafından değerlendirildi ve uygulamaya yönelik değerlendirici rolleri konusunda bilgilendirildi. Öğrenciler, değerlendirme öncesinde uygulama hakkında bilgilendirildi. Değerlendirmelerde standart Mini Klinik Değerlendirme formu kullanıldı. Klinik beceriler, 7 yeterlik alanında 9’lu likert ölçeği ile skorlandı. Uygulamanın sonunda, öğrenciler ve değerlendiriciler, Mini Klinik Değerlendirme uygulaması ile ilgili memnuniyetlerini formda bulunan 9’lu likert ölçeği üzerinden derecelendirdiler. İstatistiksel analiz için student t-test ve one-way anova yöntemleri kullanıldı. Öğrenci geri bildirimleri “grounded theory” ile değerlendirildi. Bulgular: Dermatoloji servisinde 6, poliklinikte 44 olmak üzere toplam 50 uygulama gerçekleştirildi. Uygulamaya yönelik olarak değerlendirici memnuniyeti ortalama 7,16 öğrenci memnuniyeti ise 7,98 olarak belirlendi. Öğrenci memnuniyeti açısından değerlendiriciler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Uygulamada gözlem süreci ortalama 16,5 dakika, geri bildirim süreci ortalama 6,5 dakika olarak belirlendi. Gözlem ve geri bildirim süreleri açısından değerlendiriciler arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Klinik yeterlik puanlarının ortalamaları 4,28 ile 8,14 arasında bulundu. En yüksek puanlar insani yaklaşım/profesyonellik, en düşük puanlar ise klinik karar verme becerisi alanında kaydedildi. Sonuç: Verilerimiz ışığında, Mini Klinik Değerlendirme uygulamasının Mezuniyet öncesi tıp eğitiminde değerlendirme aracı olarak kullanılabileceğini düşünmekteyiz. Tıp eğitimi programında yer edinebilmesi için farklı gözlemciler tarafından yürütülecek çalışmalara gereksinim vardır. |
OLGU SUNUMLARI | |
10. | Yüzde yerleşen erüptif vellüs kıl kisti: Bir olgu ve literatürün gözden geçirilmesi Eruptive vellus hair cysts on the face: a case report and literature review Fadime Kılınç, Ahmet Metin, Ayşe Akbaş, Olcay Kandemir, Sevgi Kılıçdoi: 10.4274/turkderm.90277 Sayfalar 59 - 62 Eruptif vellus kıl kisti genelde göğüs ve ekstremitelerde ortaya çıkan, çok sayıda, asemptomatik, komedon benzeri papüllerle karakterize, ender rastlanan bir deri hastalığıdır. Çocuk ve genç erişkinlerde daha sık görülmektedir. Etyolojisi tam bilinmeyen rahatsızlık sporadik şekilde gelişebileceği gibi otozomal dominant yolla kalıtsal geçiş de gösterebilmektedir. Burada; yüzün alın ve yanak bölgelerinde yoğun yerleşim gösteren, çok sayıda, grimsi sarı- renginde papülleri bulunan, eruptif vellus kıl kisti tanısı koyduğumuz 28 yaşında bir kadın, lezyonların yüz yerleşimi ve farklı görünümü nedeniyle sunularak ayırıcı tanısı, tedavi alternatifleri literatür verileri eşliğinde tartışıldı. |
11. | Lentigo malina ve komşuluğudaki pigmente lezyonlar Lentigo maligna and contiguous pigmented lesion Havva Erdem, Ümran Yıldırım, Cihangir Aliağaoğlu, Hakan Turan, Ali Kemal Uzunlardoi: 10.4274/turkderm.46547 Sayfalar 63 - 65 Lentigo malina, melanoma in-situnun alt tipidir. Genellikle 50-80 yaş arasında görülür ve deri kanserlerinin %10 ile 15’ ini oluşturur. LM, atipik, pigmente, maküler lezyonların geleneksel tanımıdır.LM aşırı güneş hasarlanmasıyla oluşur. Genellikle yaşlı hastalarda ve yüz bölgelerinde görülür. Atipik, pigmente, maküler lezyonlarda histolojik tanı, solar lentigodan in-situ melanoma (lentigo maligna pattern) veya invazive melanomaya (lentigo maligna melanoma) kadar geniş aralığa sahiptir. İnsizyonel biyopsilerde solar lentigo, pigmente aktinik keratoz veya retiküle seboreik keratozun mevcudiyeti klinisyeni ve patoloğu yanıltabilir. Onlar lentigo malina bulunmadığını düşünebilirler. Bu yüzden bu vakalarda eksizyonel biyopsi gereklidir. Bizim bu vakayı sunmaktaki amacımız, klinikopatolojik korelasyonun önemini ve lentigo maligna komşuluğundaki lezyonların yanlış tanıya yol açabileceğine dikkat çekmektir. |
12. | Skar sarkoidozu Scar sarcoidosis Bengü Gerçeker Türk, Tuğçe Özkapu, Meltem Türkmen, Alican Kazandı, Can Ceylandoi: 10.4274/turkderm.68736 Sayfalar 66 - 68 Skar sarkoidozu yanık alanları, cerrahi skarlar, aşı ve injeksiyon noktaları, dövme gibi eski travma alanları üzerinde gelişen, histopatolojik olarak non-kazeifiye granülomatöz infiltrasyon ile karakterize, nadir görülen bir kutanöz sarkoidoz tipidir. Sistemik sarkoidozlu olgularda bazen hastalığın ilk bulgusu olarak görülebilmektedir. Burada yedi yıl önce geçirdiği trafik kazasına ait skar alanları üzerinde sarkoidoz gelişimi ve pulmoner tutulumu saptanan otuz dört yaşında bir erkek olgu sunulmaktadır. |
13. | Psoriasis üzerinde poliozis Poliosis overlying psoriasis Sevgi Akarsu, Turna İlknur, Saim Çarşanbalı, Ceylan Canbaz Avcı, Erdener Özer, Emel Fetildoi: 10.4274/turkderm.50480 Sayfalar 69 - 71 Poliozis, hipopigmente veya depigmente kıllardan oluşan lokalize alanı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu tablonun foliküler melanositlerin inflamatuvar veya otoimmün bir mekanizmayla yıkımı sonucu oluştuğuna inanılmaktadır. Poliozis bazı herediter sendromlarla birlikte görülebileceği gibi inflamasyon, irradyasyon veya infeksiyonu takiben ve bazı ilaçlarla edinsel olarak da oluşabilir. Ayrıca bazı nevüsler, melanom ve nörofibrom gibi bazı benin ve malin lezyonlar üzerinde de gelişebileceği bildirilmiştir. Ancak literatürde T hücre aracılı otoimmün inflamatuvar bir hastalık olan psoriasis ile poliozis ilişkisine dair bir veri bulunmamaktadır. Burada saçlı derideki psoriasis plağı üzerinde poliozis gelişen 11 yaşında bir kız olgu sunulmaktadır. |
TANINIZ NEDIR? | |
14. | Tanınız nedir? What is your diagnosis? Hakan Turan, Hülya Albayrak, Zehra Gürlevik, Oğuz Küçükçakır, Murat OktaySayfalar 72 - 73 Makale Özeti | |
YENI YAYINLAR | |
15. | Geriatrik Dermatolojide Klinik Olgular Clinical Cases in Geriatric Dermatology Sayfa 74 Makale Özeti | |