Dergimiz 2012 aralık sayısıyla karekod sistemi uygulamasına başlamıştır.
Makalelerin üzerinde bulunan Karekodu dilediğiniz akıllı cihazınız ile okutarak makaleyi indirebilir veya meslektaşlarınızlada paylaşa bilirsiniz.
Cihazınıza QR codeReader app indirerek uygulamayı kullanmaya başlayabilirsiniz.
Apple app için tıklayınız
Android app için tıklayınız
EDITÖR'DEN | |
1. | Editörden Editorial Ertuğrul H. AydemirSayfa 74 Makale Özeti | |
DERLEME | |
2. | Deri Hastalıklarında Kalsiyum Kanal Blokörlerinin Kullanımı The Use of Calcium Channel Blockers in Skin Diseases Mualla Polat, Özge Uzundoi: 10.4274/turkderm.26986 Sayfalar 75 - 79 Kalsiyum kanal blokörleri hipertansiyon, anjina, periferik damar hastalıkları ve bazı aritmi durumları da dahil olmak üzere çoğunlukla kalp damar hastalıklarında kullanılan bir ilaç grubudur. Bu ilaçlar vasküler düz kas hücrelerinin ve fibroblastların proliferasyonunu ve büyümelerini baskılayabilir, kollajen, fibronektin, proteoglikan gibi ekstrasellüler matriks proteinlerinin sentezini de inhibe edebilirler. Bazı kalsiyum antagonistleri lenfositler üzerinde immünmodülatör veya disimmünregülatör etkiye sahiptir ve superoksit salıverilmesini veya nötrofillerin fagositik aktivasyonunu baskılayabilirler. Ayrıca mast hücre degranülasyonu ve trombosit agregasyonunu da bozabilir. Sözünü ettiğimiz bu özellikler dikkate alındığında, kalsiyum kanal blokerleri yaygın olarak kullanıldıkları kardiyovasküler hastalıkların tedavisi dışında dermatolojik hastalıkların tedavisinde de yer bulabilmektedirler. Sunduğumuz bu derlemede kalsiyum kanal blokerlerinin Raynaud fenomeni, pernio, kronik anal fissür, vulvodini, keloidler ve yanık izleri, kalsinozis kutis, leiomiyom gibi çeşitli dermatolojik hastalıkların tedavilerindeki kullanımları değerlendirilecektir. |
ARAŞTIRMALAR | |
3. | Genç Erkeklerde Becker Nevüs Prevalansı Prevalence of Becker Nevus in Young Men Ercan Karabacak, Ersin Aydın, Bilal Doğan, Kürşat Gökerdoi: 10.4274/turkderm.65982 Sayfalar 80 - 83 Amaç: Becker nevüs (BN) erkeklerde kadınlara göre 4-6 kat daha sık görülen, unilateral yerleşim gösteren, keskin sınırlı, düzensiz hiperpigmente makül ve yamalar ile karakterize, hipertrikozun eşlik edebildiği hamartamatöz bir lezyondur. Genellikle peripubertal dönemde ortaya çıkar. BN ile ilgili epidemiyolojik veriler hakkında çok az bilgi mevcuttur, ülkemizdeki prevalansı ise bilinmemektedir. Biz bu çalışmada, ülkemizdeki genç erkeklerde prospektif ve kesitsel olarak BN prevalansını belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Mart 2012-Ağustos 2012 tarihleri arasında ülkenin farklı bölgelerinden dermatoloji polikliniğine başvuran, bir devlet okuluna öğrenci olarak alınacak, 8207 erkek öğrenci adayı çalışmaya dahil edildi. Adaylar yapılan kapsamlı sağlık muayenelerinde, BN varlığı, yerleşim yeri ve hipertrikoz birlikteliği yönünden de değerlendirilerek elde edilen bulgular kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 8207 erkek adayın yaşları 18 ile 22 arasında değişmekteydi. Yaş ortalaması 20,02±1,40, BN’ün ortalama başlangıç yaşı ise 12,2 olarak hesaplandı. Adayların 68’inde (birisinde iki farklı lokalizasyonda) BN tespit edildi. BN prevalansı %0,82 olarak hesaplandı. BN en fazla pektoral alanda (%24,64), sonra azalan sıra ile skapular (%23,18), omuz (%18,84), infraskapular (%17,39), kol (%5,80), abdomen (%5,80) ve uylukta (%4,35) yerleşmişti. Altmış sekiz adayda saptanan 69 BN’ün 34’ünde (%49,2) hipertrikoz bulunuyordu. Sonuç: Çalışmamızda BN’ün ağırlıklı olarak skapular ve pektoral alan olmak üzere iki bölgede yerleşim gösterdiği, prevalansının %0,82 olduğu ve lezyonların %49,2’sinde hipertrikoz bulunduğu saptandı. |
4. | Çocuklarda Pilomatriksoma (Kalsifiye Epitelyoma) Pilomatrixoma in Children (Calcifying Epithelioma) Onursal Varlıklı, Turan Yıldız, Gülcan Çetin, Muzaffer Yıldırım, Mustafa Teoman Erdemdoi: 10.4274/turkderm.57777 Sayfalar 84 - 87 Amaç: Pilomatriksoma veya Malherbe’nin kalsifiye epitelioması kılın pluripotent prekürsör matriks hücrelerinden köken alan, nadir görülen, iyi huylu, sınırlı, kalsifiye epitelyal bir tümördür. Genellikle baş boyun ve üst ekstremitelerde, deri veya deri altında, semptom vermeyen nodül olarak görülür. Bu klinik çalışmada, 20 olgudaki tecrübelerimiz ışığında tümörün epidemiyolojisinin, klinik ve histopatolojik bulgularının, ayırıcı tanısının ve tedavi sonuçlarının tartışılması hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, 2005-2012 yılları arasında çocuk cerrahisi kliniklerinde deri altı kitlelere eksizyonel biyopsi uygulanan ve patolojik olarak pilomatriksoma tanısı alan 20 olgu retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Toplamda 20 olgumuzun 12’si kız (%60), 8’i erkekti (%40). Tanı aldıklarında hastaların ortalama yaşı 9,6 yıldı. Olgularımızın 18 tanesi (%90) tek nodül şeklinde, 2 tanesi (%10) ayrı lokalizasyonlarda çift nodül şeklindeydi. Tümör lokalizasyonları itibari ile %54,5’ü başboyun, %31,8’i ekstremite ve %13,6’sı gövdede bulunuyordu. Sonuç: Pilomatriksoma, sık olmamasına rağmen daha çok çocuklarda ve adelosanlarda görülen cerrahi eksizyon ile tedavi edilebilen benin bir deri tümörüdür. Bu olguların tekrarlama ve hatta metastaz riski taşıyan malin formunun atlanmaması için histopatolojik ve klinik özelliklerinin dikkatle değerlendirilmesi gereklidir. |
5. | Renal Transplantasyon Hastalarında Gözlenen Deri Bulgularının Süreye Göre Değişiminin Değerlendirilmesi Evaluation of Cutaneous Manifestations According to the Time in Renal Transplant Recipients Burhan Engin, Selma Alagöz, Ali Reza Fenjanchi, Zekayi Kutlubay, Eneida Kote, Leyla Usmanova, Nurhan Seyahi, Özden Öz Calay, Ertuğrul Hasbi Aydemirdoi: 10.4274/turkderm.81542 Sayfalar 88 - 93 Amaç: Bu çalışmada renal transplant hastalarında görülen deri bulgularının sıklığı ve klinik özelliklerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda renal transplantasyon yapılan 116 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Altı aylık takip süreleri olan hastaların verileri değerlendirmeye alındı. Yaşları 10-68 arasında değişen (ortalama 36,62) 68 erkek (%58,6) ve 48 kadın (%41,4) hasta vardı. Hastaların detaylı dermatolojik muayeneleri yapıldı. Hastalar cinsiyet (erkek-kadın), transplantasyon süresi (1-5 yıl, 5-10 yıl ve 10 yıl üzeri), ve kullanılan ilaçlara (siklosporin, takrolimus, bu iki ilaç dışında immünosüpresan ilacı kullanan) göre gruplandırıldı. Bulgular: Transplant hastalarında en sık görülen deri bulguları infeksiyon hastalıklarıydı. Deri bulguları onikomikoz (13), tinea pedis (9), akneiform lezyon (15) ve verruka (9) şeklinde kaydedildi. Altı ay sonraki klinik değerlendirmede benzer sonuçlar elde edildi. Klinik muayenede hastalarda %7 premalin ve malin lezyon tespit edildi. Hasta gruplarına göre elde edilen sonuçlarda cinsiyet, transplantasyon süresi ve kullanılan ilaçların klinik bulguları etkilemediği belirlendi. Sonuç: Renal transplant hastalarında dermatolojik muayene ve takipler uzun süreli olmalıdır. |
6. | Sağlık Çalışanlarında Lateks Alerjisi Latex Allergy In Health Care Workers Hayriye Sarıcaoğlu, Sevil Ovalı Toka, Sema İpek Algandoi: 10.4274/turkderm.65002 Sayfalar 94 - 98 Amaç: Bu çalışmada hastanemizde çalışan sağlık personelinde lateks alerjisi sıklığının araştırılması, olguların klinik ve demografik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Yüz sağlık personeline doktor tarafından ayrıntılı bir anket uygulandı. Lateks alerjisini saptamak amacıyla tüm olgulara lateks ile prik test, lastik kimyasalları ve lateks eldiven parçası ile yama testi uygulandı. Serumda lateks spesifik Ig E analizi yapıldı. Bulgular: Olguların 36’sı hemşire, 14’ü doktor, 50’si yardımcı sağlık personeliydi. Kırk altı kişide klinik belirtiler mevcut iken, 54 kişide klinik belirti yoktu. Klinik hastalık ile çalışma süresi, temas süresi (saat/gün), atopi öyküsü ve ilaç/gıda alerjisi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı. Beşi hemşire, biri yardımcı sağlık personeli olmak üzere toplam 6 olguda prik test pozitif saptandı. Bunların ikisinde lateks spesifik Ig E yüksek bulundu. Prik test pozitifliği ile meslek, klinik hastalık, çalışma ve temas süresi (saat/gün), lateks spesifik Ig E arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulundu. İkisi hemşire, ikisi yardımcı sağlık personeli olmak üzere dört olguda lateks spesifik Ig E yüksek bulundu. İkisinde prik test pozitif saptandı. Lateks spesifik Ig E düzeyi ile çalışma ve temas süresi (saat/gün), prik test arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Lateks eldiven parçası ile yapılan yama testi tüm olgularda negatif sonuçlandı. Yardımcı sağlık personelinin üçünde tiurammiks ile yapılan yama testi pozitif saptandı, bunlardan birinde merkaptobenzotiazol ile de pozitiflik saptandı. Sonuç: Lateks alerjisi için tanımlanan risk faktörleri arasında lateks ürünleri ile sık teması olan meslek grupları önde gelmektedir. Anaflaksiye kadar gidebilen reaksiyonlar olabileceğinden sağlık çalışanları gibi riskli bireylerde erken tip aşırı duyarlılık reaksiyonları gelişmesi halinde lateks alerjisi akla gelmelidir. |
7. | Besinlerle Yapılan Atopi Yama Testinin SCORAD İle İlişkisi Relationship Between Atopy Patch Test with Foods and SCORAD Ali Kutlu, Ersin Aydın, Ercan Karabacak, Sami Öztürk, Seçil Aydınöz, Oktay Taşkapan, Bülent Bozkurtdoi: 10.4274/turkderm.72623 Sayfalar 99 - 102 Amaç: Besinlerle atopik dermatit (AD) kliniği arasındaki ilişki tartışmalıdır.Besinlerle yapılan “fresh prick testleri”nin (FPT) özgünlüğünün düşük olması, AD’de çoğunlukla lezyonların geç ortaya çıkması ve buna bağlı anamnezdeki tutarsızlıklar, provokasyon testinin zaman alıcı ve riskli olması, hastalığın fizyopatolojisinde T lenfositlerin oynamış olduğu rol, atopi yama testini (APT: “Atopy Patch Test”) ön plana çıkartmaktadır. Bu çalışmada besinlerle yapılan APT ve FPT’nin hastalığın ağırlığını yansıtan SCORAD indeksi ile olan ilişkisi araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Mayıs 2006-Mayıs 2007 tarihleri arasında polikliniğimizde AD tanısı alan, yaşları 2–15 yaş arasında 21’i erkek, 24’ü kız 45 hasta dahil edildi. Tüm hastalara yumurta, süt ve buğday unu ile FPT ve APT uygulandı. Hastalığın şiddeti SCORAD indeksi kullanılarak değerlendirildi. Çalışmanın istatistiksel analizinde SPSS sürüm 11.0. istatistik paket programı kullanıldı. P<0,05 ise istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Besinlerle yapılan FPT hastaların %32,5’inde pozitif, %67,5’inde negatif olarak bulundu. En yüksek besin FPT pozitifliği %20 ile buğday ununa karşı gözlendi. Besinlere karşı 21 (%56,8) hastada pozitif APT reaksiyonu vardı. Besinlerle en yüksek APT pozitifliği yumurtaya karşı (%54,1) gözlendi. SCORAD indeksi ile besin allerjenlerine karşı FPT pozitifliği arasında anlamlı ilişki gözlenmedi. Aynı şekilde besinlerle yapılan APT ile SCORAD indeksi arasında ilişki saptanmadı. Sonuç: Çalışmamızda besinlerle allerji testleri pozitifliklerinin AD’nin klinik şiddetini yansıtan parametrelerle ilişkisi gözlenmedi. Özellikle besin APT sonuçlarına göre eliminasyon diyeti kararı vermenin uygun olmadığını düşünmekteyiz. |
8. | Psoriazis Hastalarının Hastalıklarıyla İlgili Bilgi, İnanış ve Tutumları Knowledge, Beliefs and Attitudes of Psoriasis Patients About the Disease Aslı Küçükünal, İlknur Kıvanç Altunay, Ezgi Aktaş, Gülşen Tükenmez Demircidoi: 10.4274/turkderm.04468 Sayfalar 103 - 108 Amaç: Bu araştırmanın amacı, psoriasis hastalarının hastalıklarıyla ilgili bilgilerini, görüş ve tutumlarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya polikliniğimize başvuran, 18 yaş üstü, klinik ve histopatolojik olarak kronik plak tipi psoriasis tanısı almış 111 hasta dahil edildi. Aktif psikiyatrik hastalığı olan ve zeka düzeyi anket sorularını yanıtlamak için yetersiz olan hastalar çalışmadan çıkarıldı. Hastaların sosyodemografik özellikleri ile psoriasis alan ve şiddet indeksi (PASİ) skorları kaydedildi. Hastalara, hastalıkları ve tedavi seçenekleri ile ilgili bilgi, tutum ve davranışlarını sorgulayan anket formu verildi. Elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamıza 111 (45 kadın, 66 erkek) hasta katıldı. Hastaların %6,3’ü hastalığının tanısını bilmiyordu. Hastaların %68,5’i psoriasisin bulaşıcı bir hastalık olmadığını belirtirken %18’i ailevi geçişli bir hastalık olduğunu düşünüyordu. Hastaların %88,3’ü hastalıkları ile ilgili ilk bilgiyi doktordan aldığını, %62,2’si psoriasis ile ilgili yeterli bilgileri olduğunu, %51,4’ü doktorunun kendisine hastalığı ile ilgili yeterli ölçüde bilgi verdiğini söyledi. Hastaların %44,1’i stresin psoriasisi tetiklediğini biliyorken, %38,7’si hastalığı tetikleyici faktörleri bilmiyordu. Hastaların %70,3’ü psoriasisin tedavi edilmezse yayılacağına inanıyordu ve %82’si en çok yüz bölgesinde psoriasisin çıkmasından endişe duyuyordu. Hastalar en çok (%98,2) haricen uygulanan ilaçları tanıyordu. %5,4’ü eşleri veya evleneceği kişilerde psoriasis olmasının kendileri için sorun olacağını ifade etti. Psoriasis hastalığının, arkadaş ilişkilerini, aile ilişkilerini, iş-çalışma aktivitelerini veya okul hayatlarını hiç etkilemediğini bildirenler sırası ile %72,1, %88,3, %72,1 oranında idi. Sonuç: Bu araştırmanın sonucunda toplumumuzda psoriasis hastalarının hastalıkları hakkında yeteri kadar bilgi sahip olmadığı görülmüştür. Dermatologların, psoriasis hastalarının bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi konusuna daha çok eğilmeleri gerektiğini düşünmekteyiz. |
9. | Akneli Hastalarda İzotretinoin Kullanımı Sırasında Dikkat ve Yürütücü İşlevlerde Düzelme Improvement in Attention and Executive Functions During Isotretinoin Treatment in Patients With Acne Erdem Deveci, Ahmet Öztürk, İsmet Kırpınar, Ragıp İsmail Engin, Mehmet Melikoğlu, Selcen Caferoğlu Sakat, Muhammet Demir, Serpil Canpolatdoi: 10.4274/turkderm.93546 Sayfalar 109 - 113 Amaç: Akne hastalarında dikkat, bellek, sözel beceriler ve yürütücü işlevler izotretinoin tedavisi öncesi ve sırasında değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Elli iki tedavi almamış akne hastası ilk vizitte, kontrole gelen 24 hasta 2. vizitte değerlendirildi. Rey İşitsel Sözel Bellek Testi, İşitsel Üçlü Sessiz Harf Sıralama Testi, Kelime Çağrışım (KAS) testi, Sayı Uzam Testi, İz Sürme A ve B testleri ve Stroop Testinden oluşan test bataryası kullanıldı. Aynı zamanda DSM-IV Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme Formu (SCID-I), Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği ve Liebowitz Sosyal Kaygı Ölçeği de uygulandı. Bulgular: İlk değerlendirmeye göre ikinci görüşmede dikkat ve yürütücü işlevlerde düzelme saptandı. Sözel epizodik bellek, öğrenme, işlem belleği ya da kelime akıcılığında bir değişme saptanmadı (Sayı Uzamı İleri p=0,003, İz Sürme Testi-A p=0,002, İz Sürme Testi-B p=0,000, Stroop testi p=0,028). Sonuç: İzotretinoinin bilişsel işlevler üzerindeki olumlu etkisi akne lezyonlarının azalması sonucu aknenin sosyal etkileri konusundaki zihinsel uğraşının azalmasına bağlanabilir. |
OLGU SUNUMLARI | |
10. | Psödobüllöz Anetodermik Pilomatrikoma Pseudobullous Anetodermic Pilomatricoma Sevgi Akarsu, Turna İlknur, Melike Kibar, Özlem Özbağçıvan, Erdener Özer, Emel Fetildoi: 10.4274/turkderm.83604 Sayfalar 114 - 116 Pilomatrikoma (PM) kıl matriksi ve kıl şaftının primitif hücrelerinden köken alan; çoğunlukla baş, boyun ve üst ekstremitelerde görülen asemptomatik, yavaş büyüyen, benin bir deri tümörüdür. Tipik lezyon genellikle soliter, sert kıvamlı, üzeri normal veya eritemli deri ile örtülü, büyüklükleri 0,5 ile 3 cm arasında değişen, derin yerleşimli dermal veya subkutanöz nodül ile karakterizedir. Nadir görülen atipik PM formları içinde yer alan büllöz ve anetodermik PM formlarında lezyonların üzerinde büllöz görüntü oluşabilmektedir. Burada sağ kolunda üzerinde kalın duvarlı gevşek büllöz görünüm izlenen anetodermik PM’lı 11 yaşında bir kız olgu sunulmaktadır. |
11. | El Parmaklarına Lokalize İdyopatik Kalsinozis Kutis Idiopathic Circumscripta Calcinosis Cutis of the Fingers Ömer Çalka, Serap Güneş Bilgili, Ayşe Serap Karadağ, Gülay Bulut, Sevda Göçer Önderdoi: 10.4274/turkderm.90958 Sayfalar 117 - 119 Kalsinozis kutis, çözünmeyen kalsiyum tuzlarının deride birikimi ile karakterize nadir bir hastalıktır. Etyolojisine göre metastatik, distrofik, idyopatik ve iyatrojenik olmak üzere dört tipi vardır. Kalsinozis kutisin patofizyolojisi bilinmemektedir. Distrofik kalsinozis kutis en sık görülen tip iken, idiyopatik tip çok nadir görülür. İdyopatik tip etyolojisinde herhangi bir neden bulunamayan ve ilaç kullanımıyla ilişkisi olmayan tiptir. Başlıca lokalize (sirkumskript) ve jeneralize (universalis) tipleri bulunmaktadır. Lokalize tip genellikle vulva, skrotum, penis ve memede yerleşmektedir. Kesin tanısı histopatolojik olarak deride kalsiyum birikiminin gösterilmesiyle ve klinik olarak diğer tiplerin dışlanmasıyla konulmaktadır. Etkili bir tedavisi bulunmamaktadır. Polikliniğimize başvuran 47 yaşındaki kadın olgunun ellerinde 30 yıldır var olan ağrısız, sarımsı beyaz renkte nodülleri mevcuttu. Olguya klinik ve histopatolojik bulgularla idiyopatik sirkumskript kalsinozis kutis tanısı konuldu. Olgumuz nadir görülen idyopatik sirkumskript kalsinozis kutisin farklı bir lokalizasyonda olması, lezyonlarının literatürde daha önce bildirilmeyen bir lokalizasyonda olması nedeniyle bildirilmektedir. |
12. | Tufted Folikülit: Bir Olgu Sunumu Tufted Hair Folliculitis: A Case Report İlknur Balta, Murat Baykır, Şahande Nur Yüksel, Müzeyyen Astarcı, Alev Eken, Meral Ekşioğludoi: 10.4274/turkderm.37233 Sayfalar 120 - 122 Tufted folikülit (TF), saçlı derinin, tek bir folikül ağzından çok sayıda kılın çıkışı ve skatrisyel alopesi ile karakterize, kronik, ilerleyici, inflamatuvar bir hastalığıdır. On dört yaşında, kız çocuk, on yıldır devam eden saçlı deride akıntılı, kaşıntılı, iltihabi yaralar şikayetiyle polikliniğimize başvurdu. Dermatolojik muayenede, saçlı deride paryeto-oksipital bölgede, 15x25 cm boyutlarında, sklerotik plak zemininde, her bir dilate folikül ağzından 10-15 adet normal saçın dışarı çıktığı gözlendi. Histopatolojik inceleme ile TF tanısı kondu. Hastaya, 3 hafta boyunca verilen 600 mg/gün rifampisin, 1500 mg/gün sefaleksin, 1000 mg/gün vitamin C tedavisi etkili olmadı. Sonrasında 0,5 mg/kg/gün isotretinoin 6 ay süreyle verildi. Bu tedavi ile saçlı derideki inflamasyon ve eksudasyon azalırken, kümeleşmiş saçlar sebat ediyordu. TF tanısı konan bu olgu nadir görülmesi nedeniyle sunulmakta ve tedavisindeki güçlükler üzerinde durulmaktadır. |
13. | Sulfasalazin İle Tetiklenen İlaçla İlişkili Hipersensitivite Sendromu Sulphasalazine Induced Hypersensitivity Syndrome Seçil Saral, Bengü Nisa Akay, Hatice Şanlıdoi: 10.4274/turkderm.22590 Sayfalar 123 - 125 İlaçla ilişkili hipersensitivite sendromu (İİHS), ilaç reaksiyonları arasında en tehlikelilerinden biridir. Sistemik organ tutulumları bu reaksiyonun mortalite ve morbiditesini arttırmaktadır. Lezyonlar en sık makülopapüler döküntü şeklinde ortaya çıkmakla birlikte, lezyon morfolojisi farklılık gösterebilir. Çoğunlukla aromatik antikonvulzanlarla ortaya çıkar. Ancak başka ilaçların da bu ilaç reaksiyonu patogenezinde rol oynayabileceği unutulmamalıdır. Erken tanı tedavide en önemli basamaktır. Burada sulfasalazin ile tetiklenen ve klinik olarak makülopapüler döküntüye eşlik eden püstüler lezyonlarla prezente olan bir İİHS olgusu sunmaktayız. |
TANINIZ NEDIR? | |
14. | Tanınız nedir? İlknur Balta, Celile Gülfer Akbay, Alev Eken, Müzeyyen Astarcı, Hatice Meral EkşioğluSayfalar 126 - 127 Beş yaşında, kız çocuğu, her iki el üzerinde, yüzde ve karın bölgesinde yaralar şikayetiyle polikliniğimize başvurdu. Hikayesinde bu yaraların altı aylıkken başladığı, her iki el üzerindeki yaraların hiç gerilemediği, ancak yüz ve karın bölgesindeki yaraların dört-altı hafta içerisinde gerilediği, bir süre sonra, aynı bölgeden veya farklı bir bölgeden yaraların tekrarladığı öğrenildi. Aile öyküsü yoktu. Dermatolojik muayenesinde, her iki el dorsumunda yedi-sekiz adet, yüzde dört-beş adet, abdomen ön yüzünde ise çok sayıda 0,3-0,6 cm arasında çapları değişen, eritemli veya kahverengi, bazıları kurutlu, bazıları deriye yapışık keratotik tıkaç içeren papüler lezyonları mevcuttu (Resim 1,2). Bu lezyonlardan histopatolojik inceleme için biyopsi alındı (Resim 3,4). Tanınız nedir? |
DERIBILIMIN DERINLIKLERINDEN | |
15. | Kongre Tarihçesinde 20. Yüzyıl Dönemeci History of the 20th Congress Century, the Turn Ekin ŞavkSayfalar 128 - 129 Makale Özeti | |