Dergimiz 2012 aralık sayısıyla karekod sistemi uygulamasına başlamıştır.
Makalelerin üzerinde bulunan Karekodu dilediğiniz akıllı cihazınız ile okutarak makaleyi indirebilir veya meslektaşlarınızlada paylaşa bilirsiniz.
Cihazınıza QR codeReader app indirerek uygulamayı kullanmaya başlayabilirsiniz.
Apple app için tıklayınız
Android app için tıklayınız
EDITÖRE MEKTUP | |
1. | 2012 yılı Haziran ayında İstanbul’da el-ayak-ağız hastalığı sıklığında önemli artış A significant increase in the frequency of hand-foot-mouth disease in İstanbul in June 2012 Algün Polat Ekinci, Esma Erbudak, Can Baykaldoi: 10.4274/turkderm.19942 Sayfalar 192 - 193 2012 yılı Haziran ayında İstanbul Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı'nda el-ayak-ağız hastalığı görülme sıklığında önceki yıllara göre çok ciddi oranda artış olduğunu gözledik. Bunu 2011 Haziran ayı verileri ile kıyasladığımızda bu farkın istatistiksel olarak da anlamlı olduğunu saptadık. İl Sağlık Müdürlüğü yetkililerinden ise bu konuda kendilerine başka bir veri ulaşmadığını öğrendik. Bu hastalık için tek bir kliniğin verilerine dayanarak ileri bir yorum yapmak güç olmakla beraber bir salgın olasılığı bulunduğuna ve bu konuda tüm ülke çapında verilere ihtiyaç olduğuna dikkat çekmek istiyoruz. |
DERLEME | |
2. | Gebelik ve emzirme döneminde kozmesötik kullanımı Use of cosmeceuticals during pregnancy and lactation period Hamza Yıldız, Özlem Karabudak Abuafdoi: 10.4274/turkderm.04557 Sayfalar 194 - 199 Son yıllarda gebelik ve emzirme döneminde gerek bitki gerekse bitki ekstrelerinin (kozmesötik) topikal ya da sistemik kullanımı giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Kullanıcılar bitki ve bitki ekstrelerinin sadece faydalı olduğuna değil aynı zamanda güvenli olduğuna inanırlar. Binlerce bitki ve bitki ekstresinin çok az bir kısmı bilimsel olarak incelenmiştir. Bu derlemenin amacı gebelik ve laktasyon döneminde kullanılan bazı dermato-kozmesötiklerin güvenliği hakkında bilgi vermektir. |
ARAŞTIRMALAR | |
3. | Konya ilinde büllöz hastalıklar: 93 olgu üzerine bir çalışma Bullous disorders in Konya: A study of 93 cases Munise Daye, İnci Mevlitoğlu, Sarenur Esenerdoi: 10.4274/turkderm.04810 Sayfalar 200 - 204 Giriş ve Amaç: Büllöz hastalıklar; deri ve mukozaları tutan doku adezyon moleküllerine karşı spesifik antikorlarla gelişen ya da genetik kalıtımın neden olduğu bir grup hastalıktır. Ülkemizde bu hastalıkları inceleyen detaylı epidemiyolojik çalışma sınırlıdır. Bu amaçla Orta Anadolu’da Konya yöresi ve civarında yaşayan büllöz hastalığı olan olguların demografik, klinik, immünopatolojik, tedavi ve takiplerindeki özellikleri sunmaktayız. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 2006-2012 yılları arasında büllöz hastalık tanısıyla takip edilmiş olan 93 olgunun verileri retrospektif değerlendirildi. Olgularımızın çoğunluğu pemfigus ve büllöz pemfigoid grubunda olduğu için onlara ait veriler daha detaylı irdelendi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 93 olgunun 50’si (%53,8) kadın, 43’ü (%46,2) erkekti. Yaş ortalaması 52,9 yıldı. Olgulardan % 37,6’sı pemfigus vulgaris, %34,4’ü büllöz pemfigoid, %15’i herediter epidermolizis bülloza, % 4,3’ü dermatitis herpetiformis, %4,3’ü pemfigus foliaseus, %2,2’i pemfigus vegetans, %1,1’i Hailey-Hailey hastalığı %1,1’i skatrisyel pemfigoid tanısı almıştı. Pemfigus vulgarisin ortaya çıkış yaş ortalaması 45,9 yıldı ve kadınlarda daha fazla görüldü. Pemfigus vulgarisli olgularda hastalık oral mukozadan başladı ve diğer coğrafik bölgelere göre; oral mukoza tutulumu ile başlayan pemfigus vulgarisli olgularda tanı alma süresi daha uzundu. Büllöz pemfigoidin ortaya çıkış yaş ortalaması 70 yıldı ve kadınlarda daha fazla görüldü. Olguların % 12,5’inde hastalık oral mukozadan başladı. Hiçbir olguda eşlik eden otoimmün hastalık saptanmadı. Doksan üç olgunun 25’ine sadece sistemik steroid, 41’ine sistemik steroid ve adjuvan, 11’ine sadece adjuvan, 16’sına sadece lokal tedaviler verildi. Sonuç: Konya ili ve civarında yaşayan büllöz hastalığı olan olguların demografik, klinik, immünopatolojik, tedavi ve takiplerindeki özellikler sunulmaktadır. |
4. | Büllöz pemfigoidli hastalarda 3 yıllık gözlem: 29 olgu Three-year observation of the patients with bullous pemphigoid: 29 cases Özlem Ekiz, Bilge Bülbül Şen, Emine Nur Rifaioğlu, Tuğba Şen, Esin Atik, Asena Çiğdem Doğramacıdoi: 10.4274/turkderm.80664 Sayfalar 205 - 208 Amaç: Büllöz pemfigoid (BP) kronik, otoimmun subepidemal büllöz bir hastalıktır. Çalışmamızdaki amaç, son 3 yılda kliniğimizde BP tanısı konulan olguların klinik ve epidemiyolojik özelliklerini belirlemek ve sonuçlarımızı ülkemizdeki ve dünyanın diğer yerlerindeki sonuçlarla karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2009 ve Ocak 2013 tarihleri arasında Dermatoloji polikliniğimize başvuran, klinik ve histopatolojik olarak BP tanısı alan hastaların dosyaları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların yaş, cinsiyet, oral mukoza tutulumu, kaşıntının varlığı, hastalık süresi, tetikleyici faktör bulunup bulunmaması, deri lezyonlarının özellikleri, biyopsi örneklerinin direk immunofloresan (DIF) inceleme sonuçları, tedavide kullanılan ilaçlar, nüks ve eksitus oranları ve saptanabilen ölüm nedenleri gibi klinik ve demografik verileri kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 29 hastanın %48,3'ü kadın, %51,7'i erkekti. Yaş ortalamaları 70,17 yıl iken, ortalama hastalık suresi 15,41 aydı. Oral mukoza tutulumu beş, kaşıntı 24 olguda saptandı. Tetikleyici faktör olarak üç olguda ilaç, bir olguda da malignite belirlendi. DIF inceleme sonuçlarında dermoepidermal bileşkede lineer IgG ve C3 depolanması 12 olguda, C3 depolanması 10 olguda mevcuttu. Hastalara başlangıç tedavisi olarak 11 hastaya topikal kortikosteroid, altı hastaya tetrasiklin and nikotinamid kombinasyonu, 10 hastaya sistemik kortikosteroid tedavisi verildi. Yedi hastada verilen ilk tedaviden sonra bir yıl içinde nüks meydana geldi. Hastane içi mortalite iki hastada görüldü. Sonuç: Çalışmamızda son 3 yılda kliniğimizde BP tanısı konulan hastalarının klinik ve epidemiyolojik verileri sunulmuştur. İlimiz farklı etnik gruplardan oluşan heterojen bir popülasyon olduğu için, çalışmamızın ülkemizdeki BP ile ilgili epidemiyolojik verilerin oluşturulmasında katkıda bulunacağına inanıyoruz. Ancak bu konuda yapılmış prospektif, daha uzun süreli ve çok merkezli çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. |
5. | Morfealı hastalarda klinik özellikler, laboratuvar bulguları, seçilen tedavi yöntemi ve takip sonuçları The clinical features, laboratory findings, treatment and follow-up results of patients with morphea Nehir Parlak, Bengü Nisa Akay, Hatice Erdi Şanlı, Aynur Akyoldoi: 10.4274/turkderm.05657 Sayfalar 209 - 213 Amaç: Morfea lokalize skleroderma olarak da bilinen, deri ve deri altı dokuda fibrozis ile karakterli, patogenezi bilinmeyen nadir bir deri hastalığıdır. Bu çalışmada, morfea tanısı alan olgularda, demografik özellikler, klinik seyir, laboratuvar bulguları ve tedavi yanıtlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma 1995-2011 yılları arasında morfea tanısı konulan 58 hastanın retrospektif olarak incelenmesiyle gerçekleştirilmiştir. Tüm hastaların klinik bulguları, eşlik eden hastalıkları, semptomları, immünolojik antikor profilleri, periferal eozinofili varlığı ve tedavi yanıtları araştırılmıştır. 2-12 ay süre ile tedavisi devam etmiş olan 40 hastanın tedavi yöntemleri ve tedaviye yanıtları incelenmiştir. Bulgular: Morfea tanısı alan 58 olgunun 49’u (%84.5) kadın, 9’u (%15.5) erkekti. Hastaların yaş ortalaması 42.33±18.44 yıl (aralık: 7-75yıl) idi. Olguların tamamına morfea tanısı histopatolojik inceleme ile konulurken, borrelia antikorları negatif olarak saptandı. Lezyonlar 36 olguda (%62.1) plak tip, 17’sinde (%29.3) generalize tip, 3’ünde (%5.2) miks (lineer + plak) tip, 2’sinde (%3.4) lineer tip morfea olarak sınıflandırıldı. ANA seviyesi 46 olgunun 12’sinde (%26.2) pozitif olarak bulundu. Morfeanın klinik tipleri ile ANA arasındaki ilişki incelendiğinde plak tipi olanların %38.5’inde, generalize tipi olanların %53.8’inde, miks tip morfealı olguların %7.7’sinde ANA pozitifliği saptanmıştı. Generalize morfeası olan hastalarda ANA pozitifliğinin anlamlı olduğu görüldü (p=0.027). Anti ds-DNA 1 olguda (%2.7), anti-histon antikor 1 olguda (%1.7) ve anti-ku antikor 3 olguda (%8.6) pozitif olarak saptandı. Periferal eozinofili 1 olguda (%2.1) mevcuttu ve bu olguda lezyonlar generalize idi. Olguların 23’üne kolşisin tedavisi verildiği görüldü. Kolşisin tedavisi kullanan hastaların %47.8’inde tedaviye komplet yanıt, %26.1’inde parsiyel yanıt alınırken, %17.4’ünde hastalık stabil kalmış, %8.7’sinde ise progresyon izlenmiştir. Sonuç: Çalışmamızın sonucunda plak tip morfeanın diğer tiplere oranla daha sık görüldüğü, generalize tip morfeada ise ANA pozitifliğinin anlamlı olduğu saptanmıştır. Kolşisinin tedavide etkili ve güvenilir olduğu ve yeni lezyon çıkışını durdurduğu gözlenmiştir |
6. | PET–BT incelenmesi yapılan melanom hastalarının retrospektif analizi Retrospective analysis of melanoma patients who had PET-CT examination Özgür Bakar, Erkan Vardareli, Sedef Sahin, Selcen Yüksel, Tamer Aksoydoi: 10.4274/turkderm.30306 Sayfalar 214 - 217 Giriş ve Amaç: Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de melanom insidansı hızla artmaktadır. Evre 1b ve üzeri olan melanom hastalarında, metastaz taraması için devlet tarafından geri ödemesi yapılan Pozitron Emisyon Tomografisi-Bilgisayarlı Tomografi (PET-BT) görüntüleme tekniğinin kullanımı da giderek yaygınlaşmıştır. Bu çalışmada PET-BT incelenmesi yapılmış melanom hastalarının, demografik verileri, klinik bulguları ve tümörlerinin histopatolojik özellikleri araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, 2004-2011 yılları arasında, Nükleer Tıp bölümünde PET-BT incelenmesi yapılan 57 melanom hastasının kayıtlı verileri alınmıştır. Hastalarda, PET-BT pozitifliği esas alınarak, SUV (Standart tutulum değeri), demografik özellikler, Breslow kalınlığı, birincil tümörün tutulum bölgesi, histopatolojik olarak ülserasyon, perinöral, damar ve lenfatik invazyon varlığı, diğer görüntüleme tekniklerinin pozitifliği ile uygulanmış olan tedavi yöntemleri, retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Toplanan verilere göre, PET-BT pozitifliği 21 hastada (%37,5) saptanmıştır. Ortalama Breslow kalınlığı 5.12±6.29 mm olarak bulunmuştur. Buna göre Breslow kalınlığı raporlanmış hastalar arasında, ≤1mm olan n: 1 (%7), 2-4 mm arası olan n: 5 (%36) ve >4 mm olan n: 8 (%57) hastada PET-BT pozitifliği görülmüştür. Breslow kalınlığı ile PET-BT pozitifliği arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Primer tümörlerin vücut tutulum bölgelerine göre dağılımı ise, %35,3ü gövdenin sol yarısı, %25,5’i gövdenin sağ yarısı ve %39,2’si ise orta hat kökenli olacak şekilde bulunmuştur. Saçlı deri tutulumu olan hastaların hepsinde PET-BT ile uzak metastaz saptanmıştır. Ülserasyon, perinöral, damar ve lenfatik invazyon varlığı ile PET-BT pozitifliğı arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Breslow kalınlığı ile SUV değerleri arasında %31’lik pozitif korelasyon bulunmuştur. PET-BT ile metastaz saptanan hastaların %45’inde diğer görüntüleme yöntemleri ile de belirlenmiş metastaz bulguları mevcuttur. Uzak metastazı olan hastaların 2’si hariç hepsine geniş eksizyon ve adjuvan kemoterapi veya radyoterapi tedavi uygulanmıştır.
Sonuç: Yüksek risk grubundaki olguların bir kısmında, tedavi planının oluşturulmasında, konvansiyonel görüntüleme yöntemlerine ilave olarak, PET- BT uygulamasının, önemli bir yeri olduğunu düşünmekteyiz. |
7. | DRESS sendromlu 11 olgunun klinik özelliklerinin incelenmesi Evaluation of clinical features of 11 cases with DRESS syndrome Selma Emre, Gülşen Akoğlu, Ahmet Metin, Duriye Deniz Demirseren, Gözde Kurtoğludoi: 10.4274/turkderm.71324 Sayfalar 218 - 222 Giriş ve amaç: DRESS (Drug Rash with Eoshinophilia and Systemic Symptoms) sendromu, ilaçlarla tetiklenen, kutanöz, hematolojik ve solid organ tutulumlarının eşlik ettiği şiddetli bir reaksiyondur. Tedavisinde spesifik yaklaşımların gerekmesi ve yüksek mortalite oranları nedeniyle sendromun erken tanınması çok önemlidir. DRESS sendromu ile ilgili ülkemizde az sayıda olgu bildirimi dışında tanımlayıcı bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada merkezimizde DRESS sendromu tanısı alan hastaların klinik özelliklerinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Kliniğimizde DRESS sendromu veya ilaç erüpsiyonu tanısı ile yatarak tedavi edilen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. RegiSCAR grubu tarafından oluşturulan skorlama sistemine göre hastaların mevcut bulguları puanlandırılarak, kesin, olası ve muhtemel DRESS sendromlu hastalar belirlendi. Hastaların klinik özellikleri, laboratuar bulguları ve hastalık için etyolojik faktörleri incelendi. Bulgular: Çalışmaya 7’si erkek, 4’ü kadın olmak üzere toplam 11 DRESS sendromu tanısı alan hasta dahil edildi. Dokuz hasta kesin DRESS, 2 hasta ise muhtemel DRESS olarak tanımlandı. Hastaların hepsinde sorumlu ilaç aromatik antikonvülzanlardı. DRESS nedeni olan ilaçlar 5 hastada fenitoin, 3 hastada karbamezepin, 3 hastada lamotrijindi. Hastaların tamamında kutanöz tutulum ve hematolojik anormallikler mevcuttu. Tespit edilen bulgular sıklık sırasına göre ateş, karaciğer fonksiyonlarında bozulma, lenfadenopati, böbrek tutulumu ve pnömoniydi. Sorumlu ilacın kesilmesi ve sistemik kortikosteroid tedavisi ile hastaların tüm bulgularında tamamen gerileme sağlandı. Sonuç: DRESS sendromlu hastalar çeşitli klinik görünümlerle karşımıza çıkabilir. Sendromun tanınmasında belirti ve bulguların temel teşkil etmesi nedeniyle hastaların klinik özelliklerinin iyi bilinmesi DRESS sendromunun erken tanınmasına, dolayısıyla mortalite ve morbiditenin azaltılmasına katkıda bulunmaktadır. |
8. | Sikatrisyel alopeside dermoskopik bulgular Dermoscopic findings in cicatricial alopecia Seher Arı, Gonca Gökdemirdoi: 10.4274/turkderm.26932 Sayfalar 223 - 226 Giriş: Dermoskopi pigmente deri lezyonlarının tanısında önemli bir araçtır. Son yıllarda bu yöntem saç ve saçlı deri hastalıklarının tanı ve takibinde de kullanılmaktadır. Amaç: Çalışmanın amacı klinik ve histopatolojik olarak skatrisyel alopesisi olan bir grup hastada dermoskopik bulguları değerlendirmekti. Gereç ve Yöntem: Klinik ve histolojik bulgulara dayanarak skatrisyel alopesi tanısı konulan 29 hasta dermoskopik özellikler açısından değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan folikülitis dekalvanslı 8, Brocq’un psödopeladı olan 7, liken planopilarisli 6, diskoid lupus eritematozuslu 2, dissekan selüliti olan 1 ve sekonder skatrisyel alopesili 5 hastada dermoskopik özellikler incelendi. Çıplak gözle muayenede görülen özellikler dermoskopi ile daha detaylı değerlendirildi. Skatrisyel alopesili hastaların hepsinde foliküler açıklık kaybı vardı. Perifoliküler skuam, dallanan kırmızı çizgiler, bal peteği pigment paterni, beyaz benekler ve tufted folikülit diğer sık görülen bulgulardı. Sonuç: Skatrisyel alopesinin klinik değerlendirilmesinde dermoskopinin kullanımı, basit klinik inspeksiyonun ötesinde tanısal yararlılık sağlar, fakat bu yöntemin daha iyi anlaşılması için histopatolojik korelasyonun da yapıldığı geniş serili çalışmalara ihtiyaç vardır. |
9. | Mikozis Fungoidesli hastalarda Adenozin Deaminaz aktivitesinin araştırılması The investigation of Adenosine Deaminase activity in patients with Mycosis Fungoides Yılmaz Ulaş, Ayten Ferahbaş, Cevat Yazıcı, Demet Kartaldoi: 10.4274/turkderm.04875 Sayfalar 227 - 231 Amaç: Mikozis fungoides (MF) derinin T hücreli lenfomasıdır. Primer olarak deride gelişme gösteren malign T hücreler çeşitli klinik bulgulara yol açarlar. Erken dönem mikozis fungoides tanısını koyabilmek klinik ve histopatolojik olarak çoğu zaman zordur. Tanı ve takibinde karşılaşılan zorluklardan en önemlisi; aktivitesini belirtecek özel bir laboratuar yönteminin olmamasıdır. Adenozin deaminaz (ADA) T lenfosit aktivasyonun özgün olmayan bir göstergesi olarak kabul edilir. Bu çalışmada; MF’li hastalarda plazma ve doku ADA düzeylerinin ölçülmesi ve ADA’nın bu hastalık için bir aktivasyon kriteri olup olmadığının araştırılması amaçlandı. Yöntem ve Gereçler: Çalışmada 40 MF ve 33 kontrol olgusunda spektrofotometrik yöntem kullanılarak plazma ve doku ADA aktiviteleri ölçüldü. Ayrıca hasta grubu içerisinden takipler sonucunda remisyon kriterlerini tamamlayan ve remisyon olarak kabul edilen 17 hastanın bu dönemde değerlendirmeleri yapıldı. Bulgular: Plazma ve doku ADA düzeyleri MF’li hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulundu (sırasıyla, p<0.001 ve p<0.001). Remisyondaki 17 hastanın remisyon öncesi plazma ve doku ADA düzeyleri, remisyon dönemi ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir azalma saptandı (sırasıyla, p<0.001 ve p<0.001). Remisyon dönemindeki hastaların doku ADA düzeyi kontrol grubu ile karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak fark saptanmadı (p>0.05). Ancak remisyonki hastaların plazma ADA düzeyleri kontrol grubunun plazma ADA düzeylerinden yüksekti ve aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.001). Sonuç: Bizim çalışmamızdaki bu bulgular plazma ve doku ADA düzeylerinin MF’nin aktivitesini yansıtmada değerli olabileceğini desteklemektedir. Ayrıca ADA düzeylerinin ölçümünün hastaların takibinde bir belirteç olarak kullanılabileceği sonucuna varıldı. |
OLGU SUNUMLARI | |
10. | Entecavir Kullanımına Bağlı Gelişen Papüloskuamöz İlaç Erüpsiyonu ve Tırnak Bozukluğu Papulosquamous Drug Eruption and Nail Disorder Due to Use Entecavir Pınar Özuğuz, Elife Erarslan, Hatice Ünverdi, Ufuk Özuğuzdoi: 10.4274/turkderm.53254 Sayfalar 232 - 235 Giriş: Papüloskuamöz ilaç erüpsiyonları, birçok ilaçla tetiklenebilen deri lezyonlarıdır. Hepatit B tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir sağlık sorunudur. Entecavir, kronik hepatit B tedavisinde kullanılan bir nükleozid analoğudur.
Olgu: 10 yıldır kronik hepatit B tanısı olan, 4 yıldır entecavir tedavisi alan 56 yaşındaki bayan hasta, bir yıldır el-ayak tırnaklarında distrofik değişiklikler ve el-ayak parmaklarında eritemli skuamlı lezyonlarla polikliniğimize başvurdu. Hasta entecavir dışında başka bir ilaç kullanmıyordu. Laboratuvar tetkikleri: HBsAg: pozitif, HBeAg: negatif, anti-HBe: pozitif, HBV DNA: negatif, total anti-HDV: negatif ve alanin aminotransferaz: 32 IU/L. Üç kez tırnaktan alınan örneklerde native preparatın negatif olması ve mantar kültüründe üreme olmaması üzerine hastanın el başparmak tırnağından ve ayak parmağı derisinden biyopsi alındı. Biyopsi sonucunun ilaç erüpsiyonu ile uyumlu bulunması nedeni ile bu lezyonların entecavirin yan etkisi olabileceği düşünüldü. Entecavir tedavisi kesilerek transaminaz değerlerine düzenli aralıklarla bakıldı. Hastaya deri lezyonları için 7 gün 2x1 mometazon fruat pomad ve üre içeren nemlendiriciler başlandı. İki hafta sonra lezyonlarda iyileşme görülmesi üzerine hasta düzenli aralıklarla takibe çağrıldı. Sonuç: Bilgilerimize göre, şu ana kadar entecavir tedavisi ile deri erüpsiyonu gelişen sadece 1 olgu vardır. Burada entecavir tedavisine bağlı papuloskuamöz deri erüpsiyonu ile birlikte tırnak bozukluğu gelişen ilk olgu sunulmaktadır. |
11. | Toksinlerle oluşan rekürren perineal eritem: Olgu sunumu ve literatür değerlendirmesi Recurrent toxin-mediated perineal erythema: A case report and literature review Sema Aytekindoi: 10.4274/turkderm.24445 Sayfalar 236 - 238 Toksinlerle oluşan rekürren perineal eritem (TORPE), stafilokok ve streptokok süperantijenleriyle oluşan, kendiliğinden iyileşen bir hastalıktır. İnguinal bölge, perine veya alt abdomende yerleşen, genellikle asemptomatik, iyi sınırlı deskuamatif eritemle karakterizedir. Hastalığın diğer tipik özellikleri ise akral ödem, çilek dil ve mukozittir. TORPE, antibiyotik tedavisini izleyen günlerde hızla iyileşir. Burada 10 yaşında, çilek dil ve rekürren deskuamatif perineal eritem bulunan TORPE li bir olgu sunulmaktadır. Ayrıca toksinle oluşan ve/veya perineal eritem bulunan hastalıklar literatürde değerlendirilmiştir. Egzantemli pediatrik hastalar genellikle aile hekimleri veya pediatristler, nadiren de dermatologlar tarafından değerlendirilir. Biz bu olguyla dermatologların dikkatini çekmek istedik. |
12. | Bazal Hücreli Karsinomda Tek Başına veya İntralezyonel İnterferon ile Birlikte İmikimod Kullanımı ile Klinik Başarı Clinical Success With Imiquimod Alone and In Combination With Intralesional Interferon In Basal Cell Carcinoma Hayriye Sarıcaoğlu, İpek Üner, Ayşegül Turan, Emel Bülbül Başkan, Hakan Turan, Şaduman Balaban Adımdoi: 10.4274/turkderm.88319 Sayfalar 239 - 242 Giriş: Bazal hücreli karsinom (BHK), insanlarda en sık görülen deri kanseri tipidir. BHK'ların tedavisinde cerrahi, halen altın standart olarak yerini korumaktadır. Buna rağmen, cerrahiye uygun olmayan ve kozmetik çıkarımları olan bireylerde imikimod krem ve intralezyonel interferon (IFN) alfa-2b gibi, daha az invaziv, cerrahi olmayan seçenekler de bulunmaktadır. Amaç: Yalnız başına imikomid ya da imikimod ile kombine olarak interferon alfa-2b ile başarılı bir şekilde tedavi ettiğimiz değişik alt tiplerde 11 BHK vakasını sunduk. Yöntemler: 2005-2010 yılları arasında polikliniğimizde histopatolojik olarak BHK oldukları kanıtlanmış, tek başına ya da IFN alfa-2b ile kombine olarak imikimod ile tedavi edilmiş çeşitli alt tiplerdeki hastalar bu rapora dahil edildi. Olgular: Sunduğumuz 11 hastadan sadece 4 'ü (3 infiltratif, 1 solid tipler) topikal imikomoda ek olarak haftada 3 gün intralezyonel interferon alfa-2b 3 milyon IU tedavisi de aldı. Geri kalan 7 hasta sadece imikimod %5 krem kullandı. Tüm hastalarda bu tedavi seçenekleri ile tam iyileşme sağlandı. Tartışma: İmikimod, sadece yüzeyel değil, aynı zamanda, infiltratif, solid ve nodüler tip BHK'larda da etkili bulundu. İntralezyonel interferon alfa-2b'nin de BHK'larda etkili olduğu ve imikimod ile kombine edildiğinde sinerjistik etki gösterdiği bilinmektedir. |
13. | Üniversal vitiligoda monobenzileter hidrokinon: Bir olgu sunumu Monobenzylether of hydroquinone in universal vitiligo: A case report İlgen Ertam, Tuğçe Özkapu, İdil Ünaldoi: 10.4274/turkderm.26937 Sayfalar 243 - 245 Vitiligo deride melanosit yıkımı ile seyreden bir hastalıktır. Vücudun %80’inden fazla alanında depigmentasyonun gözlendiği tip universal vitiligo olarak adlandırılmaktadır. Bu hastalarda normal deri alanının renk açıcı tedavilerle açılması da bir tedavi seçeneğidir. Burada, universal vitiligolu bir hastada monobenzil eter hidrokinon (MBEH) ile alınan başarılı sonuç sunulmaktadır. |
TANINIZ NEDIR? | |
14. | Tanınız nedir? What is your diagnosis Hakan Turan, Havva ErdemSayfalar 246 - 247 Tanınız nedir? bölümü özet gerektirmemektedir. |
DERIBILIMIN DERINLIKLERINDEN | |
15. | Kongre tarihçesinde yeni bir sekme: Yeni Dünyalı dermatologlar sahnede Ekin ŞavkSayfalar 248 - 249 Makale Özeti | |
YENI YAYINLAR | |
16. | Akne ve Rozasenin Patogenezi veTedavisi Pathogenesis and Treatment of Acne and Rosacea Sayfa 250 Makale Özeti | |
17. | 2013 Konu Dizini 2013 Subjet Index Sayfalar 251 - 253 Makale Özeti | |
18. | 2013 Hakem Dizini 2013 Referee Index Sayfa 254 Makale Özeti | |
19. | 2013 Yazar Dizini 2013 Author Index Sayfalar 255 - 256 Makale Özeti | |