E-ISSN 2651-5164 / Print-ISSN 2717-6398
TURKDERM - Turkish Archives of Dermatology and Venereology - Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereol: 34 (4)
Volume: 34  Issue: 4 - 2000
BAŞYAZI
1.
Dermatolojide wood ışığı
Agop Kotoğyan
Pages 205 - 207
Abstract

DERLEME
2.
Üremik kaşıntı
Ahmet Akar, Ali Rıza Gür
Pages 211 - 215
Kaşıntı, kronik böbrek yetmezliğinin en rahatsız edici semptomlarından biridir. Hemodiyalize giren olguların %60-90' ında bulunur. Olası pek çok faktör suçlanmış olmasına rağmen fizyopatolojisi tam olarak anlaşılmamıştır. Değişik tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Ancak bu tedavi yöntemlerinin hiçbiri tam olarak etkili değildir. Bu makalede üremik kaşıntının patogenezi ve değişik tedavi yöntemleri gözden geçirilmiştir.

ARAŞTIRMA
3.
Sneddon sendromunun patogenezinde antitrombin III' ün rolü
Melih Akyol, Ertuğrul Bolayır, Hulusi Keçeci, Sedat Özçelik, Şefik Dener
Pages 219 - 221
Sneddon sendromu serebrovasküler bozukluk ve livedo retikülarisle karakterize nadir bir nörodermatolojik hastalıktır. Etyolojisi bilinmemektedir. Antitrombin III trombini ve diğer pıhtılaşma faktörlerini inhibe etme yeteneğini arttıran bir plazma glikoproteinidir. Bu çalışmanın amacı sneddon sendromunun patogenezinde antitrombin III' ün rolünü araştırmaktı. 6 Sneddon sendromlu olgu, 6 serebral infarktlı (Sneddon sendromu olmayan) olgu ve 6 sağlıklı gönüllü çalışmaya alındı. her hasta yaş ve cins açısından sağlıklı kontrollerle denkti. Sağlıklı kontroller hastane personelinden seçildi ve hiçbiri sistemik hastalık hikayesi vermiyordu. 18 olgudan venöz kan örnekleri alındı. sneddon sendromlu ortalama antitrombin III değeri: 115.33 ± 29.94, beyin enfarktları olan grupta, 90.57 ± 6.97, sağlıklı kontrollerde ise 94.0 ± 7.12 idi. Antitrombin III' ün kalitatif eksikliği Sneddon sendromunun patogenezinde bir rol oynayabilir.

4.
Tırnak batması tedavisinde fenol ile parsiyel kimyasal matrisektomi
Sedat Akdeniz, Mehmet Harman, Mehmet Şimşek, Hayriye Türkmen
Pages 224 - 226
Tırnak batması tedavisinde kimyasal matrisektomi tekniği, kolay uygulanabilen ve etkinliğinin yüksek olduğu bildirilen cerrahi bir tedavi yöntemidir. Konservatif tedavilere yanıt vermeyen tırnak batması tedavisinde fenol ile matrisektomi tekniğinin etkinliği araştırıldı. Tırnak batması olan 36 hastamızın, 41 batık tırnağının tedavisinde fenol ile kimyasal koterizasyon tekniği kullanıldı. Tedavi sonrası hastalarda 2-4 haftada iyileşme gözlendi, emfeksiyon gözlenmedi. Tedaviden sonra 9 ay süreyle takip edilen olguların birinde spikül oluşumu gözlendi. Tırnak batması tedavisinde fenol ile parsiyel matriks destrüksiyonun etkili bir tedavi yöntemi olduğu sonucuna varıldı.

5.
Onikomikozarda terbinafin ile yeni bir tedavi yaklaşımı
Osman Köse
Pages 227 - 230
Tırnak ünitinin mantarlarla oluşan enfeksiyonu olan onikomikozların kozmetik bir problem olmaktan öte fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik etkileri de vardır. yeni kuşak antifungal ilaçların bulunması ile beraber onikomikoz tedavi anlayışları da değişmiştir. Bu çalışmanın amacı mantarlar tarafından etkilenen enfekte tırnak yatağının uzunluğunun tedavi süresi ile ilişkisini araştırmaktadır. Açık ve karşılaştırmalı yapılan bu çalışmaya alınan 20 hastaya komplet remisyon sağlanana dek (Klinik düzelme ve mikolojik kür) günde 250 mg. terbinafin tbalet en az 2 ay en fazla 4 ay (ortalama 3,5 ay) boyunca verilmiştir. Çalışmada mantarlarla enfekte edilen tırnak uzunluğu tedaviden önce komplet remisyon sağlanana dek her 15 günde bir ölçülmüştür. Tedavi sonunda 1. parmak tırnaklarında %88, 2. tırnaklarda %9, üçüncü tırnaklarda %95, 4 tırnaklarda %100 komplet kür elde edilmiştir (p< 0.001). Tedavi bitiminden 3 ay sonra yapılan klinik ve mikolojik incelemelerde nüks oranı yalnızca %6,6 bulunmuştur. Sonuçta enfekte tırnak uzunlukları, kür oranları ve tedavi süreleri arasındaki ilişki incelenmiş ve bu parametreler arasında yakın bir ilişki belirlenmiştir. Bizim düşüncemize göre, ayak onikomikozlarındaki tedavi süresi, standart tedavi (12 haftalık süre) yerine tedavi öncesinde enfekte tırnak uzunluğu esas alınarak belirlenecek süreye göre saptanmalıdır.

6.
Pemfigus vulgarisli hastaların klinik özellikleri ve tedaviye yanıtları: 6 yıllık Hacettepe deneyimi
Deniz Demircioğlu, Gül Bükülmez, Nilgün Atakan, Sedef Şahin, Ayşen Karaduman, Tülin Akan, Fikret Kölemen
Pages 231 - 235
Pemfigus vulgaris (PV) nadir görülen otoimmün büllöz bir hastalıktır. Tedavi edilmediğinde fatal seyredebilen bu hastalığın tedavisi konusunda bir görüş birliği ve standart bir tedavi yaklaşımı yoktur. Kliniğimizde 1996 yılından beri PV tedavisi, Hacettepe Pemfigus Tedavi Protkolü olarak adlandırdığımız bir rotokole göre verilmektedir. PV' li hastaların genel klinik özeliklerinin ve sistemik tedavilere yanıtlarının değerlendirilmesi amacıyla, 1994-99 yıları arasında PV tanısı ile tarafımızdan takip ve tedavi edilmiş 32 hasta, klinşk özellikleri, aldıkları tedaviler, tedavi sonuçları ve tedaviye bağlı yan etkiler açısından incelendi. Protokole göre ve protokol dışı tedavi almış hastalarda tedavi sonuçları karşılaştırıldı. Hastaların yaş ortalamalrı 49,6 erkek/kadın oranı 1,1 idi. Hastaların yaklaşık %60' ında lezyonların başlangıç yeri oral mukoza idi. Tanı aldıkları andaki ortalama yakınma süresi 5 ay olarak bulundu. Protokole göre tedavi tutulumu olan hastalarda yanıt oranı %50 idi. Hastaların %52 sinde tedavi sırasında kortikosteroid dozu düşülürken aktivasyon olduğu, aktivasyon oranının protokol dışı tedavi alan hastalarda daha yüksek olduğu belirlendi. %63 hastada tedaviye bağlı sistemik yan etkiler saptandı. Çalışmamızda PV' in orta yaşlarda ortaya çıkan, kadın ve erkekleri eşit olarak etkileyen ve çoğunlukla oral mukozadan başlayan bir hastalık olduğu; mukoza ağırlıklı tutulumla seyreden PV'in tedaviye daha dirençli olduğu, bu nedenle tedaviye yüksek doz kortikosteroid ile başlanması gerektiği sonucuna varıldı.

7.
Subkorneal püstüler dermatoz tip ıga pemfigusu
Sevil Gündüz, İkbal Esen Aydıngöz, Osman Güney
Pages 236 - 238
IgA pemfigusu, nispeten yeni tanımlanmış otoimmun büllü bir hastalıktır. Epidermisin desmosomal proteinlerine karşı oluşan spesifik IgA otoantikorlarının varlığı ile karakterizedir. Burada 2 yıldır kronik tekrarlayıcı nitelikte püstüler lezyonları olan 60 yaşında kadın hasta sunulmaktadır. Hastaya IgA pemfigusu tanısı konuldu ve olgunun klinik, histopatolojik ve immunfloresan özellikleri tartışıldı.

OLGU BİLDİRİSİ
8.
Diskeratozis konjenita (Türk Dermatoloji Literatüründe retrospektif bir çalışma)
Osman Köse, Bülent Taştan, Zafer Kurumlu, Ali Rıza Gür
Pages 239 - 241
Diskeratozis konjenita, deri, muköz membran ve kemik iliği tutulumu gösterebilen ender görülen genetik geçişli bir hastalıktır. Çoğu olgu X' e bağlı geçiş özelliği gösterse de otozomal ve resesif formlar da bildirilmiştir. Bu makalede, yeni bir olgu sunulmuş ve Türk dermatoloji literatüründeki tüm olgular da gözden geçirilmiştir.

9.
Pıtted keratolysis: Olgu sunumu
Evren Sarıfakıoğlu, A. Tülin Güleç, Deniz Seçkin
Pages 242 - 244
Pitted keratolysis, stratum korneumun düzensiz, krater benzeri çukurcuklar ile karakterize yüzeyel bir bakteriyel enfeksiyondur. Etken olan mikroorganizmalar arasında Dermatophilus congolensis, Corynebacterium minutissimum ve Micrococcus sedentarius yer almaktadır. Hastalık genellikle ayak tabanlarının bası bölgelerine ve bazen de avuç içlerine lokalize olmaktadır. Pitted keratolysisin tedavisinde topikal ve sistemik antibiyotikler, topikal azoller ve topikal antiseptikler olmak üzere çeşitli ilaçlar kullanılabilmektedir. Burada sistemik eritromisin, fusidik asitli pomad ve klindamisin fosfat solüsyon ille başarılı bir şekilde tedavi edilen, pitted keratolysisli 25 yaşında bir erkek hasta sunulmaktadır.

10.
Darier hastalığı ve akrokeratozis verrusiformis
Emel Erkek, Pınar Atasoy
Pages 245 - 248
Darier hastalığı nadir görülen, otozomal dominant geçişli bir keratinizasyon bozukluğu hastalığıdır. Seboreik bölgeleri tutan simetrik keratotik papüller, el ayasında çukurcuklar ve tırnak distrofisi ile karakterizedir. Akrokeratozis verrusiformis (Hopf), el ve ayak dorsumlarında verrü planaya benzeyen poligonal papüller ve tırnak distrofisi ile seyreden, otozomal dominant nadir bir hastalıktır. Darier hastalarının bir kısmında el ve ayak dorsumlarında akrokeratozis verrusiformise benzeyen siğilimsi papüller görülebilir. Burada akrokeratozis verrusiformis benzeri akral lezyonların eşlik ettiği bir sporadik Darier hastalığı olgusu sunulmakta ve akral Darier hastalığı ile akrokeratozis verrusiformisin klinikopatolojik ayırıcı tanıları tartışılmaktadır.

11.
Dermatolojide intravenöz immunglobulin tedavisi
Meltem Şentürk, Pınar Y. Başak
Pages 249 - 253
İntravenöz immunglobulin son yıllarda bir çok sistemik hastalıkta kullanılmakla birlikte dermatolojik hastalıklarda da denemektedir. Pahalı bir tedavi olduğu gibi az oranda enfeksiyon ajanlarını bulaştırma riski taşımaktadır. Ancak dermatolojik hastalıklarda yaşam kalitesini ve semptomlarını iyileştirmesi, konvansiyonel tedavilerin yan etkilerini ve maliyetlerini azaltması, iş kaybını azaltması, iş kaybını azaltmak gibi olumlu etkileri vardır. yazımızda IV' Ig' in kullanıldığı dermatolojik hastalıklar gözden geçirilmiştir.

LookUs & Online Makale