DERLEME | |
1. | Hepatit C virüsü ile ilişkili deri hastalıkları Serap UtaşPages 149 - 153 Hepatit C virüs (HCV) enfeksiyonu bir çok ülkede halen ciddi bir halk sağlığı sorunudur. HCV enfeksiyonlarında karaciğer dışı klinik belirtiler de tanımlanmıştır. Özellikle bazı deri hastalıkları HCV enfeksiyonları ile birliktelik göstermektedir. HCV enfeksiyonları ile miks kriyoglobülinemi ve porfiria kutanea tarda arasındaki ilişki kesinleşmiştir. |
ARAŞTIRMA | |
2. | Akne rozasea, göz tutulumu ve antihelikobakter pylori antikoru ilişkisi Meral Bozkurt, Şemsettin Oruk, Murat Orhan Öztaş, Mahmut SubaşıPages 154 - 156 Akne rozasea (AR), etyopatogenezinde çeşitli faktörlerin suçlandığı nedeni bilinmeyen inflamatuar bir hastalıktır. Bu çalışmamızda, AR hastalığının şiddeti ile Antihelikobacter Pylori Antikor (AHPA) pozitifliği arasında bir ilişki olup olmadığını, AR' daki göz tutulumu sıklığı ve AHPA pozitifliği ile göz tutulumu arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. 23 AR hastası çalışmaya alındı. deri lezyonlarının şiddetine göre hastalar iki grupta değerlendirildi (hafif ve şiddetli). Serum AHPA IgG düzeyleri enzim immün assay (EIA) metodu ile ölçüldü. 7 IU/ml üstündeki değerler pozitif olarak kabul edildi. 23 AR hastasından 18' inde (%78) AHPA IgG pozitifliği saptandı. Hafif AR' lı hasta grubundaki 14 hastadan 10' unda (%71,4) AHPA pozitif idi (ortalama: 23,22 IU/ml). İki grubun ortalama antikor düzeyi arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı (P<0,05) bulunurken, antikor pozitif hasta oranı arasındaki fark anlamlı değildi (P>0,05). 23 AR hastasından 16' sında (%69,5) göz tutulumu saptandı. 16 hastanın tamamında (%100) AHPA IgG pozitifliği saptandı. Bu sonuçlara göre, AR hastalık şiddeti ile antihelikobacter pylori antikor düzeyi arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu söylenebilir. Ayrıca antikor pozitifliği ile göz tutulumu arasında da doğru orantılı bir ilişki olduğu söylenebilir. |
3. | Rozaseli hastalarda gıda ve ev tozu akarı antikorlarının araştırılması Özlem Su, Nahide Onsun, Serkan Aygın, Ulviye Atılganoğlu, Ahmet Rıza UrasPages 157 - 160 Rozasenin etyopatogenezi tam olarak bilinmemektedir. Başta vasküler bozukluk olmak üzere genetik yatkınlık, gastrointestinal intolerans, "Demodex folliculorum" akarı, immunolojik ve psikolojik faktörler üzerinde durulmaktadır. Çalışmamızda rozaseli hastalarda gıda ve ev tozu akarlarına karşı oluşan allerjen spesifik IgE tipi antikorlar ölçüldü. Çalışılan gıdalardan rozaseli grupta yumurta sarısı, gluten, çavdar, beyaz fasulye, çikolata, badem, çilek, şeftali ve muza karşı spesifik IgE antikorlarındaki yükseklik kontrol grubuna göre ileri derecede anlamlı idi (p<0,01). Ev tozu akarlarından ise D1 (D. Pteronyssinus) ve D71'e (Storage mite lepidoglyphis des) karşı spesifik IgE antikorlarındaki yükselme kontrollere kıyasla anlamlı bulundu (p<0,05). Bu sonuçlar çeşitli gıdaların ve ev tozu akarlarının tip I humoral immunite yoluyla rozase etyopatogenezinde rol oynayabileceğini düşündürdü. Bu görüşün rozase etyopatogenezinde yer alabilmesi için geniş serilerde benzeri çalışmalara gereksinim olduğu kanısına varıldı. |
4. | Akne vulgaris'de derecelendirme: farklı gözlerle sonuca ulaşılıyor mu? Ekin Bozkurt Şavk, Gül Karaman, Neslihan ŞendurPages 161 - 163 Bu çalışmada akne vulgarisli olguların dermatozlarının şiddetini değerlendirmede mevcut lezyonların sayımı ile genel derecelendirmeleri arasındaki ilişki incelenmiştir. 69 akne olgusu üç dermatolog tarafından genel akne şiddet skoru ile derecelendirilmiş ve tüm olguların aynı dermatolog tarafından lezyon sayımı yapılmıştır. Farklı gözlemcilerin akne şiddet skorlarının birbirleri ve her hasta için hesaplanan ortalama skor ilişkisi anlamlı bir korelasyon göstermiştir. Lezyon sayımı ile elde edilen verilerin ortalama genel akne şiddeti skoru ile ilişkisi araştırıldığında, en belirgin korelasyon papülopüstüler lezyonların dikkatlice gözden geçirilmesi sonucu verilecek genel bir skorun uygulamasının kolay, tekrarlanabilir ve en önemlisi de yeterli bir derecelendirme seçeneği olduğu kanısına varılmıştır. |
5. | Akne vulgaris tedavisinde kullanılan sistemik isotretinoin okuler yan etkileri Esin Erkin, Kamer Gündüz, Özcan Kayıkçıoğlu, Serap Öztürkcan, Cenap GülerPages 164 - 167 Amaç: Temel etkisini yağ bezlerinin aktivitesini azaltarak gösteren isotretinoinin çoğu doza ve süreye bağımlı olan yan etkileri vardır. bu çalışmada olası oküler yan etkilerin saptanması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: 0,5 mg/kg/gün isotretinoin tedavisi başlanan 15 akne vulgarisli olgu 4 ay boyunca oküler yan etkiler açısından izlendi. Tedavi öncesi ve tedavinin 1. ve 4. aylarında görme keskinliği ölçümü, Schirmer 1 testi, floressein parçalanma zamanı (FPZ), rutin biyomikroskobik muayene ve göz dibi muayeneleri yapılıp subjektif yakınmalar sorgulandı. Bulgular: Tedavi öncesinde tüm olgular oftalmolojik açıdan doğal bulundu. Olguların biyomikroskobik muayenelerinde 1. aydan itibaren %53.3 oranda konjonktivada yüzeyel hiperemi izlendi; bu olguların tümü hafif derecede subjektif kuru göz semptomları tarif etmekteydi. Schirmer 1 testi 1. ayda tüm olgularda normalken 4. ayda %20 olguda 10 mm altında idi (p=0,0000). Olguların kornea, lens ve göz dibinde tespit edilebilen bir değişiklik olmadı. Gece körlüğü ve görme keskinliğinde azalma hiçbir olguda gelişmedi. Sonuç: Sistemik isotretionin tedavisi meibomian bez yapı ve fonksiyonlarını etkileyerek gözyaşı film tabakasının destabilazyonuna, FPZ' nin kısalmasına ve hafif derecede kuru göz sendromuna yol açabilmektedir. Bu tedaviyi uygulayan dermatologların göz hekimiyle kooperasyonu gerekmektedir. |
6. | Keloidlerde kriyoterapi ile elde edilen sonuçlar Emine Derviş, Esra Varnalı, Aynur Karaoğlu, Lütfiye ErsoyPages 168 - 173 Keloid tedavisinde sonuçlar çok da başarılı olmayan çeşitli metodlar kullanılmaktadır. Bunlar arasında cerrahi işlemlere göre daha az skar bırakan kriyoterapi minimal zararla oldukça iyi kozmetik sonuç alınabilen bir yöntem olarak tercih edilmektedir. 12.96-12.98 tarihleri arasında kliniğimize başvuran 13' ü kadın, 19' u erkek; 29' u keloidli 3' ü hipertrofik skarlı toplam 32 hastada kriyoterapi uyguladık. Tedavi bitiminde akne vulgarise bağlı keloidlerde sadece zayıf cevap alınabildi. 3 hipertrofik skarlı olgunun 2'si (%66,6) tam iyileşme gösterdi. Sonuçta keloidlerde hiçbir tedavi yönteminin tek başına çok iyi sonuç sağlamadığı düşünülürse; yan etkileriyle pek karşılaşılmayan kriyoterapinin özellikle küçük çaplı keloidlerde tercih edilebilecek bir tedavi yöntemi olduğu söylenebilir. |
OLGU BİLDİRİSİ | |
7. | Nekrobiotik ksantogranuloma Gökhan OkanPages 174 - 176 Nekrobiotik ksantogranuloma paraprotenemiyle ilişkili kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. Plak veya nodül tarzındaki ksantomatöz lezyonlar başta göz çevresi olmak üzere yüz, ekstremiteler ve gövdede yer almaktadır. Bu yazıda 60 yaşındaki bir erkek hastada paraproteinemiyle ilişkili bir nekrobiotik ksantogranuloma vakası sunulmaktadır. |
8. | Vulvanın vestibüler papillomatozisi İlknur Kıvanç Altunay, Saliha Aslan, Özlem Çam, Adem Köşlü, Tülay BaşakPages 177 - 179 Vulvanın vestibüler papilomları genellikle vestibüler mukozanın varyantları olarak düşünülmektedir. Ancak bu lezyonlar klinik olarak sıklıkla kondiloma aküminata olarak değerlendirilmektedir. Tablonun human papilloma virüsle (HPV) olan ilişkisi tartışmalı olmakla birlikte son çalışmalar bu ilişkinin çok zayıf hatta hiç olmadığını telkin etmektedir. Burada reprodüktif dönemde, evli bir kadın hasta sunulmakta ve toplumumuzda sıklığı hiç bilinmeyen bu antitenin tanı ve ayırıcı tanı özellikleri gözden geçirilmektedir. Olgumuz Türk dermatoloji literatüründeki ilk olgudur. |
9. | Aksiller hiperhidroz tedavisinde botulinum toksini: Bir olgu sunumu Sedat Akdeniz, Mehmet Harman, Semahat Alp, Hilal ÇetinPages 180 - 182 Lokalize idiopatik hiperhidroz nedeni bilinmeyen bir terleme hastalığıdır. Klasik tedaviler eksiksiz ise; sempatektomi ve aktif ter bezlerinin çıkartılması gibi cerrahi tedaviler alternatif tedavilerdir. Botulinum toksininin terlemeyi azalttığını bildiren çalışmalar vardır. Botulinum toksini ile etkin bir şekilde tedavi edilen bir olguyu sunuyoruz. |
SÜREKLİ EĞİTİM | |
10. | Antikonvulsanlar ile oluşan kutanöz ilaç reaksiyonları Yasemin Balsever KuralPages 183 - 187 Antikonvulsanlara karşı oluşan kutanöz ilaç reaksiyonları (AİR) göreceli olarak nadirdir, ancak epiepsi ve ruh hastalıklarının tedavisinde sıklıkla kullanıldığından önem taşımaktadır. Bu reaksiyonlar idiosenkrazikdir ve bildiriminde, sınıflandırmasında uzlaşma yoktur. En yaygın görülen erüpsiyonlar ekzentamatöz (morbiliform) reaksiyonlardır. Çoğu AİR hafiftir fakat şiddetli hatta yaşamı tehdit edici reaksiyonlar (Stevens-Johnson sendromu SJS), toksik epidermal nekrolizis (TEN), antikonvülson hipersensitivite sendromu) ortaya çıkabilmektedir. AİR suçlanan ilacın kesilmesi, destekleyici ve reaksiyonu durdurucu uygun tedavinin verilmesi ile genellikle geriler. |